İNKÂR

Eddi ANTER Köşe Yazısı
5 Ekim 2011 Çarşamba

Evrenin varoluşundan bu yana 120 milyar insanın yaşadığından söz ediliyor. Yıllar, asırlar geçtikçe pek çok konuda fikir sahibi oluyor ve sürekli ilerlediğimizi sanıyoruz; oysa gökler altında yeni bir şey yok. Henüz olmadı. Sahne, dekorasyon ve kıyafetler değişiyor ancak roller hep aynı kalıyor… Teknoloji, bilim, tıp adı altında ilerlerken duygu, his ve sorgulamalar değişmeden devam ediyor. Bunun yanında çok önemli bir konu hakkında henüz Mutlak Doğru’ya ulaşılmadı. İnsanoğlu için en büyük bilinmeyen, ölüm ve sonrası halen bir soru işareti olarak kaldı.

Nereden geliyoruz? Burada ne yapıyoruz? Ve nereye gidiyoruz? Bu üç soruya pek çok insan yanıt aradı; kimisi buldu ve paylaştı, kimisi ise bulduğunu dahi fark etmedi. Bariz anlaşılan, inancı olanların sorularının azaldığı, inkâr edenlerinse sorularının arttığı oldu.

 Hayatı yaşarken ya her şey kendi kontrolünüzde ya da hiçbir şey kendi kontrolünüzde değil gibi bir tercihe sahipsiniz; kimileri de ikisinin arasında dolaşacak sonra da kaybolup gidecekler…

İnsanoğlunun seçim hakkı var mı? Sanmıyorum… Seçme imkânı var. Yaşam ve iyiliği, ölüm ve kötülüğe tercih olanağı var. Ölüm ve kötülük de bir seçimdir ancak hak değildir. Bir gün mutlaka yapılan yanlışların cezası olacak ve bedeli ödenecektir. Bizler iyilik yapmak üzere, bozulmuş bazı şeyleri tamir etmek için dünyaya geliyoruz. O’nun olup olmaması, bu konuda sizin bir şey bilip bilmemeniz ya da inanıp inanmamanız hiçbir şeyi değiştirmeyecek!

Pek çok insan yalnız gördüklerine inanır ve maalesef inandığı kadarını görür hayattan. O yüzden uyanın! Uyumak yatağa girip gözlerinizi kapatmak değildir. Beden otururken veya yatarken dinlenir; uyutmaya çalıştığınız bilincinizdir, ruhunuzdur. Akıl, zekâ veya bilgi bankası beyinden söz etmiyorum. Bilinçten bahsediyorum yani ruhunuzdan. Beden ister, doyar ancak ruhu beslemek kolay değildir…

Bugüne kadar kendi meslek dallarında gelmiş geçmiş en önemli yere sahip dünya liderleri, filozof, sanatçı, tıp ve bilim adamlarının bir araya gelip konuştuklarını, bu çok önemli üç soruya verdikleri cevapları düşünün. Merak ediyor musunuz?

Kimi insan hayatı sorgulamayı sever, kimisi de sevmez ancak hayat onlara sorgulatır yine de. Yaş ilerledikçe bilgelik arayan insanlar kendi hayatlarının anlam ve amacını da başka insanların yaşamlarında bulmayı ümit ederler. Bulamazlar… Meşhur sayılan insanların biyografi kitap sayfalarını karıştırıp tarih yapraklarını araştırırlar. Herkes sırrın peşine düşer ancak sonuçta hüsrana uğrar çünkü tüm yapılan serüvenler gibi bu da boş ve anlamsızdır.

Şimdiye kadar bana olanlara kader de desem bundan sonrasını belirleyecek olan benim düşünce sistemimdir. İnsanoğlunun en aciz yanı düşündüğünü sanıp düşünüyor olması değil midir zaten? Ardından da bir şey bildiğini varsaymasıdır. Biliyorum ki kendi kaderimi kendim, doğru yolu bularak tayin edebilirim. Değişebilir değiştirebilirim. Bir kişi bile değişim yapabilir kendisini değiştirerek. İyiye doğru… Bir kişi bile dünyayı değiştirebilir bir başkasının ruhuna dokunarak. Nazikçe, kırmadan… Bir hayatı değiştirerek ya da birini kurtararak…  Yaradılış süreklidir. Tekrar eder durur.

Hemen her gün yasak ağaçların meyvelerinden bizlere sunuluyor. Duruma göre ya yiyor ya dokunmuyoruz… Ya da yiyip inkâr ediyoruz. Vazife ve yükümlülüğümüz, tüm neslimize ilham vermek ve pişmanlık yolunda adım atmalarını sağlayıp, Allah’ın arabası haline gelip önde yürümektir. Ruhla bedeni bir, suyla kabını da aynı tutmalıyız. Bizler her insanın içinde mevcut olan potansiyeli ve doğuştan yapmak üzere meyilli olduğu fırsatları gerçekleştirmesinden sorumluyuz.

Cenneti hakikaten bulmak istiyorsan cennetin kendisi olmalısın! Ben kendimi sevmeliyim ki başkalarını da seveyim. Ben kendimi tanımalıyım ki başkasını da tanıyayım. Ben kendimi anlamalıyım ki başkalarını da anlayayım. Ben her şeyi kendim için yapanım ve kendim için yapmalıyım. Ben kendim için giden olmalıyım… Bunu da ne zaman yapmalıyım? Bugün, şimdi ve hemen.

Ben hem her şeyim hem her şey Benim ve Ben’im.

Sigortacı bir arkadaşıma göre benim hayatım Türk olduğumdan dolayı 72 sene fakat Amerika’da yaşadığım için bu istatistik 80 yaşına uzuyor. Kimine göreyse bana 120 senelik bir hayat vaat edilmiş. İyisi mi, siz her gününüzü son gün gibi değil de tek gün gibi yaşamayı öğrenin. Bakın neler değişecek siz değişince…

Üçüncü dünya savaşı ne zaman nasıl çıkar diye merak ediyorsanız şayet çıktı haberiniz yok. Her birimizin iç dünyası ile dış dünyası arasında ki savaştan bahsediyorum. Ne zaman sona erecek diye sorarsanız cevabı sizde…

Işık’ı açmak ve yaymak vakti geldi… Zaman uyanış ve aydınlanma zamanıdır. Yaptığımız tüm kötülük ve hatalar, işlediğimiz bütün günahlar için yargı ve karar günleri önümüzdedir. O her şeyi gören ve bilendir. Dilerim hepimizi affetsin ancak öncelikle bizler neler olduğunun farkında varıp bunları tamir etmek adına bir şeyler yapalım. Yeni yılda bizleri ‘Yaşam Kitabı’na yazması ve orada mühürlemesi için O’na yalvarıyorum.

Şana Tova ve Hatima Tova.