Sıkılmak

Eddi ANTER Köşe Yazısı
7 Eylül 2011 Çarşamba

Kimi insan stresi sever ve tatile özlem duyar, kimisi de rahatlık, emeklilik zamanı iş, güç ve stresi arzular.  Yaşadığımız hayat ikilemler içerir, bulunduğumuz âlemse zıtlıklar âlemidir. Hangimizin sıkılmak lüksü vardır? Evet, sıkılmak bir zenginliktir, lükstür. Zamanı olanlar için… Zaman denilen olgu iki hareket arasında ölçülen sürenin farkındalığıdır. Çok şey yaparken akar gider, boş durulduğundaysa geçmek bilmez.

Küçükken “Ben çok sıkıldım” dediğimde rahmetli babam “O zaman dans et” derdi. Yakın bir dostum aynı şikâyeti dile getirdiğinde babası “Otur ve düşün” diye tavsiyede bulunurdu. Nedir bu sıkılmak kavramı? Neden tatmin olmuyoruz? Hızlı tüketim toplumuna ait olduktan sonra eski alışkanlıklar niye yeterli değil? Sürekli bir arayış içindeyiz. Arıyor arıyor ve aradığımızı bulamıyoruz. Bunun sebebi nedir?

Hayat mutsuzlukla doyumsuzluk arasında gidip gelmektir. Bir şeyi ele geçirince doyumsuz oluyor geçiremeyince de mutsuz oluyoruz. Son olarak bir ‘ilk’ ne zaman yaşadınız? İlk defa uçağa binmek, yeni bir yemek tatmak, yeni bir iş yeni bir arkadaş ya da yeni bir ‘ilk’ hayatınıza girdiği zaman aldığınız coşkuyu hatırlayın. Her şeyin ilki unutulmaz derler ancak yalandır. İnsan alışıyor, yeni her şeye alışınca ondan tatmin olmuyor ve tekrardan arayışa giriyor. Sözüm ona mutluluğu arıyor. Ancak bulamıyor!

Çabuk tüketimin doruğunda yaşarken çocuklarıma bakıyor ve ister istemez kendi çocukluğum aklıma geliyor. Plastik bir top veya üç beş tane misketle mahallede sokağa çıkar, oynadığımız oyunlar bizi mutlu ederdi. Elimizde lak lak, ağzımızda yeni bir şarkının sözleri yeterli gelirdi. Daha fazlası yoktu! Bugün televizyon oyunları, Play Station, iPhone, iPod, iPad derken hemen her şey ellerinin altında olan yeni nesil eğlenmeyi bilmiyor. Sürekli sıkılıyor. Belki de eğleniyor ancak farkında değiller. Zaman geçtikten sonra geriye bakacak ve mutlu olduklarını anlayacaklar. Kaybeden kim olacak? Zaman mı onlar mı?

Sürekli an’da olmaktan bahsediliyor. Tadını çıkart, an’da ol deniliyor fakat yapabilene helal olsun. Yarını düşünmekle veya bir sonra ne yapacağını planlamakla geçen yaz tatili sonrasında okula dönmek pek iç açıcı gelmiyor. Çocuklarımın üçü de liseli oldular ve güzel bir Türkiye tatili sonrası Florida’da okula başladılar. Geriye bakıp, yaptıklarını ve yaşadıklarını gözden geçirdikçe mutluluk suratlarından okunuyor.

Tatil her zaman güzeldir. Nereye gidersen git tatil olsun da ne olursa olsun diyenlere bir çift sözüm var.

Bu yaz Muğla’da Assos Extra’da ilk defa bu kadar güzel bir Türk kahvesi içtim. Nur’un kahvesiydi. Sevgiyle hazırlanmış, bol kahvesi ve şekeri vardı. Hasret kaldığım Türk yemeklerini pişirirken bana tattırıyor olmaları Hasan’ı, Naime’yi, Derya, Sevda ve Doğan’ı ilk defa yapıyormuş gibi mutlu etti. Cihan’la birlikte ilk kez Ramazan’da sahura kalkıp oruç tutmak, ardından iftar yemeğine katılmak benim için yeni ve güzel bir deneyimdi.

Uzun zamandır ilk defa gençlerle vakit geçirmek fırsatını buldum. Bana hayallerden, planlardan bahsederlerken her birinin gözlerindeki ışıltıyı ilk kez gördüm. Onlar belki kendi parıltılarını göremediler… “Her şey elinizde” dedim. İsteyin ve inanın yeter diye onları “gaza” getirdim. Kim bilir yarın nerede olacaklar? Yolun yönüne karar veren onlar değil mi?

Yediğim, içtiğim, gezdiğim, gördüğüm bende kalsın. Gününü doldurmak, vakit geçirmek, zaman öldürmek adına bir şeyler yapmak arzusunda olan gençlere bakıp içimi çektim. Hayat onları bekliyor, onlarsa hayatı beklemeye almışlar haberleri yoktu. “Er ya da geç içine gireceksin, kaçış yok dedim” Doğan’a. Yeni doğmuş bir bebek gibi masumca baktı suratıma. Zaman bir lüks gibi geliyor gençlere ve çocuklara. Ya bizlere?

Orta yaş dediğimizde geriye bakıp da yaşadığımız günlerin sayısı gelecek olanlardan fazlaysa zaman bir lüks müdür yoksa kıymetli bir hazine mi? Sıkıldım demek lüksüne sahip miyiz? Bir şeyler yapmak için zaman dahi bulamayan orta yaşlılar ya da yaşlı hissedenler, gençlerin zamanını (ç)alıp kullanabilirler mi?

Gençliğin kıymetini yalnız gençler bilmez diye bir söz vardır. Keşkelerle dolu bir yaşam süren pek çok insan gibi ben de sıkılıyorum demek lüksüne sahibim ancak söylemiyorum. Hayat bu. Kimin ne zaman gideceği belli değil. Siz siz olun tadını çıkartın. Her an’ın, üstelik de sıkılmadan. İstedikten sonra yapacak bir şeyler illa bulunur. Bulamaz ve sıkılırsanız “Dans edin!” Var mı dahası?