Mesih’i beklerken

Avram VENTURA Köşe Yazısı
6 Nisan 2011 Çarşamba

Son dönemde Sabetayistlerle ilgili yayınların çoğalması bir rastlantı mıdır, bilmiyorum; ancak bu inancın sorgulanması bir yana, inananlarına yönelik eleştiri ve sözlü saldırılar her zaman güncelliğini koruyor. Nitekim Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi içinde birçok ünlü kişi, başarı ve hizmetleri bir yana, yalnızca bu inancından dolayı küçük düşürülmeye, karalanmaya çalışılmıştır. Bırakalım bu konuyu tarihçiler, sosyologlar incelesin, benim üstünde durmak istediğim, son günlerde yayımlanan bir roman: 1666 Işığı Beklerken. Yazarı, Cengiz Günkut.

Adından da anlaşılacağı gibi bu roman, Mesihlik savında bulunan ve getirdiği inanç sistemiyle son yüzyıllara damgasını vurmuş olan, Sabetay Sevi’ni yaşamı üstüne kurgulanmış. Onun dönemindeki sosyal ve ekonomik koşullar, Yahudilerin günlük yaşamı, gelenekler, diğer topluluklarla ilişkiler roman örgüsü içinde yer alıyor. Sevi, bir yanda Mesih olma yolunda kararlı adımlarla ilerlerken, öte yanda Yahudilerin bu akıma karşı besledikleri duygu ve düşünceler, satırlar arasında ortaya çıkıyor. Bu yaşanan süreç içerisinde, farklı insanların öyküleri kimi zaman birbiriyle çakışıyor, kimi zaman da birbirlerinden kopuyor, ama romanın sonunda bir noktada buluşuyorlar. Öyle ki, hahamın bir oğlu Müslümanlığı seçerken, bir oğlu Hıristiyan bir kızla evleniyor, bir diğeriyse eşcinsel eğilimleriyle aile değerlerine karşı çıkarak kendi öykülerini oluşturuyorlar.

Günkut bu kitabı yazarken yürekli bir işe soyunmuş: Dört yüz yıla yakın bir süre önce yaşamış, bu güne değin belgeler kadar söylencelerle beslenmiş bir tarihsel kişiliği nesnel bir şekilde ele almak kolay değil. Kuşkusuz onu bu çalışmasından ötürü kutlayanlar da olacaktır, kıyasıya eleştirenler de; ama öncelikle şunu vurgulamak isterim: Bu, her şeyden önce bir roman! Bunu o gözle okuduğumuzda, söylenen sözlerin, sergilenen davranışların bir kurgu olduğunu, hiçbir şekilde kahramanıyla özdeşleştirmememiz gerektiğini düşünmeliyiz.

Buna karşın, bu gün tartışılan kimi kavramların, dinsel ve toplumsal geleneklerin o dönemde de insanları nasıl etkilediğini okurken bir kıyaslama yapmadan edemiyoruz. Karışık evlilikler, geleneklerin uyguladığı ritüeller, farklı inançların ya da cinsel seçimlerin getirdiği bireysel ve toplumsal yaklaşımlar... Kitabın akışı içinde bunların üstünde durmazken, kapağını kapattığımız anda, her bir konu sorgulanmak üzere ele alınabilir. Nitekim bu romanın dışında, günlük yaşamda sıkça tartışıldığı gibi...

Bu güne değin Sabetaycılık ya da Sabetay Sevi üstüne okuduklarım, ya yazarların birbirlerinden alıntı yapılarak benzer şekilde kaleme aldığı kitaplar olmuş ya da başta söylediğim gibi kimi önyargılarla kişiler karalanmaya çalışılmış. Hiç değilse Günkut’un bu kitabını tüm yargılardan uzak okuma fırsatı bulduğum gibi doğrusu keyif de aldım. Hem yaşanmış bir dönemi anlamaya çalıştım, hem de iç içe geçmiş farklı serüvenlerin heyecanına kapıldım.

Sabetay Sevi’nin serüvenini, bir de romancının penceresinden bakarak okumanızı öneriyorum.