Senin ırkçın, benim ırkçım

Nobel Ödüllü Hintli yazar Naipaul’a, davet edildikten sonra oluşan tepkiler belki pek hoş olmadı ama kimse de ırkçı söylemleri olan birine ‘hoş gelirsin’ demek zorunda değil. Aynen kimsenin Wagner’i dinlemek zorunda olmadığı gibi. Ama gönül isterdi ki…

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
1 Aralık 2010 Çarşamba

İstanbul’da düzenlenen ‘Avrupa Yazarlar Toplantısı’na onur konuğu olarak davet edilmesi büyük tartışma yaratan Nobel Ödüllü Hintli yazar Naipaul’un müslümanlar için aşırı genellemeci ve toptancı bir uslupla olumsuz makale ve kitaplar yazmış olması bir müslümanın onunla aynı yerde bulunmasını ne derece etkiler?

Açık toplumlarda, kimse kimseden hoşlanmak zorunda değil, hatta hoşlanılmayan birinin davet edilmesini yadırgamak aynı insanın en doğal hakkı. Önyargılarla yaşayan ve üstelik bunları tüm dünyanın okuduğu kitaplara bilimsellik kılıfı altında koyan yazarlardan hoşlanmak için aşırı naïf olmak gerekiyor.

Lakin “demokrasi” ve “çok seslilik” söylemlerini dillerinden düşürmeyen kimi aydınlarımızın işlerine gelmediğinde nasıl davrandıklarını da, çifte standartı da görmüş olduk.

Bunun yanında, Türkiye’de seslerini az çıkaran kimi muhafazakâr gerçek aydının bu çifte standartı yadırgadığını da biliyorum.

***

Naipaul örneği, tekil bir örnek değil. Yahudilerin de başından geçen ve bugün bile demokrasi kavramı kapsamında tartışılan ve çözülemeyen tarihi ve ünlü bir örnek var.

Richard Wagner olayı…

Ünlü antisemitin bestelerini dinleyebilir misiniz?

Kimi müzik otoritelerince Avrupa müziğinin ve operasının temel taşı olan Wagner’i ve bestesi Tristan ve Isolde’un uvertürünü dinlerken sizi başka dünyalara götüren veya ‘Uçan Hollandalı’sıyla havada dört nala yol alan atlı süvari gibi hissettiren o güçlü müziğini dinlemek bir Yahudi için, hele bir Holokost kurtulanı için mümkün müdür?

Yoksa, “demokrasi” deyip, “müzik ve siyaset ayrı konulardır” deyip umursamaz mı davranalım?

***

Naziler, ideolojilerini yaymak için bir Richard Wagner’i, bir de FriedreichNietzsche’yi kullanmışlardı. Birinin açık antisemitizmini, diğerinin ‘üstinsan’ teorisini milletin beynine şırıngalamışlardı.

Nietzsche, Wagner’in müziğine hayrandı. Onu hem babası gibi, hem de varoluşun sıkıntısını giderecek sanat ve müziğin yaratıcı gurusu olarak görüyordu. Wagner ise çevresinde hep Yahudi besteciler ile çalışıyor, orkestra şefi Hermann Levi ile sıkı dostken Fransız Yahudi yazar Judith Gautier ile aşk ilişkisine bile giriyordu. Lâkin birden hayatının en büyük düşmanlarının Yahudiler olduğuna karar verir. Şöyle der: “Bir Yahudiyi sanat dünyasına kabul etmek ölümcül sonuçlar doğurur.” Bununla da kalmaz, daha da siyaşileşir ve iyiden iyiye antisemit olur, “Yahudiliğin ulusumuzun ahlâkına zararlı neticeleri var. Yahudiliğin yok edici gücü Alman ruhuyla tamamen zıtlık taşıyor”…

Nietzsche, felsefesinin temelini din ve milliyetçiliğin aksi yönünde oturtmaya başlamasından itibaren Wagner’e dayanamaz ve özellikle antisemit fikirlerinden dolayı ona savaş açar eşi Cosima’ya aşık olmasına rağmen.

Her iki ünlü de Nazilerden çok daha önceleri dünyaya veda eder ama Wagner’in müziği Nazizmin en büyük simgelerinden biri olur. Hatta ölüm kamplarında sürekli Wagner çalınır.

Nietzsche ise antisemitizmle derdi olan bir felsefeci olarak ortaya çıksa da, fikirleri Naziler tarafından çarpıtılarak kullanılır.

***

Wagner bugün İsrail’de hala büyük bir tabu ve hala demokrasi veya müzik-siyaset diyalektiğinde çok sorunlu bir alan.

Geçtiğimiz ay bestecinin büyük torunu Katarina Wagner İsrail’e gidip kamuoyuna İsrail Oda Orkestrası’nın 2011 Bayreuth Festivali’nde Wagner’i çalacağını ilan edecekti. Ancak gelemedi. Zira gelseydi İsrail’de küçük de olsa bir deprem olacaktı. Vazgeçti ama festivalde ne olacağı henüz belli değil.

1981’de Zubin Mehta yönetimindeki İsrail Filarmoni Orkestrası, İsrail’de Tristan ve Isolde’un bir bölümünü çaldığında konser salonu neredeyse savaş alanına dönecekti.

2001’de bu kez Daniel Barenboim İsrail’de, konser salonundakilerin çoğunluğunun oluruyla Wagner çalınca neye uğradığını şaşırmıştı bir bölüm seyirci yüzünden…

İsrail’in kuruluşundan beri Wagner’in müziğinin ülkede çalınması neredeyse yazılmamış bir kanunla yasak. Onun kadar olmasa da bir başka antisemit besteci Carl Off ve ünlü eseri Carmina Burana gümbür gümbür seslendiriliyor, oysa ki. Belli ki Wagner 20. yüzyılın Yahudi ortak hafızasında koyu bir kırmızı çarpı yemiş durumda.

***

Naipaul’un Türkiye’ye gelmesinin davet edildikten sonra engellenmesi pek doğru olmadı ama kimse de önyargılı ve ırkçı ünlü bir edebiyatçıya da ‘hoş gelirsin’ demek zorunda değil. Kimse de Wagner’i ne kadar olağanüstü eserler yaratmışsa yaratsın dinlemek zorunda değil.

Ama gönül isterdi ki, herkes sadece kendi ırkçısına değil, tüm ırkçılara birlikte karşı çıksın.

Yoksa “senin ırkçın”, “benim ırkçım” deyince Nietzsche haklı çıkıyor:

“Yeni bir ahlâk anlayışına ihtiyaç var!”…