Lületaşı pipo ister misiniz?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
3 Kasım 2010 Çarşamba

Geçen hafta kaleme aldığım ‘Eskişehir 222’ başlıklı yazımın ardından bir okur tepkisi geldi. Şöyle diyordu; ‘yazı çok güzel ancak eksik kalmış. Eskişehir’i anlatıp Hayim Pinhas’tan bahsetmemek olmaz. Zira Pinhas Eskişehir’i dünyaya tanıtan insandır.’ Haklıydı da. Böylelikle konuyu rahmetli Hayim Pinhas’ın kızı İvet Kohen’den öğrendim.

Yaşamını İstanbul’da sürdüren Hayim Pinhas’ın ablası o dönemde İngilizlerin işlettiği elektrik idaresinde çalışır. Abla gazetede bir ilan görür. Avusturyalılar Eskişehir’den lületaşı (Ecume de mer) ithal etmek istemektedirler. Konuyu erkek kardeşine açar, ‘İlgilenir misin?’ diye sorar.

Hayim Pinhas Eskişehir’e gider, madencilerle konuşur ve Sepetçiköy mevkiinde bir maden ocağı kiralar. Sene 1950’dir. Böylelikle Avusturyalılarla anlaşma yapılır.

Avusturya hammaddeyi Türkiye’den satın alıyor,  işlenebilir hale getiriyor ve tüm dünyaya ihraç ediyordu. Ancak hükümet  lületaşının taş halinde ithalini yasak ediyor. Sadece işlenmiş halinin yurt dışına çıkmasına izin veriyor. Bunun üzerine Hayim Pinhas tekrar Eskişehir’e gidiyor, ham taşı işleyerek Avusturyalılara lületaşından yapılmış pipo ihraç ediyor. Öte yandan PX’e (Amerikan ordusu için yapılan mallar) de pipo satıyor.

Bu arada Varlık Vergisi olayı yaşanıyor. Pinhas’tan ödeyemeyeceği kadar büyük bir meblağ isteniyor. Pinhas tüm varlığının hammadde olduğunu, satmasına izin verilirse borcunu ödeyebileceğini söylüyor. Ne var ki, önerisi kabul görmüyor. Hayim Pinhas Aşkale’ye yollanıyor. Dokuz ay boyunca orada kalıyor. Pinhas sonradan Eskişehir’deki çalışmalarını sürdürüyor.

Hayim’i tanıyanlar, ‘Eskişehir’i Eskişehir yapan kişidir’ derler. Yapılan ihracat sayesinde yüzlerce kişi para kazandı, ailelerini okuttu, geçindirdi.

Zamanla rekabet çoğaldı. Hayim Pinhas lületaşı ihracatını 1970’lerin başına kadar sürdürdü. Sonra da bu işten elini çekti. Pinhas’ın çalıştığı dönemlerden topladığı lületaşından yapılmış objeler halen kızının evinde bir anı olarak duruyor.

***

Doğrusunu isterseniz, yıllar boyunca her gittiğim yerden oraya özgü bir hatıra eşyası aldım. Zaman içerisinde saklayacak / koyacak yer bulamaz oldum. Böylelikle turistik eşya alışverişinden vazgeçtim. Kimi zaman o ortamda göze hoş gelen parçaların ev ortamında bir işe yaramadıklarını da nihayet anladım. Katıldığım son Eskişehir gezisinde de doğal olarak şehrin simgelerinden sayılan lületaşından yapılmış objelerin satıldığı bir mekana gittik. Hepsini bir arada gördüğünüzde oldukça cazip duruyorlar. Kendimi frenlememe rağmen, yüksük koleksiyonu yapan anneme bir tane almaktan kendimi alamadım.

***

Yağmur çamur derken pastırma yazı kendini göstermeğe başladı. Pazar günü, Bebek sahili Ada sahillerini aratmıyordu. Adam başı tanıdık yüzlere rastlamak hoştu. Herkesin müdavimi olduğu cafeler var. Buralarda kaynaşmak / kaynatmanın keyfi başka. Siz siz olun, güneşin her bir demini yakalayın.