Yardım etmek sadaka vermek ya da adil olmak

Eddi ANTER Köşe Yazısı
1 Eylül 2010 Çarşamba

İnsanların birbirlerine yardım etmesi konusu beni teslim almış durumda. Allah’ın takdirini değiştirmeye çalışmak bana mı kaldı? Ben kime, nasıl, ne kadar yardım edebilirim ki? Hem yardım etmek benim haddime mi düştü? Bu sorulara yanıt arıyordum. Öncelikle Rav Nafi Haleva, Rav Shuey Biston ve tanışmak konuşmak şerefine nail olduğum 3 Kabala eğitmeninden aldığım cevaplar, şaşırmayacağınız gibi benim için hem tutarlı hem de tatmin ediciydi.

İlk sorum haliyle şu olmuştu: Hayatın anlam ve amacı ve hatta mutlak hakikat dediğimiz olgunun sırrı neydi? Aldığım yanıtlardan en ilginci şüphesiz hepimizin “Onun suretinde yaratılmış” olduğumuzdu. Bu ne demek oluyordu? Kafamı zorladım durdum.

Hepimiz farklı kitapların değişik satır aralarında içimizdeki güçten bahsedildiğini, O’nun bizim nefesimizde olduğunu ve hepimizin istisnasız O’nun isteği doğrultuda, O’nun gibi davranmaya çalışmamız gerektiğini okumuşuzdur. O’nun gibi olmaya gayret etmek nihayetinde O’nun gibi olmak kendini bilmek ve sonunda O’nu bilmekten geçmiyor mu?

Sınırlı zekâ, görüş ve önyargılarımızla Sınırsız Tek’i, O Bir’i anlamak bir yana nasıl O’nun gibi olabiliriz ki? Cevap aslında basitmiş…

Bağış toplamanın ne kadar zor olduğunu bu işi yapanlar bilir. Allah onlardan razı olsun. Çoğu cemaatler, dernekler ve insanlar bu bağışlar sayesinde ayakta duruyor ancak istemek ve toplamak bir başka mesele. Cüzdanı şişkin olanların egosu da maalesef büyük oluyor. Parası çok olan herkes çok verenlerden olmuyor nedense. Bunun bir usulü ‘raconu’ var mıdır? Cevabı Tora’da… Her insan kazancının %10’unu vermeli. Kime, neye göre? Canının çektiği gibi dağıtmak, alan kişiyi görmek, onun ezildiğine küçüldüğüne şahit olarak mı yoksa gizliden gizliye kime gittiğini bilmeden alanın sadece sevineceğini bilerek mi? Elbet sedakanın da mertebeleri var.

Sedaka adı da Türkçe’mizde kullanıldığı şekilde sadaka demek olmuyormuş. Kelimenin özü ‘tsadik’den geliyor. Yani adaletten, adil davranmaktan; işin özü pay etmekten, bölüşmekten geliyormuş.

Çoğunuzun merak ettiği “Neden kötü şeyler iyi insanların başına geliyor?” sorusuna ek olarak “Allah kime neye göre parayı veriyor?” sorusu da benim kafamı kurcaladı. Kimi parası olan çoluğuna çocuğuna bırakamadan servetini kaybediyor, kimisi bir gecede parlak bir fikirle ‘zengin’ olabiliyor, birinde az iken diğerinde fazlası bulunuyor. Yanıt da şöyle geldi: Allah O’nun adına parayı pay etmenizi bekliyor. Adil bir şekilde dağıtmanız için size güveniyor. Peki, neden Kendi işini fasona veriyor? Çünkü parası olmayan kişiye henüz para konusunda güvenmiyor o yüzden bunu sizden O’nun adına yapmanızı bekliyor.

Dikkat ederseniz fazla parası olanların daha mutlu olduklarına dair bir işaret yok. Onlar da belli bir arayışın içindeler. On tane Gucci kravattan sonra yeni sezonda bir tane almak, Prada çantalara ek 50. çift Ferragamo ayakkabıyı satın almak, daha büyük bir ev daha uzu bir yat da beni mutlu etmiyorsa, verdiği tatmin, doyum, kısa bir süre içinse-genelde ilk kullanıştan sonra heves biraz kaçıyor- o zaman maneviyatımı nasıl doyuracağım? Ruhumu nasıl besleyeceğim? Bu sorulara cevapları bu önemli ay içinde sizler de bulacaksınız. Paylaşarak, dağıtarak, sedaka vererek Allahın bizlere bahşettiklerini birileriyle adil şekilde bölüşerek yapacağız. Yapmalıyız.

Gönül tabii ki bunu sadece Roş Aşana ayında değil her ay yapalım, yapabilelim ve hep verenlerden olalım ister. Bilin ki Allah bizleri her an gözlüyor. O istediğinde veriyor ve hemen akabinde de geri alabiliyor.

“Ver ki gelsin” sözünü hatırlatıp bütün bu yardım, sedaka veya adaleti uygulamanın bana ne faydası olacak diye halen soruyorsanız, cevabı sevap değilmiş. Hayatınıza gün katmakmış. Hani bir kazadan kıl payı kurtulunca, bir ameliyat öncesi dua ettiğinizde ve gerçekleştiğinde, en beklenmeyen durumda, tüm olasılıklara rağmen mucizeler olduğunda, “Verilmiş sedakan varmış” derler ya o işte… Onun için vereceksiniz işte! Shana Tova.