Sanat galerileri keyiflidir

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
24 Şubat 2010 Çarşamba

Yıllar boyu en büyük keyiflerimden biri sanat galerilerini dolaşmaktı. Gerçi sanat tarihine her zaman bir yakınlığım olmuştu; ama galeri gezmek farklı. Eve sayısız sergi davetiyesi gelirdi.

Gide gele zaman içinde galeri sahipleriyle de tanış olursunuz. Derken satın almaya başlarsınız. Bir-üç derken evdeki duvarlar dolmaya başlar. Yıllar içinde, yenileri geldikçe salondaki resimler koridorun duvarlarına doğru yol alırlar. Ve tabii kişi giderek daha seçici olmaya başlar. Ta ki, beğendiğiniz eserlerin bedelleri ulaşamadığınız boyutlara varana dek.

Böylelikle resim piyasasına bir süreliğine ara verdim. Bu kez sanat fuarları ve özellikle bienaller ilgimi çekmeğe başladı. İKSV’nin başlattığı İstanbul Bienallerinin ilki 1987’de gerçekleşti. Uluslar arası boyuttaydı. Mekân çok büyüktü. İçerik ise daha çok kavramsal sanata yönelikti. İzleyici açısından büyüleyiciydi. Zira görselin yanı sıra zihinsel bir çaba da göstermek gerekiyordu. Bir ‘puzzle’ın parçalarını birleştirmek gibiydi.  Adından da anlaşıldığı üzere bienal her iki senede bir yapılıyor. 2011’de 12.si gerçekleşecek olan Uluslararası İstanbul Bienal’inin küratörlüğünü bu kez Adriano Pedrosa ve Jens Hoffman üstlenecek.

Bienallerin çoğunu gezdim. Gidemediklerim de oldu. Nitekim geçenlerde bir heykeltıraşı araştırırken, İKSV’nin sayfasına girdim. Sonra ‘link’lerden bienaldeki sanatçılara baktım. Aniden gözüm bir isme takıldı: Micha Ullman. Ayrıntıları hatırlamasam da Berlin’de bir ‘anıt enstalasyon’ yapmış olan ünlü bir heykeltıraştı. İsim  benzerliği  olabilir mi diye düşünmedim değil. Ullman’ın ‘95’te katıldığı bienali kaçırdığım için kendime kızdım. İnternet’te  gezinmek  sonsuz bir  yolculuk. Sonuçta İstanbul’a gelmiş olan Micha Ullman’ın gerçekten de ünlü heykeltıraş Ullman olduğunun ayırdına vardım.

Eserlerinde çoğunlukla kum ve toprak kullanan sanatçının anıt niteliğindeki enstalasyonu, Nazi gençlik örgütlerinin on binlerce kitabı yaktıkları BebelPlatz Meydanı’nda inşa edildi. Ateşe verilen kitapların arasında Brecht, Marx, Freud ve Einstein’ınkiler de vardı.

Ullman’ı Almanya’da ünlendiren enstalasyon, parke taşların arasında yer  seviyesinde yapıldı. Büyük kare camla kaplanan yüzeyden aşağı bakıldığında çepeçevre kitap raflarıyla dolu bir kütüphane görülüyor. Ancak raflar boş. Karanlık bastığında ise aydınlanma teknikleri ile içerisi ışıklandırılıyor. Bu yer altı kütüphanesi ve daha birçok eseri ile ödüller alan sanatçı, 1996’dan beri Berlin Sanat Akademisi’nin bir üyesi. Yaşamını Ramat Haşaron ve kısmen de Sttutgart’da geçiren Micha Ullman, oluşturduğu sanal kütüphane ile ilginç olaylar yaşıyor. Bir zamanlar Bebelplatz’da meydanın tam karşısında bulunan ve kitapların yakılmasına eşlik eden Humbold üniversitesi öğrencileri şimdilerde her yıl aynı gün, aynı yerde bir kitap satışı panayırı düzenliyorlar.

* * *

Tesadüfler insanı nereden nereye götürüyor. Şehirdeki galerilerden başladık, bir Holokost anıtına uzandık. Diyeceğim şu ki, bienallere oldukça ciddi isimler katılıyor. İzlemekte yarar var.