İmren Bakkaliyesi

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
10 Şubat 2010 Çarşamba

Küçük dükkânlarda, butik tarzı mekanlarda dolaşıp alışveriş yapmayı her zaman AVM’lere yeğlemişimdir. Yıllar önce Türkiye’de henüz büyük alışveriş merkezleri mevhumu yerleşmemişken, yurt dışı seyahatlerinde benzerlerini ziyaret etmek, olmazsa olmazlardandı. O zaman bile bu merkezlerde dolaşmak bana keyif yerine sıkıntı verirdi. Hele birlikte reyonları dolaşmak bir işkenceydi. Eşim alet/edevat bölümünde en küçük çiviyi bile incelerken, arkasında beklememek için çocuk reyonuna giderdim. Vakit kış ise bir elime paltom, öbür elime poşetler  kan ter içinde birbirimizi arar dururduk. Daha sonraları birbirimize belli saatte belli bir katın yürüyen merdivenlerinin yanında randevu vererek ayrı ayrı  gezmeğe başladık. Her şeyin cazip göründüğü o dönemlerde bile bu tür büyük dükkanlar bana hep sıkıntı verdi. Her gezilen kattan alışveriş yapılması gerek gibi bir kural olmamasına rağmen, ne işe yaradığını bilmediğim mutfak aletlerini alışveriş sepetine doldurmak uzun süre vazgeçemediklerim arasında oldu. O devirlerde Türkiye bir yokluk eşiğinden geçiyordu. Eşimle yaptığımız en verimli alışveriş mağazanın elektronik  bölümüne uğramak oldu. İstanbul’da ampul yoktu. Aile efradına da dağıtmak üzere üç düzine ampul aldık. Tezgâhtarın şaşkın bakışları arasında  bedelini ödedik ve çıktık. Bir Avrupa ülkesinde, otuz altı ampulü aynı anda alan başka müşterisi olmamıştı herhalde…

Zaman içinde de çok gereksinim olmadığı sürece yurtdışında büyük mağazalara girmemeye çalıştım. Eşim ise tam tersine çıkan tüm yenilikleri buralarda takip edeceğini düşünerek hiç sıkılmadan ve benim tam aksine üstelik hiçbir lüzumsuz alışveriş yapmadan çıkış kapısına ulaştı.

***

Gel zaman git zaman ülkemizde batı modeli alışveriş merkezleri şehir yaşamında yerini aldı. Her açılan bir öncekinden daha mükemmel olmaya çalıştı. Daha fazla olanak, daha zengin çeşitler. Kimileri için amaç oralarda ‘gün geçirmek’, kimileri için kahve molasının ardından bir sinema keyfi, kimileri için ise salt alışveriş.

Tabii ki her yenilik gibi AVM’lerin  de hayatı kolaylaştırıcı yönü var. Bana göre en işlevsel yanları, ‘vale parking’ servisi. Ondan sonra giriş katını dolaşmak benim için fazlasıyla yeterli. Dört vitrine baktıktan sonra muhakkak bir cafe’nin yolunu gözlerim. Gıda reyonlarının baş döndürücü kokusu, her ne kadar iştah açıcı ise de, alışverişimi gene küçük dükkânlardan yapmayı yeğliyorum. Oraların samimi havasını, tezgâhtarla birebir sohbet etmeyi, malların yerli yerinde olduklarını görmeyi seviyorum. Nitekim, bu tür mekânlardan biri ile otuz beş seneden beri komşuyuz. Apartman girişimizin bir yanında İmren Bakkaliyesi yer alır. Değişen zamana, ekonomik krizlere, market ve AVM’lere rağmen, dükkanın sahibi Yılmaz ‘kahraman bakkal süpermarkete karşı’ dercesine dimdik ayakta. Yılmaz çok çalışkan bir insan. Yılda on beş gün memleketine gittiği zamanlar hariç, sabahın erken saatlerinde kepenklerini açar, akşam ise çevre dükkânlardan sonra kapar. Bizim apartmandaki çocuklar Yılmaz’ın elinde büyüdü. Okul dönüşü servisten iner, önce bakkaldan alışveriş yapar, sonra eve girerlerdi. Çocuklar büyüdü; kimi gelin oldu, kimi asker. Yılmaz ve vazgeçilmez yardımcısı onları yolluklarla uğurladılar. Komşuların cenazelerine iştirak edecek kadar vefâkardır Yılmaz

Eskiden cumadan cumaya ödenirdi hesaplar. Ödemelerde suistimal olunca bu yöntem kalktı. Gene de veresiye defteri hepten kalkmadı. Yılmaz, ancak işi olduğu zaman  İmren Bakkaliyesi’ni pırıl pırıl bir delikanlı olan oğluna teslim eder. Böylesine iyi yetişmiş bir genç nesil üyesi görmek gerçekten gurur verici.

Yenilikler çok güzel. Ama ağzına kadar mal dolu o sıcacık dükkânda hangi rafta ne olduğunu bilip de hemen ulaşmak ayrı güzel.