The show must go on*

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
13 Ocak 2010 Çarşamba

27. Afrika Uluslar Kupası, Pazar akşamı futbol tarihinin en unutulmaz mücadelelerinden biri olarak kayıtlara geçen Angola-Mali maçıyla başladı. 78. dakikaya dek 4-0 önde götürdüğü karşılaşmanın uzatmalarıyla beraber son 15 dakikasında 4 gol birden yiyen turnuvanın ev sahibi Angola, 50 bin seyircisinin önünde adeta dondu kaldı ve bir puana razı oldu. Ancak turnuvanın açılışından iki gün önce Togo Milli Takım kafilesinin yaşadıkları, şampiyonanın açılış maçını ve organizasyon süresince yaşanacakları gerisinde bıraktı. Hatırlatmak gerekirse; turnuva hazırlıklarını Angola’nın komşusu Demokratik Kongo’da sürdüren Togo Milli Takımı, şampiyona için Angola’nın yolunu tuttuğu sırada iki ülke arasındaki özerk Cabinda bölgesinde eylemlerini sürdüren ayrılıkçı terör örgütü FLEC’in saldırısına uğramış, 20 dakika boyunca makineli tüfeklerle aralıksız taranan otobüsten 3 ölü (Otobüs şoförü, Togo yardımcı antrenörü ve federasyon basın sözcüsü) çıkmıştı. Manchester City forması giyen Togo’nun en meşhur oyuncusu Emmanuel Adebayor’un da aralarında bulunduğu oyuncu grubuysa hayatlarını koltukların altına girerek kurtarabilmişlerdi. Bu trajik olayların ardından Togo Milli Takımı turnuvadan çekilme, sonra ölenlerin anısına tekrardan şampiyonaya geri dönme ancak hükümetlerinin de baskısıyla son olarak Afrika Kupası’na katılmama kararı almıştı.

Tüm bu olaylar yaşanırken, özellikle İngiliz basınının başını çektiği Avrupa medyasının önemli bir kısmı, şampiyonada milli takımlarının formalarını giyecek ve kendi liglerinde oynayan futbolcuların can güvenlikleri hakkında ortaya çeşitli iddialar atmıştı. Afrika’nın yeteri derecede güvenli bir kıta olmadığından dem vuran gazeteler, 11 Haziran ile 11 Temmuz arasında Güney Afrika’da yapılacak 2010 Dünya Kupası’nda da benzer sorunların yaşanabileceğini iddia ederek, daha fazla can kaybı yaşanmaması için Afrika Kupası’nın iptal edilmesi gerektiğini öne sürmüşlerdi. Ancak Dünya Kupası organizasyon komitesi başkanı Danny Jordaan’ın da ifade ettiği gibi vahşi saldırı sadece bir ülkede yapılmıştı ve bu yaşanan olayı başka bir ülkeye mal etmek anlamsızdı... Peki, ne demişti Jordaan? “Avrupalılar, Afrika’yı eleştirirken kendi standartlarını korusunlar. Örneğin Dünya Kupası Almanya’da yapılacaksa ve o esnada Kosova’da bir savaş yaşanıyorsa herkes bilir ki savaş Kosova’dadır ve dünya kupası Almanya’da oynanacaktır. Tarihte başka bir ülkede yaşananlardan dolayı yargılanan veya eleştirilen farklı bir ülke daha yoktur!”

Hakikaten de öyle aslında... Çoğumuzun da dahil olduğu o kalabalık zümre, Togo kafilesinin başına gelenlerin akabinde Dünya Kupası’nda da ne gibi sorunların yaşanabileceği konusunda önyargılı fikirlerimizi yürüttük... Oysa o elim olay, Afrika kıtasının petrol açısından en verimli topraklarında yaşandı. Açalım biraz... Nijerya’dan sonra kıtanın en büyük petrol rezervine sahip Angola’nın bu yeraltı kaynağının yarısı saldırının gerçekleştiği Cabinda bölgesinde bulunuyor. Bu bölgede yaşayan insanlar da bir anlamda ‘paranın savaşı’nı yürütmekteler yıllardır.  Zira 1975’te bağımsızlığını ilan eden ve Angola’yla 27 yıl boyunca süren iç savaşın ardından Cabindalılar kısmi özerklik kazandı. Ne var ki, kan durmuş değil... Tam bağımsızlık isteyen FLEC örgütü mücadelesini bu uğurda yaptığı kanlı eylemlerle sürdürüyor, Togo Milli Takımı’nın başına gelenler örneğinde olduğu gibi... Ancak hedef bu kez sapmış gibi... Çünkü örgüt kanadından da saldırının hedefinin Togo otobüsü değil, önünde eskortluk yapan Angola polisi olduğu şeklinde yapılan açıklamalar mevcut. Bu yüzden olayı bu çerçevede değerlendirmek en mantıklısı...

Tekrardan Danny Jordaan’ın açıklamasına dönüp, şu soruyu sorma ihtiyacı hissettim... Eğer ki, bu saldırı 2008 Avrupa Şampiyonası’nın başlamasına iki gün kala ev sahibi ülkeler İsviçre ve Avusturya’nın sınırındaki bir bölgede yaşansaydı, turnuvanın iptali gibi saçma öneriler gündeme getirilebilir miydi? Kesinlikle hayır... Ancak bazen hayatın içinde o kadar çok önyargılı ve çifte standartlı kararlar alıyoruz ki, bu yargıların doğruluğuna kendimizi bile inandırıyoruz çoğunlukla, işte o en vahimi... Dolayısıyla Afrika’daki şov her ne olursa olsun devam etmeli!

*Şov devam etmeli