Futboldan anlamayan kadın

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
28 Ekim 2009 Çarşamba

Ben futboldan anlamam.  Hatta sevmem bile.  Yıllarca seyrettiğim, seyretmekten keyif aldığım tek bir maç vardı;  Galatasaray- Fenerbahçe derbileri.  O da biraz günlük koşuşturmacalardan göremediğim arkadaşlarımı görmek ve derbileri seyretmemiş olmamak adına.  Ailece Galatasaraylı olmamıza rağmen, nedense arkadaşlarımın çoğu Fenerbahçelidir.  Biraz tesadüf, biraz şanssızlık...

1980’li yıllarda babamla gittiğimiz Galatasaray-Ankaragücü maçından beri Ali Sami Yen’de maç seyretmedim.  Bu da beni yaklaşık on yıldır Fenerbahçeli dostlarla maç seyretmek zorunda bıraktı.  Yıllarca sarı kırmızı atkılarımla Fenerbahçeli fanatik arkadaşlarımın içinde maç seyrettim, 6-0 ı gördüm, Amerikalardan alaycı sms mesajları aldım, kazara maç Ali Sami Yen’deyse ve biz yenmiş isek arkadaşımın kardeşi tarafından evden kovulduğum bile oldu. 

Bu sene ilk defa Fenerbahçe – Galatasaray maçını seyretmeme kararı aldım.  Yenileceğimizi bildiğimden,  Galatasaray’ın Saraçoğlu psikolojisini artık istemeyerek kabul ettiğimden… 

***

Galatasaray’ın Saraçoğlu psikolojisi son yılların kişisel gelişim kitaplarına konu olabilecek cinsten.  Son dokuz yıldır kaybetmemize o kadar odaklanmış durumdayız ki, iyi futbol oynamak yerine “Saraçoğlu’nda yenilmemek” üzerine sahaya çıkan Galatasaray’ın yenilme sebebinin başlıca nedeni maç başlamadan endişe yüklü sahaya çıkması diye düşünüyorum.  Pazar günü endişe bozukluğu sendromu yaşayan milyonlarca Galatasaray taraftarının evrene yaydığı negatif enerjilerinin yanında , “Saraçoğlu’nda kesin yeneceğiz.” enerjisini evrene yollayan Fenerbahçelilerin yaydığı enerji ve kazandıkları başarı bana kişisel yardım kitaplarıyla ünlü Lynn Grabhorn’un kırmızı bayrak / yeşil bayrak teorisini hatırlatıyor.  Onuncu yılda da “Saraçoğlu’nda kazanamıyoruz” düşüncesiyle kendimizi bu derbiye hazırlamamızla, kırmızı bayrağı maç başlamadan çekiyoruz.  Negatif düşünceye odaklanmayıp, iyi oynamaya odaklandığımız gün yeşil bayrağı göndere çekebileceğiz.  Birgün, belki, İnşallah… Futboldan anlamayan kadın der ki; bu kadar negatif enerji ile yola çıkılmaz.

***

Pazartesi sabahı kahvemi yudumlarken Fatih Altaylı’nın “İnançsız ve ezik” adlı yazısını okudum.  Galatasaray’ın Pazar günkü performansından bahsederken o bile “İnançsız, ezik, kazanmayı tahayyül bile edemeyen takım” ifadesini kullandı takımı için.  Benim kadar futboldan bihaber bir bayanla, onun kadar konusuna hakim bir gazetecinin aynı noktada buluşması taraftar olarak yüreğimi burktu.  Pazar akşamları 90 dakikalık maçların ardından, altı saat yorum çıkarabilme özelliği olan televizyonlar beni her zaman hayrete düşürmüşlerdir.  Fakat bitmek bilmeyen yorumların yüzünden-sayesinde diyemiyorum- maçı seyretmiş kadar oldum. 

***

Bu yazıyı daha fazla uzatıp favori yazarlarımdan biri olan Oray Eğin’in “Bunları kimse yazamadı” kitabında tasvir ettiği gazetelerin yazdığı konuya hakim olmayan, sarışın bayan kontenjanından yararlanan yazarlarından biri gibi gözükmek istemem ama başlamadan kaybetmek beni üzdüğü için birkaç kelime edemeden duramadım.         

Futbol’dan anlamayan kadın der ki,” Ne istediğimize dikkat edelim, gerçekleşebilir”.  Artık evrene az farklı mağlubiyet değil, galibiyet sinyalleri yollayalım…