‘Ayrılık’ zamanı

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
21 Ekim 2009 Çarşamba

Bir ülke düşünün ki halkın onda dokuzu ömründe hiç Yahudi ile tanışmamış olmasına rağmen, her iki kişiden biri Yahudi komşu istemesin.

Önyargıların böylesine yaygın olduğu bir ülkede özgürlükten, eşitlikten, demokrasiden bahsetmek anlamlı mıdır? Yahudi düşmanlığı sokaktaki adamın mı suçudur? Öğretilmiş nefretin bu hezeyandaki rolü nedir?

Bunlar zor sorular ancak kesin olan şu: Öteki olarak konumlandırılan kim olursa olsun, iki halkın savaşını anlatan bir kurguda bir tarafı mutlak iyi, diğerini mutlak kötü göstermek bildiğimiz sıradan ırkçılıktır. Çünkü toptancı yaklaşım, mutlak iyiye duygudaşlık uyandırdığı ölçüde mutlak kötüye ve onun tüm temsil ettiklerine karşı topyekûn bir nefret uyandırır.  Bu yüzdendir ki insanın bilinen en şeytansı endüstriyel toplu kıyımını anlatan ‘Schindler’in Listesi’nde bile film kötünün içindeki tek iyiyi, Oscar Schindler’i merkeze koyar.

Yahudi düşmanlığını bildiğimiz iki bin yıllık klişelerle ekrana taşımak ve karşısına “iyi”  olarak ezilen Müslümanları koymanın Müslüman bir ülkede nasıl bir etki yaratacağını öngöremiyor muyuz?

Devlet kanalının buna platform sağlaması son derece üzücü ve düşündürücüdür. Trakya olaylarının, Varlık Vergisinin, 6-7 Eylül’ün ve sinagog katliamlarının yaşandığı topraklarda, yarın, öbür gün sokakta arzu edilmeyen bir olay olduğunda hepimizin bunun altında kalacağımızı göremiyor muyuz?

Tüm bunlar olurken kendini Ermeni, Kürt ve bilumum diğer açılımlara kaptıran sözde aydın kesim sıradan ırkçılığın en eski, en batılı halinin alenen tezahürünü gözden kaçırmaktadır. Gerçekten, nerede o “hepimiz Ermeniyiz” diyenler? Leonard Cohen’in kapısında Tel Aviv’de konser vermesin diye boğaz patlatanlar, o açılımcı hümanist, demokrat aydınlar, her fırsatta sokaklara dökülen sözde sivil gençler? Nerede “yaftalamayın”, “önyargılarınızı kırın” diye artistik filmler çekenler?

Yaşanan ikiyüzlü bir şenliktir. Tüm kötülüklerin kaynağı günah keçisi bulunmuştur nasıl olsa!

Bayram yapanlarının gözden kaçırdıkları ise Yahudi düşmanlığı zurnanın zırt dediği, sigortanın attığı yerdir. Çok değil, daha yarım asır önce çok pompalanan ‘Yüksek Avrupa Kültürü’nün sonunun nereye vardığını gördük.

İnsanlığın tüm el üstünde tutulan değerleri bir anda yok olur, çünkü toplum temel önyargısızlıktan, tarihe barışmışlıktan yoksundur ve kendisiyle yüzleşmemiştir. Bu kadar yaygın bir hezeyan ortamında geriye kalan sadece fikrini her beğenmediğini Yahudileştirmektir.

Çağdaşlığın, bilimin ve modernleşmenin sembollerinin, ülkenin önde gelenlerinin Yahudi dönmesi olduğunu söylemek hep bu karalama arzusunun bir tezahürüdür. Karalamaya bugün prim verenler yarın karanlıklarla baş başa kaldıklarında çok geç olacaktır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Yahudi düşmanlığı kendine aydın diyenlerin, demokratlık taslayanların, liderliğe soyunanların turnusol kâğıdı, litmus testidir. Kalanların totalitarizme kaydığı nihai ve gerçek sınavdır.

Gelelim Türk-İsrail ilişkilerine…

Velev ki iki ülke arasındaki güvenliğe dayalı stratejik ilişki son bulmuş, Türkiye makas değiştirmiş ve nihayet İsrail “hak ettiği tokadı” yemiş olsun, o zaman İsrail’i devletlerin ötekisi yapan, ulusların Yahudisine dönüştüren bir yayının ne amaç taşıyor? Bu dizi Ortadoğu’da barışa nasıl katkı sağlar?

Yoksa amaç yaklaşan ayrılık zamanını haber vermek midir?