İki Amerika

Son elli yıldır ABD başkanları büyük ölçüde dünyanın da rotasını belirliyorlar. Soğuk savaş sonrasında Clinton uluslararası sistemi güçlendirmek ve barış için çalıştı. Haliyle dünyada iyimserlik ve ekonomik büyüme arttı.

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
10 Eylül 2008 Çarşamba

Son elli yıldır ABD başkanları büyük ölçüde dünyanın da rotasını belirliyorlar. Soğuk savaş sonrasında Clinton uluslararası sistemi güçlendirmek ve barış için çalıştı. Haliyle dünyada iyimserlik ve ekonomik büyüme arttı.

Bush dönemine nefret, çatışma ve küresel ekonomik krizler hakim oldu. Teksaslı cowboy giderayak yeni bir soğuk savaşın tohumlarını atmayı becerdi.

Belki de gelecekte tarihçiler Irak işgalinin ABD imparatorluğu için sonun başladığı gün olduğunu söyleyecekler.  Rusya Devlet Başkanı Medyedev “tek kutuplu dünya bitmiştir” diyerek ‘müjdeyi’ verdi bile. 

Bu seçimlerde iki Amerika’nın farkları iyice belirginleşiyor.  4 Kasım yaklaştıkça ABD halkının öncelikleri netleşiyor: Ekonomi, işsizlik, enerji, Irak ve Afganistan. 

Cumhuriyetçiler seçmenlerin korku ve endişelerine, Demokratlarsa arzu ve umutlarına sesleniyorlar.

Vietnam gazisi John McCain ulusal güvenlik, El Kaide, İran, Kuzey Kore tehditleri diyor.  Obama ulusal sağlık sigortası, sosyal güvenceler, yeni iş imkanları yaratma sözü veriyor.

72’lik McCain, yaşlı dede görüntüsünden kurtulmak istercesine yanına genç güzel ve bir o kadar da tecrübesiz Sarah Palin’i alıyor.

Alaska Valisi Palin dinci söylemi, av merakı, tecavüz vakalarında bile kürtaj karşıtlığı ile tipik bir muhafazakâr kasabalı Amerikalı portresi çiziyor. Gençliğinde Yahudi ve feminist düşmanı Pat Buchanan’ı desteklemiş. Kutup ayılarını koruma altına aldığı için George Bush’a dava açmış. Palin okullarda evrimleşme yerine ‘Evanjelist yaratılış teorisinin’ öğretilmesini istiyor. Palin doğa düşmanı, petrol aşığı tavrıyla şehirli, çevreci, liberal Amerikalıların tüylerini diken diken ediyor. 

Her şeye rağmen Cumhuriyetçi partinin ilk kez bir kadını başkan yardımcısı adayı seçmesi ABD’nin içinden geçtiği değişim sürecinin kalıcılığına işaret ediyor.

Demokratlara gelince, 11 Eylül’den yalnızca 7 yıl sonra göbek adı Hüseyin olan bir siyahın başkanlık yarışında partinin resmi adayı olması ABD’nin hatalarından ders çıkarma, kendini yenileme gücünü gösteriyor. Birçokları için Obama Amerikan rüyasının ne kadar canlı ve güçlü olduğunun ispati. Daha kırk yıl önce siyahların beyazların gittiği lokantalara alınmadığı bir ülkede bu değişim etkileyici.

Obama’nın en büyük sorunu sürekli değişim vaat etmesine rağmen bunu nasıl yapacağını bir türlü detaylandıramaması. 

16 ayda Irak’tan çekilme sözü veriyor, ama bu popülist söylemden başka bir şey değil. ABD Almanya’dan, Güney Kore’den ve Japonya’dan yarım asır geçmesine rağmen çekildi mi? Hayır. Kimse hayale kapılmasın! Irak’ta petrol çıktığı sürece ABD güney komşumuz olacak.

Obama gelecek on yılda 150 milyar dolar harcayarak ABD’nin enerji sorununu çevreci yöntemlerle çözme ve milyonlarca iş yaratma sözü veriyor.  Obama’nın gücü kampanya finansmanını küçük bütçeli bireysel bağışlardan sağlayarak büyük petrol ve ilaç şirketlerine taviz vermek zorunda olmaması. En büyük zaafı ise tecrübesizliği… Onu da Kongre’nin Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Joe Biden’i yardımcı seçerek aşmaya çalıştı.

Anketler McCain ve Obama’nın başa baş bir yarış çıkaracağını gösteriyor.  Sonucu şimdiden kestirmek imkansız ancak kesin olan tek şey Amerikan seçmeni bu seçimde ekonomiden enerjiye birçok farklı alanda sadece kendi ülkelerinin değil, dünyanın da rotasını belirleyecekleri.