Barış için beraber yaşamayı bilmek

Tevratta adı dört kez geçecek kadar eski Yafa kentinin meydanında, 1906 yılında II. Abdülhamit’in inşa ettirdiği görkemli saat kulesinin hemen karşısında bulunan Abulafyaların fırını tam 132 yıldır her sabah kepenklerini mis gibi taze ekmek kokularıyla açıyor.

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
21 Mayıs 2008 Çarşamba

Tevratta adı dört kez geçecek kadar eski Yafa kentinin meydanında, 1906 yılında II. Abdülhamit’in inşa ettirdiği görkemli saat kulesinin hemen karşısında bulunan Abulafyaların fırını tam 132 yıldır her sabah kepenklerini mis gibi taze ekmek kokularıyla açıyor. 

Şehrin en köklü ailelerinden Abulafyaların beş nesildir aileden yetişme fırıncılarının ürettiği sıcak pita ve böreklerden alabilmek için Tel-Aviv’liler Cumartesi günü dükkanın önünde uzun kuyruklar oluşturur.

Abulafyaların en genç yöneticisi Hamis, geçtiğimiz günlerde BBC’ye konuk olmuş, akıcı bir İngilizceyle, iftiharla Radio Tel-Aviv’de Cumartesi günü sunduğu programını anlatıyordu: “Hepsi barış için… bu program sayesinde Arap ve Yahudiler birbirlerinin sorunlarını daha iyi anlıyor, beraber çözüm üretiyoruz” diyor, beraber yaşayabilmenin, (coexistence) barış için hayati önemini vurguluyor.  Kardeşi Said Abulafya kurdukları vakıf ile bir sinagog ve bir camiyi yenilediklerini anlatıyor. 

İsrail’in göbeğinde sinagog restorasyonu yapan bu Arap ailesi bize insan olmanın bütün ön yargıları aşabilmeyi gerektirdiği dersini veriyor...

Osmanlı’nın çökmesinden sonra komşuluk ilişkileri bir daha iflah olmayan Ortadoğu’da bugün varolan devletlerin çoğu İkinci Dünya Savaşı sonrasında kuruldu:

Lübnan 1943’te, Suriye ve Ürdün 1946’da, İsrail 1948’de.  

Büyük savaştan bitap çıkan İngiliz ve Fransızların, ‘sömürgecilik buraya kadar, şimdi eve dönüyoruz’ demesiyle, cetvelle kesip paylaştırıldıkları topraklarda Arap ülkeleri bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Yeni kurulan Arap devletleri, İngilizler tarafından eğitilmiş, hiç savaş tecrübesi olmayan ordularının desteğiyle birçoğu soykırımdan kurtulmuş mülteciden oluşan toplama Yahudi ordusunu bir çırpıda denize dökeceklerini hesapladılar. 

Şartlar dikkate alınırsa bu hesabı pek yadırgamamak gerek...

1947 taksim planına red oyu veren 7 ülke planı kabul etmeyip yeni kurulan Yahudi Devleti’ne “denize dökme” hedefiyle saldırdılar. İsrail’lilerin Bağımsızlık Savaşı, Filistin’lilerin Nakba’sı (felaket) bu savaşa verilen addır. 

Bir milyona yakın Filistinli savaş sırasında bu topraklardan göç ettiler, ettirildiler. Aynı dönemde, benzer rakamlarda Yahudi de yüzyıllardır yaşadıkları Arap topraklarından kovuldular.

Hamis Abulafya, savaştan korkup Lübnan’a kaçan amcasının, Yafa’da kalan babası ile otuz yıl sonra ilk karşılaşmalarını anlatıyor: “İkisi de çok heycanlıydılar, birbirlerine olan özlemlerini giderdikten sonra babam amcama ‘neden kaçtın?’ dedi. Amcam ‘korkmuştum’ diye yanıtladı. Babam ‘dönüp bak sen gittin ve herşeyini kaybettin bense kaldım ve aile işimizi geliştirdim, büyüttüm’ diyerek, ‘deydi mi gitmene?’ diye sordu.” 

1909 yılında kurulan Tel-Aviv ile yanıbaşındaki Yafa bir bakışta beşbinyıllık tarihi özetliyorlar.  

1947’de bağımsızlığı kabul etmeyen Filistin hala acılar içinde... İsrail İşgali özellikle günlük hayatını yaşamak isteyen sade vatandaşı vuruyor. Sürekli çatışma ortamı şiddet kültürünü besliyor, sınırın bir tarafında çocuklar füzelere mesaj yazıyor diğer tarafında terör saldırıları sonrasında şeker dağıtıyorlar.

Kalıcı barışa ulaşmak için barışı arzulayan nesiller yetiştirmek gerek. Çizgi film karakterlerini bile nefret ve düşmanlık yaymak için kullanmaktan vazgeçmek gerek. 

Sarkozy yönetimi Fransa’nın gelenksel Arap yakınlığını şimdi Hamas’ı barış masasına oturtmak için kullanıyor.

Otuz yıldan fazla İsrail’in varlığını tanımayı red eden Arafat, Körfez Savaşı’nda Saddam’ı destekleyip kaybedenler arasında yer alınca, Israil’i tanımaya karar vermişti.  Ancak Oslo Süreci’nde batı kameraları karşısında barışçı devlet adamı görüntüsü verip, Arapça konuşmalarında hep İsrail’i yok etme söylemini sürdürmüştü. 

Kalıcı barış için Ortadoğu’da tarihin saatinin yüzyıl geriye alınabileceği yalanının pazarlanmasının bırakılması gerek.

Enver Sedat Mısır Devlet Başkanı olarak Kudüs'e gitti, Knesset'te tarihi bir konuşma yaparak barış anlaşmasının yolunu açtı.

Barışın yolunu açmak, beraber yaşamak için toplumsal zemin hazırlamak demek.