Yahudilikte kadinin yeri

Ekonomik ve siyasi hayattan dışlanmalarına, namus cinayetleri ve evrenselleşmiş haksızlıklara karşın bu yıl da Kadınlar Günü sıradan etkinlikler ile geçiştirildi. Yahudilikte ise kadın geleneksel olarak erkekle eşit ancak sorumluluk ve zorunluluklar açısından farklı addedilir.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
14 Mart 2007 Çarşamba

8 Mart’ta ‘Kadınlar Günü’ etkinliklerle kutlandı. Kadınlar İstanbul’da tencere ve tavalarla yürüyüp eşitlik istedi. Ankara’da; “Evde, işte sömürüye son” sloganları atıldı.
Temeli kadın özgürlüğüne dayanan harekete ‘feminizm’ adını veren kişi ütopyacı sosyalist Charles Fourier'dir. Fourier, 1808 gibi erken bir tarihte kadın haklarının genişletilmesinin tüm toplumsal ilerlemenin genel ilkesi olduğunu öne sürdü.
İlk kadın hakları toplantısı New York, Seneca Falls'da 1848 yılında gerçekleşti. 1869 yılında John Stuart Mill, ‘The Subjection of Women’ (Kadınların Köleleştirilmesi) adlı kitabında; "Bir cinsin diğer bir cinse egemenliği, insanoğlunun gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir" demekteydi.
Günümüzde kadın hakları konusunda varılan nokta nedir? Kadının modern toplumlarda, günlük yaşamda giderek daha etkinleştiği bir gerçek. Hatta kadının kadınsal niteliklerinden giderek arındığı da ileri sürülebilir.
ABD’de Hillary Clinton, Fransa’da Segolene Royal başkanlığın en güçlü adaylarından… Almanya’da Angela Merkel başbakanlık, İsrail’de Dalia Yitsik Knesset Başkanlığı ve vekaleten Devlet Başkanlığı görevlerinde bulunuyorlar. Ancak, demokrasi ile yönetilen ülkelerin parlamentolarında bile kadınların temsil oranı % 10ᆣ’leri geçmiyor.
Töre cinayetleri, kadınlara yönelik şiddetin boyutları, - dünyada her üç kadından birinin şiddete uğradığı belirlendi-  hala bazı ülkelerde gayrı meşru çocuk sahibi kadının taşlanarak ölüme mahkum edilmesi gibi uygulamalar yaşadığımız yerkürede kadın hakları konusunda önemli ihlallerin varlığının sürdüğünü gözler önüne seriyor.
Dünyada kadın haklarının savunulması yönünde 20. yy.’ın başlarında ivme kazanan modern feminist görüşler doğrultusunda, Yahudi dünyasında da bazı gelişmeler oldu. ‘Habad’ gibi Ortodoks dindar akımlar 1952 yılında kadın kolları oluşturdular. 1975 senesinde tüm Yahudi kadınların Şabat Mumu yakmaları için yapılan çağrı, dinde Yahudi geleneklerinin korunması açısından kadına verilen önemi vurgulamayı amaçlamaktaydı. Reformist akımlar ise uygulamada kadın-erkek arasındaki bazı ayırımları ortadan kaldırdılar.
Konuyu Ortodoks Yahudiliği kapsamında ele almaya çalıştığımızda aklımıza ilk gelen soru şu oluyor: Yahudilikte kadın-erkek eşitliğinden söz edilebilir mi ve Tanrı kadın ile erkeği eşit olarak mı yarattı?
Talmudik öğreti bize Yaratılış’ta hiçbir şeyin rastlantısal olmadığını erkek ve kadının Tanrısal gücün farklı yansımalarını simgelediğini öğretmektedir. Kabalacıların çok sık kullandıkları ‘Tanrının yüzünün kadın yönü’ kavramı Yahudi mistisizminde kadına yer olmadığı savını çürütür. Kadın ve erkek eşit şekilde birbirini bütünler.
Şöyle bir benzetme yapabiliriz; bir makine ayrı özelliklere sahip iki parçadan oluşabilir, ancak bir parçanın çalışmaması durumunda sistem çöker. Tanrı da kadın ve erkeği ayrı ayrı niteliklere sahip olmak üzere, ancak aynı ortak amacın gerçekleşmesi için eşit olarak yaratmıştır.
Erkek kutsalın arayışıdır, kadın ise kutsalı algılayan; erkek yaşamı yaratan tohumu, kadın ise doğumla yeni bir yaşamı sağlar; erkek çocuklarına hayatı öğretir, kadın ise hayatın kendisidir; erkek sevgi verir, kadın ise sevgidir.
“Bir kadın ve erkek uyum içinde yaşarlarsa İlahi Varlık  onlarla birlikte olur”  (Talmud, Sotah,17 a).