Çok geç olmadan...

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Türkiye yalnızca son üç haftada otuzdan fazla asker- sivil vatandaşını teröre kurban verdi. 
Diğer taraftan, sizler bu satırları okurken, 1915 olaylarını "Ermeni Soykırımı" olarak resmen tanımaya ilişkin 106 numaralı tasarı muhtemelen ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu'nda oylanmış ve meclisin alt kanadına sunulmuş olacak.
Ermeni lobisi tasarıya 225 Kongre üyesinin desteğini aldı bile. Onlarca yıldır verdikleri mücadele kendi adlarına "başarıya" ulaşmak üzere.
ABD'de 350bin Türk yaşamasına rağmen etkin ve köklü bir Türk lobisi yok. Varolan örgütlerin ise güç ve etkileri sınırlı. Yahudi lobileri yıllardır Ermeni ve Rum lobilerine karşı "Türk lobisi" görevini üstlendiler. Bunun temelde iki nedeni var:
Birincisi 1492'de Osmanlı devletinin Engizisyonun ağır baskısı altında işkence gören ve kıyıma uğrayan Sefarad Yahudilerine kucak açması. Yani 500 yıllık bir minnettarlık.
İkincisi ise, özellikle 1990'lardan sonra gelişen Türkiye- İsrail ilişkileri. İki ülke ilişkilerinin sert çekirdeğini stratejik askeri çıkarların paralelliği oluşturuyor. (İronik olarak askeri işbirliği anlaşmasının altında dönemin başbakanı Erbakan'ın imzası bulunuyor).
Yahudi kuruluşlardan bağımsız olarak kendi baskı guruplarını oluşturmak için düzenli çalışma yapmayan ve yıllarca sırtını Yahudi lobilerine dayayan Türk hükümetleri Ermenilere karşı uzun soluklu ikna savaşını kaybettiler.
ADL ve benzeri kuruluşların 1915 olaylarina soykırım tanımlaması yapmasının en önemli nedeni Yahudi seçmen tabanından gelen baskıdır.
Yıllarca sürekli olarak kapılarını çalan Ermeni organizasyonları Yahudi seçmene tarihi kendi perspektifinden anlattı. Lafı dolandırmadan: "Yalnızca size yapılanların mı soykırım olarak tanınmasını istiyorsunuz? Bizim acılarımızı görmezden geliyorsunuz" dediler. 
Bunun karşısında, birkaç akademisyen dışında ABD kamuoyuna planlı ve sürekli olarak Türk tezleri anlatılmadı. Türkiye ABD kamuoyunda istediği olumlu algıyı oluşturmayı başaramadı.  Bugün bir Amerika'lıya Türk'üm dediğiniz zaman malesef alınan ilk tepki çoğu zaman "Doğu Ekspresi filmindekiler gerçek mi?" oluyor. 
Biz ise bu olumsuz algıyla mücadele etmek yerine ülkemizde bu filmin gösterimini yasakladık. Ermeni olaylarını resmi tarih gözünden de olsa okullarda anlatamadık.  Kısacası demokratik toplumların yaptığı gibi tarihimizle yüzleşmedik.
ABD'deki Türk örgütlerinin Ekim'in ilk haftasında Kongre'ye yaptıkları ziyaretle ilgili gazetelere de yansıyan asağıdaki görüş Turkiye'nin lobicilikte ne denli geri kaldigini doğrular nitelikte:
"Siz daha buraya bir kaç aydır geliyorsunuz, oysa Ermeniler yıllardır bu koridorları aşındırarak, gördükleri her kongre üyesine tezlerini anlattılar, siz de bu şekilde çalışabilirdiniz"
Şimdi AKP hükümeti, Türkiye'nin yıllardır yapmadıklarını hesaba katmadan, dışişleri bakanının ağzından "olacakların önüne geçemeyiz" mesajı veriyor. 
Bu cümleden ne anlamalıyız?
Yoksa yeni bir 6- 7 Eylül olayına hazırlıklı mı olmalıyız? Bu yersiz yaklaşıma en güzel yanıtı Oktay Ekşi köşesinde verdi: 
"Bizim Başbakan ve Dışişleri Bakanı eğer Türkleri, Ermenilere soykırım yapmakla suçlayanlara karşı hakkımızı, hukukumuzu bu sözlerle ve bu mantaliteyle savunuyorlarsa, kimse umutlu olmasın. Çünkü düpedüz, "Bakın siz o tasarının kabul edilmesini engellemezseniz biz de Türkiye'de başka şeyleri engelleyemeyiz dedik" diyorlar. Hani "şecaat arz ederken sirkatin söylemek" gibi.
Gerçekten akıl alacak şey değil bu sözler... Kendi beceriksizliğini başkasına fatura ettiğin bir yana, kendi ülkendeki kendi vatandaşının - hem de yıllardır seni dış dünyaya karşı var gücüyle savunmuş olanların-  huzurunu kaçıracak şeyler söylüyorsun. "Türkiye'ye de durumu izah edemeyeceğimizi, Yahudileri bu işten ayıramayacağımızı söyledik" cümlesinin başka manası var mı?
Bu sözleri 2007 yılında söyleyen bakanların bulunduğu ülkenin 1915'te Ermenilere karşı soykırım yapmadığını savunanlara kim inanır Allahaşkına?"
Hergün verilen şehitlerle, ülkenin genelinde "her taraftan üzerimize saldırıyorlar" duygusu hakimken toplumsal infiale yol açacak yaklaşımlardan kaçınmalıyız.
Ermeni Patriği Mutafyan dahi tasarıya karşı açıkça tavır almışken, hükümet Türkiye düşmanlarını haklı çıkaracak söylemlerden uzak durmalı.
Etrafı ateşle çevrilmiş bir akrep gibi panik yapıp kendimizi kendimizi sokmayalım.
Sağduyulu olalım, yarın çok geç olmadan...