Dostluk, yanibaşimizda

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Dostluktan söz ederken, düşünürlerin görüş ve yaklaşımlarına sığınmak en kolay bir yol olarak görünebilir. Nitekim Sokrates’ten Cicero’ya, Montaigne’den Voltaire’e, André Mourois’dan Carnegie’ye onca düşünür ve yazar bu konuda kalıcı yapıtlar ortaya koymuşlardır. Bunların değindiği ortak noktalar bir araya geldiğinde, bizleri bir görüş birliğine götürse de, deneyimler ve yaşanmış kimi olaylar dostluk kavramını anlamamızda daha etkin olmaktadır. Bizim ya da bir başkasının başından geçenler kadar, kimi yazarların öyküleri, kuramlardan daha çok kalıcı izler bırakıyor. Dost bildiğimiz birinin olumlu ya da olumsuz bir davranışı, kafamızda kurduğumuz tüm yücelikleri koruyabilir veya tümüyle bir anda yıkabilirken, okuduğumuz bir öykü, kurgusu ve duygusal yaklaşımı ile bizi yüreğimizden vurabiliyor.
Schiller’in Kefil şiiri dostluk için güzel bir örnek olarak verilebilir:
Damon, ülkesinin acımasız kralını öldürmek için sessizce saraya girer. Muhafızlar elinde hançerle saklanan Damon’u suçüstü yakalayıp ellerini bağladıktan sonra kralın karşısına çıkartırlar. Kral, bu hançerle ne yapacağını sorduğunda, Damon amacının onu öldürmek olduğunu, ama başaramadığını söyler. Bunun üzerine Kral, bağışlanmak için tövbe etmesini, yoksa sabah güneş doğarken haça gerilerek öldürüleceğini bildirir. Damon ölümden korkmadığını, bağışlanması için de yalvarmayacağını, ancak kız kardeşinin düğünü olduğu için ona üç gün süre verilmesini ister. Kefil olarak da bir arkadaşını gösterir. Şayet bu üç gün sonunda gelip teslim olmazsa, onun yerine arkadaşı ölecektir. Bu teklif kralın hoşuna gider. Bunun üzerine Damon arkadaşına gidip olayı anlatır ve kendi yerine rehin kalmasını ister. Arkadaşı duraksamadan kabul eder, hiç konuşmadan Damon ile sarılıp öpüştükten sonra muhafızlara teslim olur.
Üçüncü gün, kız kardeşini evlendirdikten sonra Damon, gün ağarırken yola koyulur. Aklı kendi yerine rehin kalmış arkadaşındadır. Korkunç bir fırtına yolunu engellemeye çalışır, yılmaz. Geçeceği nehrin köprüsü yıkılmıştır, azgın dalgalarla boğuşur. Yolunu haydutlar keser, onlarla çarpışır. Tüm olumsuz koşullara karşın zamanında yetişmek için olağanüstü bir çaba harcar. Ne yazık ki saatler geçmekte, güneş batmaktadır. Bu arada darağacı kurulmuş, nerdeyse bir şölen varmışçasına halk, Damon’un arkadaşının asılmasını izlemek için alanı doldurmuştur. Cellat, tam ipi germek üzereyken Damon kan ve ter içinde uzaktan görünür ve bütün gücüyle durmaları için bağırır: “Dur! Ölecek olan benim, o benim kefilim!” Yanına ulaştıktan sonra iki arkadaş sarılıp öpüşürler.
Kral Dionys olanlar karşısında şaşkındır. Yerinden kalkar, locasından inerek darağacının merdivenlerini tırmanır. Koca alanı bir ölüm sessizliği sarmıştır. “Başardınız!” diye haykırır Kral, “Bu başarınız yüreğimi fethetti. / Sadakatin boş bir inanç olmadığını öğrettiniz bana. / Beni de alın aranıza. / Kardeşlik zincirinizle beni de bağlayın.”
Öykü söyleyebileceğimiz birçok sözü özetliyor.
Nazım Hikmet’in Dostluk şiiriyle sözlerimizi noktalayalım:
“Biz haber etmeden haberimizi alırsın / yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümün dilinden anlar, / elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler, / alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider, / dostluk, sen yanı başımızda kalırsın.”