Karadeniz`in neresindensiniz?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

‘Memleketimden insan manzaraları’ her an her yerde rastladığımız tiplemelerdir.
En beklenmedik anda karşımıza çıkanlar ise, en güzel olanlarıdır.
Çocuklar, hayatta en saf ve en yaratıcı olan canlılardır.
Cumartesi gecesi eşimle çok sevdiğimiz dostlarımızı ziyarete gittik. Balkondan keyifle etrafı seyrediyordum. Bahçenin içinde üçer katlı iki ev bulunuyordu. Ve katların çoğunda küçük çocuklu  aileler yaşıyordu. Bisikletler, oyuncak sepetleri, küçük çadırlar, küçük botlar ve tabii ki küçük kürekler… Her balkonun birer tarafına kümelenmişti.
Akşam saati olduğundan ebeveynler küçük tokalı, küçük bluejean’li küçük kızlarla, küçük erkekleri bahçeden evin içine yönlendirmek için tüm yeteneklerini sergiliyorlardı. İnanılmaz bir görüntüydü. Üstelik “uzaktan” daha da güzel görünüyorlardı.
Birden gözüm tam alt katta oynayan iki çocuğa takıldı. Üç yaşında biri kız diğeri erkek olan ikizlerin her biri yan yana iki küçük iskemlede oturmuş direksiyon çeviriyorlardı. Fikir çocukların mıydı, yoksa anne/babanın mı bilemeyeceğim. Buluş müthişti. Siyah tekerlekli, sarı renkli plastik bisiklet, sele yerde olmak üzere ters çevrilmişti. Böylece ikizlerin her birine birer tekerlek yani birer direksiyon düşüyordu.  Asayiş berkemal. Gerçekte, zeka geliştirici diye alınan ‘sayısız’ oyuncaklar ne kadar gerekliyse, daha azıyla da yetinen yeterince zeki çocuklar olduğu kesin.
***
Pazartesi günü bir cenazeye gittim. Merhumun ailesi geniş olduğu için, eş dost da o oranda kalabalıktı. Kimi içeride, kimi dışarıda, kimi taziyelerini sunmak için sıra bekliyordu. Bu arada zevattan bir bey yanıma geldi. ayaküstü sohbet ettikten sonra ‘ısmarlama yazı yazar mısın?’ dedi. Konu bana ters gelmediği sürece yazarım diye yanıtladım. Beyefendiyi rahatsız eden, insanların cenazelerde  takındıkları tavırlardı. Bu törenler sosyal bir toplantı haline dönüşüyordu. Niye  bazıları medyatik bir seyir izliyor, bazılarında derin huşu hissediliyordu? Son yolculuğuna uğurlanan herkes için aynı saygı gösterilemez miydi?
Dostumuz her açıdan haklıydı. Dua esnasında sessiz olunması gerektiğini herkes bilir. Kişileri bir yaştan sonra eğitmek görevimiz değil. Olan olmuş. Ama başınızı çevirip kötü kötü bakmak da, kısa süre susmaları için geçici bir çözümdür.  Diğer yandan, evet,  bu mekanlar bir sosyal toplantı yeridir, aynı zamanda. Yeter ki, ses ayar düğmesini doğru kullanmasını bilelim..
***
Cenaze dönüşü, Toplum Sayfası Yönetmeni, arkadaşım Ester Yannier ile taksiye bindik. Hava sıcak, nem oranı yüksek, açık pencerelerden değil nefes almak, tıkanmanın eşiğindesiniz. Yoğun trafikte adım adım ilerliyoruz. Arabada klima vardır hülyasıyla: “2007’ye kadar arabalara klima takma zorunluluğu getiriliyormuş, doğru mu” deyiverdim. “Evet abla, ABS de konacak. Müşteri rahat eder hiç olmazsa. Yalnız taksi ücretleri% 10 oranında artacak”
Arabalar konusunda  benden fazla uzman olan Ester: “Bu arabada klima var zaten” diye görüş belirtti. (Meğer yokmuş.) Ve birden şoföre: “Karadeniz’in neresindensiniz?” dedi. “Rize. Rize’denim. Ne güzeldir bizim oraları, bilir misiniz? Yemyeşil, suları şırıl şırıl. Lazca da konuşuruz, Türkçe de. Bir Sümela Manastırımız vardır ki… Görmeye değer. Bizim oralarda herkesten var. Rum, Ermeni, Müslüman…  Bir ‘mozaik’tir.”
‘Mozaik’ sözcüğünü öylesine içten bir vurguyla söyledi ki, içeriğinde hem gurur, hem özlem, hem de bilinç vardı. Bir insan memleket sevgisini birkaç cümleyle bu kadar güzel betimleyebilir miydi?
Pencereden giren sıcak hava bir anda yerini yeşillikler, şırıl şırıl  akan sulara bıraktı. Arabadan inerken, neler söyledik birbirimize tam anımsayamıyorum. Ama herhalde olağanın dışında bir sağlık ve bereket duası olmalıydı…