İnsanlık, “hepten kafayı yedi” mi?

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
29 Aralık 2021 Çarşamba

Amerikalı ünlü komediyen George Carlin, bir skeçinde şöyle dermiş:

“İnsanlara, göklerdeki görünmez bir adamın evreni yaratmış olduğunu söyle, çoğunluk sana inanır… kapının yeni boyandığını söyle, dokunup eline boya bulaşmadan, inanmaz.

***

2019 yılında, insanlık ölümcül bir salgınla karşı karşıya kaldı… İnsan aklı, bir yıl gibi kısa bir zamanda, hastalığın yayılmasını önlemeye aday birkaç aşı bulmayı başardı… Bu buluşların yapıldığı 2020 yılında, aynı insan aklı, bir yandan da, gerçekle ilgisi olmayan komplo teorileri ve ‘yalan haberlere’ inanma saflığını da gösterdi.

Doğa öyle buyurmuş olmalı ki, insanların bir kısmı, vakitlerini komplo teorileri üretmekle geçiriyor… ama bir kısmı da, laf üreteceğine, mevcut sorunlara çare bulmak için kolları sıvayıp, çalışmaya koyuluyor.

Basılı, görsel ve ‘sosyal’ medyada okuduklarımızı (ya da dinlediklerimizi), aklımızın süzgecinden geçirmediğimiz için, entrika ve fesatla suçlanan kişi, toplum, akım, parti ya da tarikata, söyleneni yakıştırıyorsak, sorgulama ihtiyacı duymadan inanıveriyoruz

Örneğin:

-      “Papa Francis’in Trump’ı desteklemesi dünyayı şok etti”;

-      “Trump, eşcinsel aktiviteyi özendiren TV programlarını yasaklayacak”;

-      “AKP içki satışını yasaklayan bir yasa hazırlığı içinde”

-      “Vaginasına telefon sıkışan kadın, Samsung’a 1,8 milyon dolarlık dava açtı”…

Kendi kafamıza göre ‘olası gördüğümüz şeye, ‘olmuştur gözüyle bakıyoruz.

ABD vatandaşlarının yüzde 42’si, bazı insanları şeytanın yönettiğine… yüzde 32’si hayalet ve cinlere… Yüzde 29u ölülerle iletişim kurmanın mümkün olduğuna… Yüzde 25i astroloji, fal ve burçlara inanıyor… Elimdeki rakamlar ABD ile ilgili olduğu için, onları veriyorum… yoksa dünyanın geri kalan kısmında oranların daha pozitif olduğunu düşünüyor değilim…

İnsanların büyük kısmının, bugün hala… 21. yüzyılda… gösterdiği bu akıl-dışılığın tek sorumlusu ‘medya’ değil kuşkusuz… İnsanlar birbirleriyle iletişim kurmayı öğrendiklerinden beri, ‘fake news’ üretiyorlar.

Yahudilerin hamursuz ekmeklerine Hıristiyan kanı kattıklarına dair hikayeler yeni değil… Sağcılara göre ‘komünizmi’ solculara göre ise ‘kapitalizmi’ kontrol ettiklerine dair hikayeler de yeni değil…

Her ideolojinin bir ‘olağan şüphelisi’ var… Ve genelde suçlular hep ‘ötekiler’, azınlık olanlar: ‘Yahudiler’, çingeneler, kapitalistler’,  komünistler, loncalar, masonlar

İnsanlar bilinçli olarak mı saçmalıyor, yoksa hadise bilinç dışı mı?.. Psikologların bu irrasyonaliteyi, bu akıl-dışılık veya akıl hastalığını nasıl izah ettiklerini bilmiyorum…

‘Komplo teorisyenlerinden’ iyi niyetli olanlarının mantıksal yanılgısı şu: aynı anda gerçekleşen iki olayın aralarında, bir rastlantı mı… ‘Korelasyon’ mu… Yoksa bir neden-sonuç ilişkisi mi olduğunu ayırt edememeleri… Kötü niyetli olanlarının sıkıntısı ise, daha derinlerde…

Çoğu insan ‘aklın trenine’ binmekte tereddüt ediyor… Endişeleri şu: “Ya beni istemediğim bir yöne götürürse?”… “Ya ‘rakip tarafın’ bilgisini, bilgeliğini, erdemini kabul etmek zorunda kalırsam?”…

Herkes… hepimiz… ‘Kafa dengi’ makaleleri okumaya bayılıyor, zihnimize demir atmış fikirleri sorgulayanlara ise, ‘sinir oluyoruz’… Kendi görüşümüzü destekleyen argüman, delil ve kanıtları doğru buluyor, karşı tarafın argümanlarını ise, ya hiç dinlemiyor, ya da onlarda ‘bit yeniği’ arıyoruz.

Eğer, aynı fikirde olmadığımız kişilerle ortak menfaatimizin ‘tartışmak’ değil de, ‘doğruyu bulmak’ olduğunu kavrarsak, birbirimizin argümanlarını çürüte çürüte… bir ihtimal… belki… hakikate ‘yaklaşabiliriz’… Aksi takdirde, sohbetimiz bir diyaloga dönüşeceğine, iki bağlantısız monolog olarak sürüp gider…

Aklımızdan başka bir yol göstericimiz yok… Olduğu kadarını kullanmayı öğrenelim, yeter.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün