21. yüzyılda insan olmak

Dalia MAYA Köşe Yazısı 1 yorum Sesli Dinle
17 Kasım 2021 Çarşamba

Ne demek 21. yüzyılda insan olmak? Milyonların yer değiştirdiği göçlerle dönüşen, yangınların kasıp kavurduğu, suyun, toprağın bereketinin solmakta olduğu, neredeyse yediğimiz içtiğimiz her şeyle bedenlerimizi kimyasallarla doldurduğumuz, ürettiğimizden fazlasını yeterince de kullanmadan çöpe dönüştürdüğümüz 21. yüzyılda insan olmak ne demek? Nasıl bir yüzyıla giriyoruz? Levent Erden Hoca’nın da çok net bir şekilde parmak bastığı gibi pandemi ile birlikte nasıl bir yüzyılın kapısını açtı insanlık? İş yapma şekillerinden yaşam şekillerimize neler değişti, değişiyor? Nereye dönüşüyor insanlık? Bir nevi Squid Game oyununda mıyız? Yeni dünyada bireysel ve kurumsal olarak ıskartaya atılmadan var olabilmek için neleri fark etmeli, neleri geçmişte bırakıp nereye evrilmeliyiz? Üç gündür Zorlu Performans Sanatları Merkezinin farklı salonlarında kendi alanlarında uzman akademisyen ve iş insanlarından, gelecek bilimciler ve trend setter’lara kimi canlı, kimi online yüze yakın konuşmacıyı izleyicilerle buluşturdu Brandweek Istanbul 2021.

Belki gökyüzünün altında bilinmedik yeni bir şey yok. Ancak odaklanmış bir şekilde tüm bakış açılarını birbiri ardına dinlemek resmin daha bütünsel halini görmeyi kolaylaştırıyor. Öte yandan resmi görmek yeterli değil. Artık harekete geçmek için son çıkış noktasındayız.

İşte takip edebildiğim kadarıyla öne çıkan temalar

DÖNÜŞÜM: Teknolojik dönüşümün çok ötesinde bir dönüşümden bahsediliyor. Facebook’un tanıttığı Metaverse ile birlikte ekranların yok olduğu hologram dünyası çok hızlı bir şekilde gündelik hayatımızın normali olacak. Hologramın düşünce, yaratıcılık ve karar verme şekillerimizi nasıl etkileyebileceğini ön görebiliyor musunuz?

ÖZE DÖNÜŞ: Tahterevallinin diğer ucunda doğaya ve öze dönüş var. Doğa ve dünyamız ayrıca bireylerin kendi kendileri ile uyum içimde olmaları dönemin önemli trendlerinden birisi. Ve doğa Sarıkeçili Göçer Pervin Çoban Savran’ın dediği gibi “başlı başına bir bilim merkezi”. Pandemi, sağlık okur yazarlığının da gelişmesine aracı olduğu gibi doğal olana, kimyasal olandan daha fazla talep olması ile birlikte dünyaya ve insana zarar vermeyen aksine faydalı olanın ön plana çıkması artan bir ivme ile devam ediyor. Karlılık ihtiyacı (belki biraz da içi boşaltılan bir terim olmakla birlikte) sürdürülebilir olanın yanında değerini kaybediyor. 21. yüzyıl insana, dünyaya, doğaya faydalı olanın çağı. Toprak önemli. Ve beslenmek için önce toprağı beslemek gerekir. Yediklerimizden olduğu kadar yemediklerimizden de sorumluyuz. Yaptıklarımızdan olduğu kadar yapmadıklarımızdan da.

Ürünler deneyime deneyimler ürüne dönüşüyor. İlla ki güvene dayalı olan sadakat da markalardan çok markaların sağladığı faydaya yönelik olarak gelişiyor. Markalar insanlığa, çevreye, topluma fayda sağlayabildikleri oranda var olabilecekler. 

 

LİSANI DEĞİŞTİRMEK: Bu bağlamda kullandığımız lisanı fark ediyoruz. Ayrımcılığı, ötekileştirmeyi. İnsana olduğu kadar doğaya da. ‘Tüketici’ sözcüğü dönemin kaybedenlerinden.

Çünkü artık tüketmek ve yok etmek değil fayda sağlamak, yaratmak, hatta olanı ileri dönüştürmek gündemde. İhtiyaç kadar üstelik o ihtiyacı karşılarken de insana, hayvana şefkatle ve sadece gerektiği kadar. Karbon izini minimize ederek.

KURUM DEĞİL BİREY: Pandemi ile birlikte alıştığımız zamansız ve mekansız çalışma şekilleri bireyleri kurumların önüne koydu. Bireyin ihtiyaç ve talepleri, değer ve öncelikleri karar mekanizmalarında daha etkin olmaya başladı.  

Ürünler deneyime deneyimler ürüne dönüşüyor. Eğlenerek ve birlikte yaratmak ön plana çıkarken sadakat da markalardan çok markaların sağladığı faydaya yönelik olarak gelişiyor. Markalar insanlığa, çevreye, topluma fayda sağlayabildikleri oranda var olabilecekler.

ÇOK DEĞİL ÇOĞULCU: Bireyin öne çıkmasıyla birlikte güzellik anlayışından ‘well being’ tabir edilen iyi olma haline, tüm varoluş seçimlerinde çeşitlilik ve kapsayıcılık önem kazanıyor. En çok takipçisi olmak, en hızlı büyümeyi sağlamak, en çok satışı yapmak yani nicelik yerini niteliğe bırakıyor.

İLETİM DEĞİL İLETİŞİM: Bir harf deyip geçmemek gerek. Levent Erden buradaki ş harfinin önemine vurgu yapıyor: “Tek bir ş harfi söylemek ile sormak ve dinlemek arasındaki uçurumu yaratıyor.” Datalardan yola çıkarak tüketicinin ihtiyacını tahmin edip (her ne kadar şimdiye kadar etkili tahminlerse de bunlar) ürün sunmak geçmişte kalıyor. Çünkü artık çok daha çeşitli, çok daha talepkar ve talepleri çok daha hızlı değişen bir kitle var var. Deniz Bağrıaçık’ın dediği gibi “yoksulluk aynı zamanda sesini duyuramamaktır.”

Belki de 21. yüzyılda insan olarak var olabilmenin en önemli yolu Türkiye’deki toplumsal ötekileştirmelere dikkatimizi çeken 3 Kuruş dizisinin önerdiği gibi kendimize sormaktan geçiyordur. “Ben hiç yapmadım diyebilir misin?” Hiç kimseye ön yargıyla yaklaşmadım? Hiç kimseyi ötekileştirmedim? Hiç doğaya, topluma, insanlara zarar vermedim? Karbon ayak izi bırakmadım? Diyebilir misin?

Çünkü ancak kendine sorunca fark ediyor insan. Ancak fark ettikçe harekete geçiyor, fark ettikçe dönüşümü sağlayacak adımlar atıyor. Ve Faik Uyanık’ın dediği gibi “Hepimiz, her birimiz değişim ajanlarıyız. Hepimiz dönüşümcüyüz.”

Peki bizler, her birimiz her an kararlarımızla, bireyler, kurumlar ve tabi ki devletler olarak her katmanda ve her ölçekteki seçimlerimizde, kararlarımızda, alışkanlıklarımızda 21. yüzyılın bilinmezliklerine doğru pupa yelken yol aldığımız bu çağda büyüme ve karlılıkların peşinde koşmaya devam ederek yok oluşu mu seçeceksiniz yoksa insan olmayı ve varoluşu mu seçeceğiz?

Hayata Sarıl Lokantası ve Derneği kurucusu Ayşe Tükrükçü’nün dediği üzere “Önemli olan o insanın, (insanların, gelecek nesillerin, dünyanın) hayatını çalmak değil, o hayatı yerine koymaktır. Ben bu halimle yapabiliyorsam siz büyük markalar, devletler neden yapmıyorsunuz?”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün