Abartı

Avram VENTURA Köşe Yazısı
25 Ağustos 2021 Çarşamba

Geçenlerde kitaplığımı karıştırırken Ercümend Ekrem Talû’nun Meşhedi’nin Hikâyeleri kitabı elime geçti. Akbaba Yayınlarından 65 yıl önce çıkmış. Gençliğimde keyifle okuduğum bu kitabın kahramanı olan Meşhedi’yi hiç unutmamışsam da, öyküleri tümüyle aklımdan çıkmış. Eski bir dostla buluşmuşçasına oturup yeniden okudum. Bu kısa öykülerde, gülmece unsuru yanında abartılı anlatımlar ‘yok artık!’ denecek düzeyde. Balinayı balık yemi olarak kullanmaktan tutun, deniz kaplumbağasının bir ada büyüklüğünde olmasında, bir caminin görkemini anlatmak için de, içinde günlerce süren bir yürüyüş yapılabileceğine… Derler ya, at atabildiğin kadar!

Günümüzde internetin yaygınlaşması ve saniyeler içinde istediğimiz bilgilere ulaşma olanağıyla, artık değil büyükler, çocuklar bile bizi abartılı buldukları söylemlerimizle yüzleştirebiliyorlar. Gerçi yeri geldiğinde anılarımızı anlatırken, abartının dozunu biraz kaçırsak da hoş görülebiliyor.

Ne çok insan var anlatılarında gereğinden fazla abartmayı seven! Acılarımızı, coşkularımızı, gördüklerimizi, yaptıklarımızı… Hani anlatıma biraz renk ve tat katmak için abartı unsuru hepimize çekici gelebilir, ancak bunun dozunu kaçırdığımızda, ya kendimizi ya da karşımızdakileri aptal konumuna düşürmüş oluyoruz.

Bireysel ilişkilerimizde abartmayı seven bu tür insanlara gülüp geçebiliriz. Oysaki siyasilerin söylemlerinde duyabileceğimiz abartılı söylem ve vaatler, bulunduğumuz durum bir yana, geleceğimizden umutsuzluğa düşmek için yeterli olabiliyor.

Abartıdan söz ederken, bu kavramı yalanla karıştırmamak gereklidir. Abartı, bir şeyi ya da bir olayı olduğundan daha çok veya daha büyük göstermekse, yalan aldatmak amacıyla doğru ya da gerçekleri saptırmaktır. Birinde gülüp geçer, diğerinde kandırılıyor olmanın kaygısını taşırız.

Sam Horn, Tongue Fu adlı kitabında, Halil Cibran’a öykünerek abartının kendini yitirmiş gerçekler olduğunu söyler.

Kuşkusuz abartının olduğu yerde, gerçekten ne denli söz edebiliriz ki?..

Plutarkhos bir denemesinde anlatır:

Bire bin katan, pireyi deve yapan bir hatip varmış. Onu gereğinden çok öven birine Agesileos şöyle demiş:

“Küçük bir ayağa büyük bir ayakkabı yapan kunduracıya işinin ustası denebilir mi?”

Konuşma ustaları kadar yazarlara, abartılı söylemleri için her zaman hoşgörülü yaklaşılmış, özellikle edebiyatta bu hayal güçleri ödüllendirilmiştir de… Kiminin anlatılarını gerçek hayatta karşılığını bulduğumuzda, yazarının bu öngörüleri için hayranlık duymuşuzdur. Bu yüzden bir roman ya da öyküde geçen abartılar, yalnızca anlatımı zenginleştirmiyor, aynı zamanda hayal güçlerimizi de harekete geçiriyorlar. Özellikle duygularımızda…

Nitekim Gabriel Garcia Marquez, Benim Hüzünlü Orospularım romanında, insanın aşkından ölmesinin dilde hoş görülebilir şiirsel bir abartı olduğunu söyler.

Sözü bağlamadan, abartının bir sınırı olmalı mı, diye soracak olursak: Hoşgörü sınırlarını zorlamadan, demek isterim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün