Yazıyı güzel yazmak

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
18 Ağustos 2021 Çarşamba

Yazmak istediğimiz her neyse onu güzel bir şekilde kaleme almak, zor iştir. Bakmayın, eskiden kompozisyon denen bir çalışma vardı Türkçe derslerinin içinde, herkes iyi kötü bir şeyler karalıyordu. Şimdi, biz özel olarak üstünde durmamıza rağmen neredeyse kimse düşündüğünü, hissettiğini, tasarılarını yazı ile ifade edemiyor. Çünkü gençlik okumuyor, konuşmuyor, dinlemiyor, tartışmıyor. İşin en acıklı tarafı da öğrencilerin kağıdı kendi ifadeleriyle doldurarak, gerçek anlamda iyi bir yazı yazdıklarını zannetmeleri… Bundan daha acı olan ise velilerin buna, belki de öğrencilerden daha çok inanmaları…

Yazıyı doğru bir şekilde yazmanın ilk kuralı, onu yazmadan önce; neyi, niçin, hangi yaş grubuna, ne kadar uzunlukta yazacağımızı düşünmek, yani bir yazı planı yapmak, bu işi düşünerek yapamıyorsak oturup bir yazı planı çıkarmak.

Bir yazı yazmaya başlamadan önce iki önemli noktaya çok dikkat etmek lazım:

1.Konunun maddesi nedir?

2.Bu konuya hangi bakış açısıyla yaklaşacağım?

Maddeyi ve bakış açısını saptamanın yolu da verilen konu cümlesini tek sözcüğe düşürebilmektir. Bulunan sözcük, konudur. Geriye kalanlar da onu anlatmak için bize verilen yardımcı sözcüklerdir. Kısacası, bakış açısı; verilen cümlede konunun dışında kalan ve onu destekleyen diğer sözcüklerdir. “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir” cümlesi, tek sözcüğe indirgenmek istense o sözcük, ‘ilim’ sözcüğüdür. Yazıyı yazan, ilimden bahsedecek. Peki hangi bakış açısıyla yaklaşacak bu konuya? İlimin tanımı, alt başlıkları, önemi, bilimi etkileyip etkilemediği, bilimle karşılaştırılması gibi noktalara mı bakacak? O zaman yazı, bambaşka bir yöne doğru alır başını gider. Bu cümlenin bakış açısı, kalan diğer sözcükleri mantıklı bir şekilde dizerek kolayca bulunuyor: Yaşamdaki en gerçek yol gösterici oluşu.

Dikkat ederseniz bütün bu anlattıklarım, iki küçük kutuya sığacak kadar özet haline geldi bile: İlim denen olguyu, onun yol gösterici oluşuyla anlatacağım.

Hepsi bu.

Bu dediğim noktanın altının doğru ve planlı bir biçimde doldurulması, yazıda çok sözcük kullanmak veya onu farklı bakış açılarından yararlanarak anlatmaya kalkmak değil elbette. Sahip olduğumuz birikimi kullanarak, bize çizilen çerçevenin içinde kalarak, konuyu farklı anlatım biçimleri ve onu geliştirme yollarıyla destekleyerek vermek.

İşte o zaman hepsi bu, dediğim şey gerçekleşmiş olur.

Kısacası; günlük yaşadıklarını yemekte evdekilerle paylaşmayan, tartışma programı izlemeyen, gündemi takip etmeyen, yaş aldıkça kelime haznesine yeni sözcükler katmak için uğraşmayan, en önemlisi de hiçbir şey okumayanlar; yazı yazamazlar. Yazdıkları karalamadan ibaret, laf kalabalığıdır. İnsan, yazdığı yazıyı kendisi için yazdığını düşünmemelidir, onu kimin okuyacağını da hesaba katmak zorundadır. En önemlisi de tabii ki yazarken yabancı sözcük kullanmamalı, yazısını Türkçe yazmalıdır. Uzun ve yorucu paragraflar oluşturmak da yapılan en büyük yanlışlardan biridir. Uzun paragraf, okuyan kişinin dikkatini dağıtır ve onu yazıdan uzaklaştırır.

Voltaire şöyle demiş: “Yazı her şekilde kaleme alınabilir, sadece sıkıcı yazılamaz!” Çok şey söyleyeceğim derdiyle anlaşılmaz, karışık, dolayısıyla sıkıcı olmak, yapılacak en büyük yanlıştır. Sade, net, anlaşılır, tekrarsız, anlatım bozukluğu olmayan, mümkünse tatlı bir üslupla yazılan yazı, okur bulan yazıdır.

Yazmak, konuşmak gibi de değildir. Ondan daha zordur, kalıcıdır çünkü. Onu anında düzeltmek gibi bir lüks yoktur. Bu sebeple yazılan bir yazının mutlaka okunması gerekir.

Frakında mısınız?

Yazımın başlığı, Yazıyı Güzel Yazmak’tı. Yazımın hiçbir yerinde, güzellikten söz etmedim. Doğru bir şekilde yazılan yazı, zaten güzel olan yazıdır çünkü. Bilinçle, düşünerek, bilinenleri kullanarak, araştırarak yazılan yazı, kendini okutur. Yazan kişi, ister yazar ister akademisyen ister gazeteci ister öğrenci olsun, sonuç hep aynıdır. Doğru yazılmış yazı güzel yazıdır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün