Birlikte var olmak: Çoğulculuk ve kültürel miras

Mois GABAY Köşe Yazısı
26 Mayıs 2021 Çarşamba

Beyoğlu İstiklal Caddesindeki Botter Apartmanı, bir zamanların Markiz Pastanesi, Büyükada’daki Taş Mektep, Tarihi Moda İskelesi, Eyüp Karyağdı Baba Türbesi, Cibali Karakolu ve diğer sırada bekleyen eserler… Şu sıralar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’ın Twitter hesabından gördüğüm ve İstanbul kültür turlarım esnasında da yerinde inceleyebildiğim kadarıyla şehrimizde kültürel mirası koruma adına uzun zamandır ilgi bekleyen projeler hayata geçiriliyor. Yukarıda bahsettiğim restorasyonların biz İstanbullular için diğer ağırlıklı Osmanlı eserleri yanında önemi, “Ah keşke yetkililer bir el atsa” dediğimiz, kültürel çoğulculuğu teşvik etmede rolü olan somut kültürel miras değerlerimiz olmalarıdır.

Sizce İstanbul’un bu sivil mimarlık örneklerinin şehrin hikâyesini anlatmaktaki misyonu ne olabilir? Son birkaç senedir, benim de bir parçası olduğum, İstanbul’un çok kültürlü mirasını ve çok katmanlı yapısını keşfetmek, İstanbul’un çeşitli semtlerinde yürürken orada yaşamış kişilerin hikâyelerini dinlemek, semtlerin ve mekânların eski fotoğraflarını görmek veya hayal etmek arzusunda olan duyarlı İstanbullular, kültür turları vesilesiyle yaşadıkları şehri yeniden tanımakta. Nitekim son yıllarda, klasik şehir turları yerine lokal bireylerle deneyim paylaşmak, şehrin farklılıklarını da keşfetmek isteyen bilinçli turistler de bu tür turlara ilgi duymakta. İşte tam da bu noktada İstanbul asırlardır süregelen çok kültürlü mirasını aktarmakta yetersiz kalabilmektedir. Sizlere konuyu birkaç somut örnekle açıklamaya çalışayım. Beykoz’da Abraham Paşa Korusunda, Milli Saraylar depolarından kazandırılan 1500 eserle nisan ayında oluşturulan Milli Saraylar Billur ve Cam Müzesi içinde Sultan Abdülaziz’in yakın dostu Abraham Eramyan Paşa’dan tek bir cümle bile söz etmemek, Abraham Paşa’nın Emek Sineması, bir zamanların Cercle D’Orient Kulübünün kurucusu olduğunu belirtmemek, muhteşem bahçeleri, süs havuzları ve eşsiz cam koleksiyonlarıyla burayı ziyarete gelen ister yerli ister yabancı bir turiste bağ kurduramamakta ve geçmişin ihtişamı eksik kalmaktadır. Nitekim bir yandan Paşabahçe’nin cam sanatı ile ilgili önemini vurgulamak için yaratılmış bu müzede Paşabahçe’de cam üretiminin öncüsü Osmanlı Yahudileri Levi-Modiano fabrikasından da söz etmemek de çok kültürlü tarihimiz açısından bir eksik değil midir? Örnekleri arttırabilmek mümkündür. Beyoğlu Kültür Yolu Projesi şimdilerde Beyoğlu’nu canlandıracak, Anka Kuşu misali küllerinden doğacak bir rota olarak tanıtıldı. Taksim Camii kültür merkezinde sergilenmesi planlanan İslam eserleri, inşaatında sona gelinen Atatürk Kültür Merkezi, Atlas Pasajı Sinema Müzesi hepsi birbirinden değerli projeler olarak göze çarpıyor. Peki, 19. yüzyıla damgasını vurmuş, Beyoğlu’ndaki o muhteşem konakları inşa eden, boğaz hattında yalıları, adalarda köşkleri olan o Rum, Ermeni ve Yahudi ailelerin hikayeleri olmadan Beyoğlu’nu kurgulamak geçmişimizi eksik anlatmak değil midir? Değerli yazar Ahmet Ümit, “Krepen’deki İmroz’un” salgın döneminde kapanmasını “Mekânların ölümü şehrin ölümüdür!” sözleriyle duyurmuştu. Bir buçuk yıla yakındır ayakta kalmaya çalışan tarihi meyhaneleri, gece kulüpleri olmadan Beyoğlu’nu düşünebilmek mümkün müdür? Beyoğlu’ndan malum dönemlerde göç etmek durumunda kalmış Rum vatandaşlarımıza saygı ve barış adına İstiklal Caddesinde bir ‘Hafıza Mekânı’ kazandırsak, anılarına sahip çıkabildiğimizi gösterebilsek ne güzel olurdu değil mi? Kamondo’suz bir Galata, Zarifi’siz bir Beyoğlu olur mu hiç?

Bizler ne yapılabilirdi tartışaduralım, şu sıralar sosyal medyadan takip edebildiğimiz kadarı ile Arkeoloji Müzesi depoları durumundaki Darphane binalarının Kültür Bakanlığından alınıp ofise dönüştürülmesi, buradaki eserlerin de Atatürk Havalimanı binalarına taşınacağına dair bazı haberler duyulmakta. İstanbul’da değerlendirilebilecek çok değerli ve bakıma muhtaç tarihi yapımız varken neden şehrin görece turistik olmayan, uzak bir bölgesine bu eserlerin taşıdığını da henüz anlamış değilim. Dileğim geçmişin hataları tekrar edilmeden, canımız İstanbul’umuzun hak ettiği değere kavuşabilecek şekilde turizme hazırlanmasıdır. Birlikte var olabileceğimiz bir gelecek dileğiyle!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün