Dinleme sanatı…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
24 Mart 2021 Çarşamba

Arkadaşlarımla uzun uzun mesajlaşma yerine genelde telefon açıp seslerini duymayı tercih ederim. Mesaj uzadıkça bir telefon açıp konuşmak, konuyu sonuca ulaştırmak ve sevdiğim bir insanın sesini duymak çoğu zaman daha pratik ve daha samimi gelir. İş hayatında ise tam tersi, yapacağım işi telefon yerine mutlaka e-posta veya mesaj yoluyla yapmayı tercih ederim. Bunun sebebi ise yabancı dil veya Türkçede yaptığım konuşmadaki olası bir yanlış anlamayı ortadan kaldırma, “söz uçar, yazı kalır” prensibimden şaşmamaktır. Aylar sonra bile yazışmaya geri dönüp konuyu netleştirebilme lüksünü telefona değişmem; malum yazmaya da zaten üşenmem. Gerek iş, gerek özel hayatımda hararetli telefon konuşmalarından çok hoşlanmam çünkü benim tecrübeme göre insanlar anlamak için değil, genelde cevap vermek için dinlerler, eğer dinlemeyi becerebilirlerse…

***

Dinlemeyi bilmediğimiz gerçeğine ilk olarak üniversitedeki bir profesörüm dikkatimi çekmişti. İnsan kaynakları dersi profesörümüz meslek hayatında başarılı olduğunu düşündüğümüz biriyle röportaj yapıp kayda almamızı ve ödevi sesli kayıt formatında teslim etmemizi istedi. Ödev aslında röportaj yaptığımız kişinin mesleki başarıları ya da bizim sorduğumuz soru kalitesi hakkında değil, karşımızdakini dinlemeyi bilip bilmediğimiz hakkında idi; ancak bunu sınıfta hepimizin kaydı teker teker dinlenirken öğrendik. İlk, orta ve lise öğrenimimi Türkiye’de gördüğümden, Amerika öncesi öğrenim hayatında belki günümüzde psikolojik baskı derecesinde sayılabilecek kadar bastırılan ve oradakilere nazaran çok disiplinli bir eğitim hayatı olan ben bile, karşımda biri konuşurken -hem de mesleğinde başarılı biri- konuşurken farkına varmadan kaç defa konuşmayı kestiğime şahit oldum. İnsan kaynakları meslek olarak seçimim olmadı ama özellikle o dersin bana gerçekten hayatta yarayan derslerden biri olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’ye döndüğümde üst üste konuşulan hararetli toplantılarda, elimden geldiğince dinleme sanatını sürdürmeye çalıştım. 

***

Dinleme sanatının en önemli kuralı konu hakkında ne kadar tutkulu olursak olalım durmak ve karşımızdaki konuşmayı bitirene kadar dinlemek. Cevap vermek için dinliyormuş gibi yapmak değil, gerçekten önyargısız dinlemek. Bu kural meclisten okula, iş toplantısından sanal oturuma kadar herkes için geçerli. Son günlerin popüler sanal platformu Club House’da birkaç gün zaman geçirince, dinlemeyi ne kadar bilmediğimize de bir kez daha şahit oldum. Çok iyi yönetilen ve gerçekten sırayla konuşulan bazı ciddi konulu odaları saymazsak, üst üste konuşmak ve sözü istediği saniye karşısındaki sözünü bitirmeden bıçak gibi kesmeyi moderatörlük (oda yöneticiliği) sanan, kendi sesini duymaya bayılan saygısız yöneticiler Club House’un ve aslında hayatın da problemlerinden bazıları. Hayatla Club House arasında fark ise, gerçek hayatta üst üste konuşanların, dinlemeyi bilmeyenlerin, konuşmak istemediklerimizin mikrofonu kapatamamak, sessize alamamak veya “odadan sessizce ayrıl” butonuna basamamak…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün