Önce doçent, sonra Amerikalı

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
15 Temmuz 2020 Çarşamba

“Yemeğin lezzetli olmasını istiyorsan, kısık ateşte pişireceksin. Gidip gelip kontrol edeceksin” derdi anneannem. Sebzelerin çoğu öz suyunda pişer, gerekmedikçe su eklemezdi. Doğrusu geleneksel Sefarad yemeklerinin lezzetini ondan başka kimsenin evinde yemedim. Son yıllarda tarif verilirken, içine sevgimi kattım veya ‘aşkla yaptım’ gibi romantik cümleler kullanılıyor.

Anneannem yemeklere ne aşk koydu, ne de sevgi serpti. Sadece sabırla başında oturdu, bekledi. Ara sıra yıllardır yanında çalışan yardımcısının, köyden getirdiği şimşir ağacından yapılmış tahta kaşıkla tencerenin kenarından azıcık bir lokma alıp tadına baktı.

***

Pandemi, virüs dışında günlük hayatta yeni alışkanlıklar da getirdi. Kimi iyi, kimi ise kötü… Sabahları saat sekizde bir gözümü zor açarken, sokağa çıkma yasağı süresince, saat altıda cin gibi ayaktaydım. Rutinin dışına çıktığımızdan, kahvaltı sonrası gazeteye bile bakmadan, yemek pişirmeye başladım. Üstelik her yere yetişmek istercesine, oradan oraya koşturduğum günlerdeki gibi, ‘iş bitsin, yemek pişsin’ zihniyetiyle de değil. Ağır ağır, kısık ateşte hakkını vererek hazırladım. Böylece, ev halkı, yeniden lezzetli yemeklere kavuştu.

***

Kötü alışkanlıklardan biri ise, sosyal medya haberleri neredeyse bağımlılık yarattı. Bir gün Facebook sayfalarını karıştırırken siyah-beyaz bir resim dikkatimi çekti. Daha dikkatli baktığımda beyaz tahta bahçe parmaklıklarının önünde bir çift gördüm. Resmin altında, ‘Rinuş ve Sadakalar ve Maden’de hepimizin köşkü’ yazıyordu. Resimdeki çift, eski Adalılardan Rejin-Hazday Sadaka ve kızları Rina’ydı. Belli ki Rina’nın arkadaşları da o evde güzel günler yaşamıştı.

İlginç olan, çocukluğum aynı köşkün bahçesinde geçmişti. Sadaka’lardan önce ev dönemin ünlü diş doktoru Şpan Ailesi’nindi. Şpanların vefat edişiyle, anne ve babamın çok yakın dostları olan kızları Jacqueline, eşi Dr. Rafael Rıfat Levi ve kızları Lily orada yaşamlarını sürdürdüler. Köşkün ve bahçenin her köşesi hâlâ hatırımdadır.

***

Bu esnada dâhiliye mütehassısı olan Dr. R.Levi doçent olmuş, üniversitede ders veriyordu. Ancak kısa süre içinde heyet tekrar toplanmış ve doktorun ‘doçent’ unvanı geri alınmıştı. Akademik kariyer yapamayacağını anlayan doktor ve ailesi bu haksız tutum karşısında Amerika’ya göç etti. Kendi başarılı bir tıp adamı olurken Harvard’da hukuk okuyan kızı Lily, şimdilerde ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde dekan yardımcısı olarak görev yapıyor.

Dr. Levi ve ailesi kırk yıl boyunca Türkiye’ye gelmedi. Beş sene önce Dr. Levi, torununun isteğiyle doğup büyüdüğü yerleri göstermek için İstanbul’a geldi. Ziyareti sırasında bir arada olduğumuzda, doçentliğinin neden geri alındığını, bu kararı veren heyette ve heyetin başında kimlerin bulunduğu ve gelişmelerde antisemit düşüncenin ne denli etkili olduğu hakkında bir söyleşi yapmak istedim. Sakin bir sesle “Hiç gerek yok. Ben o defteri çoktan kapattım. Siz de öyle yapın” dedi. Ne kadar ısrar ettimse, ikna edemedim. Doktoru beş yıl önce bir trafik kazasında yitirdik. Eşi Jacqueline hayatta olduğu sürece, R. Levi’ye verdiğim sözü tutacağım. Zaten konuyu merak edenler, doçentlik konusunun dile getirilmeyen nedenlerini araştırdıklarında hem yanıtını bulacak, hem de bir beyin göçünün başarı öyküsünü anlayacaklar.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün