80 Günde Devri Alem

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
20 Kasım 2019 Çarşamba

“Hiç seyahat etmiş miydi? Büyük olasılıkla, çünkü dünya haritasına kimse onun kadar hakim değildi. Ama o kadar kayıtsız duruyordu ki, bu konuyla ilgilendiği insanın aklına gelmezdi.”

Kahramanımız Phileas Fogg, Londra’dan Süveyş’e, oradan Bombay’a, sonra sırasıyla Kalküta, Çin, Japonya ve San Francisco’dan New York’a yapacağı yolculuğu seksen günde tamamlayacağını hesapladı.

Yıl 1872.

Bu cümleler, Jules Verne’in, hepimizin zamanında okuduğu ‘80 Günde Devri Alem’ kitabından alıntılandı.

↔↔↔

Yıl 2019.

14 Kasım Perşembe günü, Schneidertempel’e, İzel Rozental’in ‘Gezginin Gözü, Gezginin Defteri’ başlıklı sergisinin açılışına gittim. Sergi içeriğinin ‘80 günde’ değil de yıllar içinde gittiği ülkelerde çoğu cep telefonuyla çektiği fotoğraflar ve açıklamalar olduğu hakkında bir fikrim vardı. Salondan içeri girdiğimde kalakaldım. Öylesine başarılı bir yerleştirme yapılmıştı ki, dikkatim önce akordeon şeklinde dizilmiş panolarda yoğunlaştı. Fotoğraflara tek tek baktım, bitişiklerinde her biri iki yüz kelime olan açıklamalara göz gezdirdim. Serginin küratörü Aykut Köksal. Sergi tabi ki ‘gezgin’imizin eseri. Ancak serginin değerini ortaya çıkaran, küratörün takdir edilecek, başarılı çalışması. Günün tamamlayıcı unsuru ise, söz konusu sergi nedeniyle hazırlanan kitapçıktı. Duvardaki fotoğrafların dizimiyle bir paralel oluşturan kitapçık, aynı zamanda serginin tasarımını yapan Ersu Pekin’e ait. Türkiye’nin ilk kitap tasarımcılarından olan Pekin’e Schneidertempel’e kalıcı bir eser kazandırdığı için ayrıca teşekkürler.

↔↔↔

Sanatsal etkinlikler o kadar art arda geliyor ki bazen takvim sırasını karıştırıyorum. Tıpkı geçtiğimiz hafta yaşadığım olay gibi. Nereden aklıma yerleştiyse Pazar günü eşimle Pera Müzesine gittik. İsrail’in önde gelen belgesel film yapımcısı Tomer Heymann’ın bir seçkisini izleyecek, ardından sinema yazarı Nil Kural’ın yönetmen ile yapacağı söyleşiyi dinleyecektik. Oditoryumda yer bulmak için vaktinden erken gittik. Salona girince bir gariplik hissetim. İçerisi neredeyse boş, ‘yemek arası’ gibi sözler duydum. Meğerse o gün İKSV tarafından düzenlenen 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında ‘Genco Erkal ve Dostlar Tiyatrosu’na Saygıyla’ başlıklı bir sempozyum varmış. Daha şanslı olamazdık. Genco Erkal sahnede 60. yılını, Dostlar Tiyatrosu da 50. yılını kutluyordu. O gün orada bulunan katılımcılar sadece Erkal’la aynı yaş kuşağını temsil edenler değildi. Dostlar Tiyatrosunda emeği geçen birçok değerli isim, sahnede anılarını çok hoş bir anlatımla dile getirdiler.

↔↔↔

Çocuk tiyatroları bir yana, izlediğim ilk tiyatro oyunu, Genco Erkal’ın ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ydi. Beyoğlu’nda büyük olasılıkla Küçük Sahne’de oynamıştı. Oyun bitip, tiyatronun gıcırdayan tahta basamaklarından inerken, biraz korku, çokça heyecanla seyrettiğim ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nin etkisini uzun zaman taşıdım. Belki annem babamla gittiğim ilk tiyatroydu. Belki henüz küçüktüm. Belki de olay sadece Genco Erkal’dı.

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün