Geçmişe Özlem

Mois GABAY Köşe Yazısı
16 Ekim 2019 Çarşamba

Kipur bitimi, Şofar sesini duyduğumuz, sevdiklerimize sarılıp Tanrı’dan bizlere seneye tekrar oruç tutabilmeyi nasip etmesini dilediğimiz dakikalar... Sinagog içerisinde dua tamamlanmadan, bir kısmımız Arvit bölümünü okurken, saygıdan mahrum bir şekilde sinagogu hızlıca boşaltan kardeşlerimiz... Kendi kendime soruyorum. Bizlerden ne farkları var? Bu neyin acelesi? Aynı süre oruç tutmadık mı? Daha aynı gün bembeyaz bir sayfa açmışken, ne olur on dakika daha bekleseler? Geçmişte de hep böyle miydik? Susup, önüme kitaba dönüyorum.

Roş Aşana yeni yılımız ile Kipur orucu arası en önemli görevlerimizden birisi de o yıl içinde kime karşı bilerek ya da bilmeden hata işlediysek o kişiden helallik almamızdır. Evet, yanlış duymadınız. Yahudilikte de helallik alma vardır. Kişi hayatta ise ondan, eğer bu dünyadan gittiyse de on kişi ile mezarı başında dua edilir, af dilenir. Günümüzde Kipur öncesi Facebook üstünden ya da WhatsApp mesajları ile kardeşlerimizin birbirine toplu yargılama öncesi af dilediklerini görüyorum. Sanal âlemde toplu mesajla yapılacak bir özür ne kadar samimi ve gerçekçidir? Dileriz öyle olsun. Peki ya geçmişte, büyüklerimiz nasıl birbirlerinden af dilerlerdi?

Büyük bir coşku ile geçen, yazın sonuna doğru heyecanla beklediğimiz Tişri bayramlarımızda yakınlarımıza hayır kurumlarımıza yaptığımız katkılarla tebrik kartı, hediye göndermek geçmişten gelen önemli bir gelenektir. Günümüzde tıpkı diğer konularda olduğu gibi bayram tebrikleri de sosyal medyaya ya da WhatsApp mesajlarına sığdırılıyor. Birbirinden yaratıcı postlarla, şarkılarla dolu Roş Aşana mesajları, arayıp hatır sormanın veya adınıza yollanan bir tebrik kartının yerini tutar mı? Sizce de bu sanal âlemden toplu bayram kutlamaları ayağa düşmedi mi? Geçmişe özlem bayram kutlamalarımızda da kendini hissettiriyor.

Türkiye’de, halkın yaşam tarzını farklı açılardan inceleyen, IPSOS’un gerçekleştirdiği ‘Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’ adlı araştırmaya göre eskiden insanların daha mutlu olduğunu düşünenler yüzde 76 oranında, hatta bu son beş yılda araştırmada yüzdesi en çok artan konu olarak dikkat çekiyor. Bizi biz yapan geçmişimiz ve değerlerimiz teknoloji karşısında direnmeye devam ediyor. Geçmişin doğrularını geleceğin imkânları ile birleştirip uygulamak mümkün değil midir?

Geçtiğimiz aylarda gazetemize röportaj veren akademisyen antropolog İdil Özkan’ın Ladino dili üzerine yaptığı araştırmalarda görüştüğü kimi katılımcılar için Ladino’nun, bu dilin konuşulduğu geçmiş zamanla ve o zamanın değerleriyle neredeyse eşanlamlı olduğu fark edilmiş. Ladino’ya duyulan özlem geçmişe duyulan özlemle özdeşleşmiş. İstanbul Sefarad Merkezinin çalışmaları, bir avuç gönüllünün bıkmadan usanmadan düzenlediği etkinlikler bizler dili koruyup, hayatın içine alıp, gelecek kuşaklara aktarmadıkça ne kadar yayılabilir? Büyükannelerimizin şarkılarını ve mutfaklarını korumanın yolu bu kültüre sahip çıkmaktan geçiyor. Ladino deyimlerimiz ise bize geçmişin ahlakı ve erdemini anlatıyor.

Hahambaşı Rav İsak Haleva Kipur konuşmasında ‘Kaşerut’ kavramından söz ederken, Kaşerut’un sadece ağzımıza girenler ile değil ağzımızdan çıkan sözlerle de ilgisinden bahsetmişti. Nitekim birbirimize ettiğimiz sözlerde, sosyal medya üzerindeki cesaretimizde de çoğu konuda olduğu gibi geçmişin mütevazı, onurlu ve saygılı zamanlarını özlüyoruz.

Geçmişe dair özlemlerimiz saymakla bitmez. Geçmişin gazeteciliği de, geçmişin siyasi etiği de, geçmişin insanları da hep daha iyiydi. Şimdilerde herkes ve her şey birbirine benziyor. Bize düşen görevse çocuklarımıza geçmişin değerlerini unutmadan, saygı ve sevginin var olacağı bir ortam sağlamaktır. Birbirini seven insanların ve umudun var olduğu bir gelecek dileğiyle...

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün