Din dersi zorunlu olmalı mı?

Mois GABAY Köşe Yazısı
29 Mayıs 2019 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta bir dost meclisinde katıldığım muhabbette, bir babanın özel okulda okuyan kızının ‘zorunlu din dersinden’ muaf olabilmesi için kızının din hanesini Müslüman yerine ‘Hristiyan’ olarak değiştirmek üzere başvurduğunu öğrendim. Baba, kızının okulda öğretildiği şekli ile dini öğrenmemesi için böyle bir karar almak zorunda kalmıştı. Hatta bunun üzerine kendisine de ‘din hanesini değiştirme’ konusu sorulduğunda beklenmedik bir durumda ortada kalmamak için kararsız olduğunu belirtip, kendi din hanesini değiştirtmemişti. Geçtiğimiz hafta kamuoyunu en çok meşgul eden konulardan birisi de Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından açıklanan yeni eğitim sistemi idi. Buna göre beden eğitimi ve müziğin de aralarında olduğu beş ders zorunlu olmaktan çıkarılıp, Türk Dili ve Edebiyatı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi de tüm sınıflarda zorunlu ortak ders olacaktı. Liselerde ders sayıları düşülürken, ‘Bilgi Kuramları’ dersi de 10 ve 11. sınıflarda zorunlu hale gelecekti.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ile ilgili farklı okullardan sohbet ettiğim çoğu veli dersin adından öte içeriği ile ilgili endişelerini paylaşmaktalar. Nitekim, evrenin yaratılışı ve toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin bilimsel bilgilerden uzak, tek bir mezhebin öne çıkarıldığı, belli bir kültür ve tarih bağlamının dışında kalan bir eğitimin birçok anne-babanın olurundan geçmeyeceği yapılan seçimlerden anlaşılıyor. Anadolu’nun 10 bin yılı aşkın kadim kültürünü öğretmeyen, bütün dinlere ve inançlara eşit mesafede olmayan, laik ve bilimsel eğitimi zenginleştirmeyecek bir anlayışın birçok veliden din dersi olarak olur görmeyeceği aşikâr. Kültür ve ahlaki yönün öne çıkarıldığı, baskıcılıktan uzak, öğrencinin önyargısız bir şekilde diğer inançları da tanıyabileceği bir müfredatın ileride toplum nezdinde din ve mezhep üzerinden bir ayrımcılığı engelleyebileceğini umuyorum.

Geçtiğimiz hafta Göktürk Carrefour’da Virna Banastey Gümüşgerdan arkadaşımızın fark ettiği ‘Kavgam’ kitabının satışta olması hususu her ne kadar bu kez yetkililer konuya müdahale edilip şimdilik çözülse de eğitim alanında birçok soruyu tekrardan aklımıza getiriyor. Yayıncılık alanında büyük pay sahibi Turkuaz Medya Grubu da dahil olmak üzere halen bir sürü kitapçılarda baş rafları süsleyen Kavgam ve birçok antisemit eser beyinleri yıkamaya devam ederken bizler Holokost ve antisemitizm eğitiminde eğitim müfredatının neresindeyiz? Önyargıdan uzak eşitlikçi bireylerin yetiştirilmesini istemek beyhude bir hayalden mi ibaret? 

Ulus Özel Musevi Okullarında uzun bir süredir Yahudi Kültürü Eğitimi dersleri, öğrenciye, aidiyetini tüm bakış açıları ile öğretmeyi amaçlayan, günlük hayatları ile bağlantılı ve din hocalarımızın diğer öğretmenlerle de iletişimde olduğu bir anlayışla gerçekleşiyor. Yahudiliği bir yaşam tarzı olarak benimsemiş, tarihini neden ve nasılları ile öğrenen, atalarının farklı özelliklerini tanıyan, bayramlarla günümüz arasında bir paralellik yakalayabilen, öğrenci tarafından tartışma ve sorgulamaya açık bir eğitim sistemi ile öğrencinin dışardaki hayata doğru hazırlanması amaçlanıyor. Holokost ve antisemitizm eğitimi de değişen dünyada öğrenciyi geleceğe hazırlayan en önemli unsurların başında geliyor.

2019 yüzyılın Türkiye’sinde geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya yansıyan Çankırı’da bir öğretmenin 19 Mayıs töreninde öğrencisine şakalaştığı için şiddet uyguladığını dair görüntüler hepimizin kanını dondurdu. Her ne kadar şans eseri bir velinin görüntü alması sayesinde öğretmen görevden alınsa da bu ve benzeri vakaların engellenmesi eğitimde müfredat ile birlikte düzenli denetimin ve vasıflı iş gücünün de önemini gözler önüne seriyor. Toplumsal eşitliğe hizmet eden, dünya vatandaşı yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim sisteminin ülkemizde uygulanması temennisiyle... 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün