Isaac Asimov bugün yaşasaydı...

Mois GABAY Köşe Yazısı
6 Şubat 2019 Çarşamba

2 Ocak 1920 tarihinde Rusya’nın Petrovichi kenti, ileride ‘Bilimkurgunun babası’ unvanıyla anılacak olan Isaac adında bir erkek çocuğun doğumuna sahne olur. Henüz birkaç yıl önce yaşanan Kızıl Devrim’in ateşi, Rusya’yı her anlamda kaçınılmaz bir değişim ve dönüşümün beşiği haline getirmiştir. Aile, Isaac henüz üç yaşındayken Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eder. Brooklyn’de yeni adıyla Isaac Asimov, her ne kadar ev içerisinde sürekli olarak Yidiş ve İngilizce konuşulduğu için Rusça öğrenemese de İngiliz dilinde okuyup yazmayı daha okula gitmeden söker. Önceleri babasının karşı çıkmasına rağmen, içindeki okuma hevesi ile yirmili yaşlara geldiğinde o zamana dek bilimkurgu hikâyelerinde tam tersi anlatılan robotların canavarlaştırılması yerine bilimsel ve mantıksal bir düzeyde ele alınmasına çalışır. Yazılarını bilimsel ve felsefi bir zemin üzerinde kurgulayarak yazdığı onlarca roman dışında dünyaca ünlü ‘3 robot yasası’ ile robotların doğru kurgulandığında insanların yaşamını kolaylaştıracağını ve bundan korkulmaması gerektiğini savunur. Asimov, Kanada merkezli Star gazetesi için 2019 yılına dair öngörülerini de tıpkı George Orwell’in 1949 yılında yazdığı ‘1984’ eseri gibi 35 yıl önceden kurgular. Asimov’a göre 2019 yılına geldiğimizde üç temel düşünce; nükleer savaş, bilgisayarlaşma ve uzayın kullanılmasının zihnimizi meşgul edeceğini belirtir. Nitekim öngörülerinde fazla iyimser davranıp bir Nostradamus olmayı başaramasa da Asimov’un eğitim konusundaki fikirleri okulların ara tatil sonrası açıldığı bu günlerde bizlere ışık tutabilir.

“Yeni dünyada, uğruna eğitim devrimi yapılması gereken araç, devrimi yine kendisi gerçekleştirecek: Bilgisayar. Okullar elbette yine var olacak; fakat iyi bir öğretmenin yapabileceği en iyi şey, hevesli bir öğrencinin evdeki bilgisayarı başında tatmin edebileceği merak duygusunu uyandırmak olacak. Nihayet, her genç ve her olgun insan için gerçekten de istediği şeyleri kendi zaman düzenlemesiyle, kendi hızıyla ve kendi yöntemiyle öğrenmesi için bir fırsat doğacak. Eğitim keyifli bir hale gelecek; çünkü insanlar bunu isteyecek ve bunun için dışarıdan bir zorlama olmayacak.”

Isaac Asimov’un bu saptamaları internetin bir bilgi çöplüğüne dönüştüğü ve sosyal medyanın da bizleri köleleştirdiği bir gerçeklikte fazla iyimser gözüküyor. Nitekim kişisel gözlemlerim neticesinde öğrencilerin akıllı tahtalar vesilesi ile not almaktan gittikçe uzaklaştığı, kitap okumanın yerini sözde yarışma tarzı programların aldığı, cehaletin yüceleştirildiği bir dönemden geçmekteyiz. Asimov şimdilerde Türkiye’de yaşasaydı sizce neler düşünürdü? Toplumu nefrete körükleyen kitapların, dizilerin eğitim adı altında raflarda, ekranlarda cilalanıp sunulduğu, dinin bilimin yerini aldığı, kuralsızlığın norm olmaya başladığı bir iklimde bugünden 35 yıl sonrasını tahmin etmek istemiyorum. Şimdilerde hafif hafif hissetsek de beyin göçünün etkileri yakın gelecekte daha da görünür olacak. Böylesi bir süreçte yıkımın hepimize büyük zarar verdiği düşünülerek sağduyulu bir aydınlanmayı nasıl sağlayabiliriz? Eğitim seviyemizin ne seviyelerde olduğunu görebilmek, dünyadan gittikçe soyutlandığımızı anlayabilmek için kelli felli araştırmalar yerine sosyal medyadaki tepkilere bakmamız bile yeterli gözüküyor. Artan doğalgaz faturalarına “Yahudi mi Yaktık” diye tweet atıp daha da utanmadan bunu beğenebilecek kadar seviyesiz bir cahillikle karşı karşıyayız. Okuduklarım bana Sakallı Celal’in “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur” sözünü hatırlatıyor. İlgililerin bilgisiz, bilgililerin de ilgisiz olduğu bir ortamda her geçen gün şaşırmaya devam ediyoruz. Sorumsuzluğumuzun sonuçları daha da belirgin ve katlanılamaz hale gelmeden bu bilgi kirliliğine son verip, sosyal medyadaki nefret söylemi ve ötekileştirmeye karşı hep birlikte tepki vermeliyiz. Eğitim ve ceza mekanizmalarının aktif hale gelmesi için var gücümüzle çalışıp, nefret saçan sözde bilgi kaynaklarından gençlerimizin beyni yıkanmadan onları koruyabilmeliyiz. İdeal yoksunu kurnazlığa prim verilmediği, kazanmak için her yol, başta hırsızlığın mubah sayılmadığı, eğitim ve kültürün egemen görüş ve sermayenin karşısında yenilmediği bir Türkiye düşlemek mümkün mü? Geleceğimizin ipoteği olan gençleri yaratıcı ortamda üretken bireyler olarak yetiştirebildiğimiz bir dönem dileğiyle...

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün