Orta Anadolu seyahat notları ve Tokat Yahudileri

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 2 yorum
24 Ekim 2018 Çarşamba

Türkiye’de bulunan 18 adet UNESCO Dünya Mirası’ndan biri olan Hattuşa’yı anca bu yaşımda ziyaret etmenin mahcubiyeti içindeyim.

Türkiye’nin en büyük zenginliği olan antik şehirlerin varlığından sanırım, tatili hep ‘deniz tatili’ olarak değerlendirenlerin bihaber olduğu sanısına kapıldım nedense.

Türkiye’nin böylesi bir zenginliğe sahipken, bu Tanrı vergisi antik yerleşim merkezlerinin neden yurtdışında tanıtımının tam olarak yapılamadığını da sormadan edemiyorum.

Hattuşa, MÖ 17. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasında Anadolu’da hüküm sürmüş Hitit İmparatorluğunun başkenti olmuş ve bugün Çorum’daki Boğazkale ilçesi sınırları içinde kalan bölgede yer alan antik bir şehir.

Hitit mimarlık ve sanatının odak noktası olmuş Hattuşa, ovadan 300 metre yükseklikte kaya kütleleri ve dağ yamaçları ile çevrili bir alanda, devasa bir doğal terasın üzerinde kurulmuş. Bölge bugün adeta bir açık hava müzesi konumunda ve az sayıdaki yerli ile çok az sayıdaki yabancı turistlerin, rehberlerin anlattıkları ile hayal ettikleri görkemli yapıların kalıntıları karşısında şaşkın bakışlarına tanıklık ediyor.

Alman arkeologların Almanya’dan sağladıkları fonlarla hayata geçirilen kazı çalışmaları bugün halen devam etmekte. Kazılmayı bekleyen yeni alanlarda bulunabilecek çok değerli antik eserlerin yaratacağı heyecanı arkeologların gözünden görmek mümkün.

Hattuşa’daki zamanında inşa edilen Büyük Tapınağın kalıntıları ile Aslanlı Kapı ve bölgedeki surların duvarlarında günümüze kadar bozulmadan kalan kimi taş kabartmalar Hitit uygarlığının en büyük ve paha biçilmez kültürel mirası olsa gerek.

İnsan gerçekten de Hattuşa’nın çok daha büyük bir ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünmeden edemiyor.

Türkiye’nin bu zenginliği tanıtım atağıyla önemli bir artıya çevirememiş olması çok düşündürücü, aynı zamanda da üzücü değil mi?

↔↔↔

Bu kez, Çorum’un komşusu Tokat’a ayak basıyoruz. Bir zamanların İpek Yolu üzerinde bulunan ve Tunç Çağlarından beri yerleşim bölgesi olan tarihi şehre gitmenin ve orada bir zamanlar yaşayan Yahudi toplumunun izlerini sürmenin heyecanını yaşadık.

Hitit, Frig, Pers ve Pontus dönemlerini yaşamış, daha sonra ise Roma ve Bizans egemenliğinden sonra, sırasıyla Danişmend, Selçuklu ve en nihayet Osmanlı yönetimini altında bölgenin en zengin yörelerinden biri haline gelen Tokat’ı, Orta Anadolu’nun geçmişi zengin bugünü ise mütevazi konumundaki bir şehri olarak tasvir etmek mümkün. Tokat’ın Kurtuluş Savaşı’nda rolünü de unutmamak lazım. Şehrin merkezinde ve ilçelerinde kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti’nin milli mücadeleye büyük katkı verdiğini not düşelim.

Tokat’ta bugün Yahudi nüfusu yok. Zaten Yahudilik ile alakalı olarak yaşayan ne bir sinagog ne de başka bir bina var.

Tarihçi Naim Güleryüz’ün, ‘Tarih Boyunca Trakya ve Anadolu’da Yahudi Yerleşim Yerleri’ kitabında, Evliya Çelebi’nin 17. yüzyıl sonlarında ziyaret ettiği Tokat’ta “Rayası çok olup, hepsi, Ermeni ve Yahudidir” dediği belirtilmiş. Yine aynı kitaba göre 17. ve 18. yüzyıllarda Tokat’ta Yahudi yaşamı ile ilgili çok az bilgiye sahibiz.19. yüzyıl başında ise 400 kadar Yahudi’nin yaşadığı Tokat’ta bu rakamın, 1927 nüfus sayımında ise sadece 92 olduğu ifade edilmiş.

Tokat’taki yaptığımız araştırmalarda bir zamanlar büyük bir sinagog ve mezarlığın olduğunu yerel halkın ağzından duyuyoruz. Zaten, sinagogun olduğu ifade edilen mahalleden, bugün ismi farklı da olsa hâlâ ‘Yahudi Mahallesi’ olarak bahsedilmesi sözlü tarihin gücünü göstermekte. Şehirde konuştuğumuz tarih bilinciyle dolu bazı arkadaşların ifadelerine göre Tokat Sinagogu cemaatsizlikten dolayı 1910’lu yıllar civarında içindeki kutsal metinlerin hahamlar tarafından başka bir bölgeye nakledilmesi suretiyle kapanmış ve sahipsiz bir bina olarak kalarak,1930’ların başında da tamamen yıkılmış.

Şehir müzesinde, Tokat’ta yüzyıllardır var olan çeşitli dinsel, etnik ve kültürel toplumlara ait tarihi eser, heykel, resim ve objeler bulunurken Yahudilik ile ilgili olarak hiç bir şey bulunmaması, sinagogun müzenin kuruluşundan önce kapanmış olması ile açıklanıyor.

Aynı tarihçi arkadaşların gösterdikleri ve Yahudi Mahallesi’nin iki ayrı bölümünde muhafaza edilen iki mezar taşı Tokat merkezindeki Yahudi izi olarak kabul edebileceğimiz yegâne tarihi eser oluyor. İki Yahudi çocuğun mezarına ait olan ve üzerinde İbranice yazıların bulunduğu taşlar koruma altında. Şimdi yapılacak tek iş, bu taşları, üzerindeki yazılarının tercümesi ile birlikte şehir müzesine yerleştirmek olacak.

Türkiye’nin Yahudi nüfusu erirken, gelecek nesillerin faydalanması için geriye sadece, tarihini müzelerde yaşatmak kalıyor.

Acı ama gerçek...

 

 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün