Kazanan Kim Olmalı?

Metin BONFİL Köşe Yazısı
3 Ekim 2018 Çarşamba

Gün geçmiyor ki Amerikan medyasında yeni bir cinsel taciz bombası patlamasın. Son haftalarda Başkan Trump tarafından Amerikan Yüksek Mahkemesine atanan ve tayini Amerikan Senatosu tarafından onanması gereken Brett Kavanaugh’un gençlik yıllarında yiyip yemediği henüz belli olmayan bir halt nedeniyle Batı medyasının gündeminde ilk sıraya oturan cinsel taciz hikâyesinin artık kabak tadı verdiğini düşünüyordum. Bir süredir bu hikâye çıkınca kanal değiştiriyordum. Hatta aradan geçen 36 seneye rağmen senatörlerin sorularına saf bir genç kız edasıyla neredeyse ağlayarak cevap veren 51 yaşındaki Profesör Ford’un bu kadar sene bekledikten sonra durduk yere ortaya çıkıp ifade vermesinin arkasında gizli ajandası olduğunu düşünüp, konudan iyice sıkılmıştım.

Hiçbir şahit yok. Birinin ak dediğine öteki kara diyor. Hukuk delil ister. Ortada bir delil yok; dolayısı ile sanki kadın Demokratların da desteğiyle, başarısının doruğuna sadece bir basamak kalmış bir adamı engellemek için “çamur at izi kalsın” taktiği uyguluyor. Adam tipik bir beyaz, üst sınıf bir Amerikalı, üstelik Trump’un bariz olarak desteklediği bir aday. Trump’un önünü kesmek isteyenlerin bir oyunu olabilir. İşin içine politika girmiş, o kesin. Bir bilgi notu olarak, halen 100 üyeli Amerikan Senatosu’nda 49 Demokrat ve 51 Cumhuriyetçi bulunmakta. Ve bunların 35’i 6 Kasım’da yeniden seçilecek.

Ama mesele bu kadar basit değil. Her skandal cinsel taciz olayının ne kadar vahim boyutlarda olduğunu gösteriyor. Hemen hemen her 6 kadından biri hayatının bir döneminde en az bir kez cinsel tacize uğramakta. İlginç olan, bu skandalın ne kadar yoğun bir medya ilgisine haiz olduğu. Çünkü, artık herkes bir şekilde taraf olmuş, her tartışma hemen sempatizanları ve karşıtları tarafından geniş bir karşıtlığa çekiliyor, değerler ile pragmatizm arasında, güçlü ile güçsüz arasındaki bir konu olarak işlenmeye başlıyor. Zaten bir şekilde mağduriyet hissinde olanlar, erkeklere veya Cumhuriyetçilere zaten kızgın olanlar Ford’u destekliyor; diğer tarafta da sayısal gücüne güvenen, baskın, kendi doğrusunu herkesin doğrusu zanneden, adalet ile hukuk kavramlarının aynı olduğunu düşünen bir kitle de Kavanaugh’u destekliyor. Aslında ortada bir hukuk süreci olmadığı için kafalar karışık. Dünya kamuoyu da bu maçı ilgiyle izliyor.

Kazanan kim olacak? Mesele, adamın gerçekten kadının ağzını eliyle kapatıp onu taciz edip etmediği meselesi mi? Diyelim ki etti, gençlik yıllarında alkolün de etkisi ile kontrolden çıkıp, hayvansal dürtülerine bir an için teslim olmuş olsa, bunun hoş görülebilir bir yanının olup olmadığını mı? Birileri çıkıp “Bir kereden bir şey olmaz” dese veya “evet yaptım, üzgünüm” dese, konu kapanacak mı? Yoksa mesele çok daha derin bir yerde duran acı gerçeğin farkına varıp varmadığımız ile mi ilgili?

Nedir o derin gerçek? Ford’un motivasyonu aslında bunu bize söylüyor: Eğer bu adam bana bunu yaptı ise, bir kadının bedenine ve onun bireysel tasarrufuna bir saygısı yok ise, Yüksek Mahkeme’de LBGT hakları, gay evlilikler, azınlıklarla ilgili konular önüne geldiğinde bu kişinin haklı ile güçlü arasındaki ilişkiyi doğru bir teraziye oturtmasını nasıl bekleyebiliriz? Malum, Yüksek Mahkeme hakimleri ölene kadar atanmakta ve onları görevden alabilecek hiçbir güç bulunmamakta. Kadın yalan testi alıyor, geçmişte de derin travma yaşadığını söylediği bu olayı çeşitli psikologlara anlattığına dair kanıtlar sunuyor. Kadının avukatları ona tamamen gönüllülük esasına göre yardım ediyorlar, para almıyorlar. Adam ise, kariyerime ve yaptıklarıma bak diyor. Kendi not defterini delil gösteriyor. Alkolün etkisi altında hiç kendinizi kaybettiğiniz oldu mu diye sorgulayan senatöre, siz hiç kaybettiniz mi, diye cevap verebiliyor.

Bu tiyatroda baskın gücün vicdana egemen olmaya çalıştığını görebiliyoruz. Belki sınırlı bir FBI incelemesi sonunda Cumhuriyetçilerin oyları ile Kavanaugh Yüksek Mahkeme cübbesini giyecek. Oyçokluğu ile hakikat tescil edilmiş olacak. Ama ne yazık ki, binlerce, yüz binlerce cinsel taciz mağduru da “Gördün mü, delil olmayınca hiçbir sonuç çıkmıyor, iyisi mi ben susmaya devam edeyim” diyecek.

Oysa burada kazananın tüm tehditleri göze alarak bu kişinin Yüksek Mahkeme’nin dokuz üyesinden biri olmasının Amerikan halkına verebileceği zararı önlemeye çalışan Profesör Ford’un vicdanının sesi olması gerekir. Burada kazananın kendini bu hastalıktan arındırmaya çalışan toplumun tümü olması gerekir.  Cinsel taciz mağdurlarının yaşadığı travmaların toplum tarafından daha iyi anlaşılması gerekir. Annelerin evlatlarını daha fazla bilinçlendirmeleri gerekir.

Delil olsa da olmasa da, dileriz ki bir kadının veya bir çocuğun hürriyetine en büyük saldırılardan biri olan cinsel taciz hastalığına karşı çıkan gür sesler giderek artar, bu travmaya maruz kalanlar da ölene kadar hakikatlerini saklamak zorunda kalmazlar.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün