Gözetlemek…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
10 Mayıs 2017 Çarşamba

Diğer insanların hayatını merak etme olgusu galiba doğamızda var. Bu doğru olmasa ne yürüyüş yaparken giriş katındaki evlerin bahçesinde oturan insanlara gözümüz kayardı, ne de bazılarımız sabah uyandığında yüzünü yıkamadan cep telefonunu eline alıp hızlı bir sosyal medya kontrolü yapardı. Başkalarının hayatını gözetleme merakının meşrulaştırılması bence 2001 bir yılında televizyonlarda yayınlanan bir programla başladı. Reality Show konseptiyle de tanıştığımız sene, ‘Biri Bizi Gözetliyor’ adında bir program aynı evde yaşayan gençlerin hayatlarını, konuşmalarını, tartışmalarını, yakınlaşmalarını seyretmemize izin verdi. Elemeler, tartışmalar, taraflar ayrıldıkça rating yükseldi. Kısa bir süre sonra Türk halkı ‘Melihçiler’ ve ‘Eraycılar’ olarak ikiye ayrıldı. Melih evin popüler delikanlısı, Eray da biraz daha entelektüel karakteriydi. Şu anda ne yaptıklarını bilmediğimiz ve soyadlarını bile hatırlamadığımız iki finalisti insanlar savunmaya, adeta bir Galatasaray-Fenerbahçe taraftarı gibi çekişmeye başladı. BBG evini içimizdeki röntgenciyi dışa çıkaran program olarak görürüm ben. Sabah uyandığımızda bir tıkla arkadaşlarımızın instastory’lerini seyrettiğimiz, nereye gittiğini, ne yediğini, ne seyrettiklerini gönüllü yayınladıkları 2017 yılında böyle bir program eski heyecanında olmazsa da, 2001 yılında insanları ekranlara kilitlemişti. Reality showlara rağbet hâlâ devam edecek, BBG evinden sonra adalardan gelin evlerine kadar birçok program formatı oldu. Ancak bu şovların yine de en büyük rakibi, sık sık güncellenen ve tanıdıklarımızın hayatına bir iki bakış attıran bizim sosyal medyalarımız. 

***

Geçtiğimiz hafta vizyona giren, başrollerini Tom Hanks ve Emma Watson’ın paylaştığı ‘The Circle’ filmi, şeffaflaşma ile mahremiyetin kaybolması arasındaki ince çizgiyi çok iyi anlatıyor. Büyük bir teknoloji ve sosyal medya şirketinde çalışmaya başlayan Mae (Emma Watson) çok severek ve büyük heyecanla başladığı işinde, gönüllü olarak minik bir broş büyüklüğünde bir kamera takarak, günün her saatinde canlı yayın yapıyor ve hayatını ‘şeffaflaştırıyor’. Bu şeffaflaştırma süreci başta dünyanın dört bir yanındaki sayısı her gün katlanan hayranlarıyla keyifli gelse de, bir süre sonra sevdiklerine, ailesine, arkadaşlarına büyük zararlar vermeye başlıyor. Attığı adımdan verdiği nefes sayısına kadar ondan alınan her veri, ileride ticari amaçlı kullanılabilmek için saklanıyor.  Seyretmek isteyenler için filmi daha fazla anlatıp bozmak istemiyorum ama bazı sahnelerde bana biraz ‘Truman Show’, bazı sahnelerde ise geçen senenin en beğendiğim filmlerinden biri olan Snowden’i hatırlattı. Tom Hanks’in oyunculuğu her zamanki gibi harika. Emma Watson ise artık Harry Potter karakterinden iyice uzaklaşıp, bir kadın oyuncu olarak seyredilebiliyor. Film beni Snowden gibi derinden etkilemese de, olabilecek olayları işlediği için yine de ufak bir etki bırakıyor üzerinizde. Aslında kimse sizden zorla bir bilgi almıyor çünkü. Kendimiz izin veriyoruz; yavaş yavaş, adım adım şeffaflaşma ile mahremiyetin bozulması arasındaki çizginin aşılmasına…