24 Nisan ve sonsuzluk

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
26 Nisan 2017 Çarşamba

Müge, çok sevdiğim narin bir çiçek. Demeti elinize aldığınızda küçük çanları anımsatan beyaz, orantılı yeşil yaprakları ile bir zarafet simgesi. Yıllardır rastlamıyordum. Bu sabah ofise doğru yürürken sokak satıcılarının birinde küçük papatyalar fark ettim. Artık bahar yakındı. Hemen bitişiğindeki satıcıda gördüğüm mügeler içimi aydınlattı. Bir geline en çok yakışacak çiçek diye düşünürüm. Kişilikli, onlarca küçük çan çiçeğiyle çoğulcu ve aynı zamanda güzel.

***

Yoluma devam edip köşeyi döndüğümde, yaklaşık her önünden geçtiğimde, içeri girmesem de vitrinine baktığım bir mağaza vardır. Ayakkabı ve çanta ilk gençlik yıllarımdan beri zaafım olmuştur. Aksesuarlarıyla birlikte bir renk cümbüşünü andıran vitrin gerçekten cezbediciydi. Kapıda ise şövaleye iliştirilmiş bir yazı, ‘Bahar indirimi, net %50’. Çok davetkâr bir çağrıydı doğrusu. İrademi sonuna kadar kullandım. Mademki ihtiyacım yoktu, içeri girmeyecektim.

***

Bir gece öncesi, 24 Nisan Pazartesi Yüksekkaldırım Aşkenaz Sinagogundaydım. Alt yoldan gelseniz nefesiniz kesilir, üst yoldan inseniz, taş parke yolda, ‘düştüm, düşeceğim’ hissine kapıldığınız mekân. İçeri girip dar mermer basamakları söylenerek çıkıp yerinizi aldığınızda, söz konusu ayrıntıların önemsiz olduğunu algılıyorsunuz. Varşova Gettosu ayaklanmasının yıl dönümü ile Holokost’ta yitirilen altı milyon Yahudi’nin anma törenindeyiz. İbadethane tıklım tıklım… Hahambaşı Rav İsak Haleva, başta olmak üzere dini temsilciler, yabancı erkân ve yahidler bir aradaydılar.

Ölen altı milyon anısına mumlar yakıldığında, Chaim Chitrik’in kemanından çıkan nağmeler, bir kez daha yüreğimi delip gitti. Auschwitz’e giden trenin raylarda çıkardığı tıkırtıyı duyuyordum.

Uzun zaman sonra aynı kampta hayata geçirilen müzede binlerce çocuk ayakkabısı, kümeler halinde bavullar ve yüzlerce gözlük üst üste sergilenecekti.

 Hazan Simon Cohen’in güçlü sesi sinagogda yankılanırken, o görüntüler de beynimde gidip geliyordu.

***

Hitler’in sırf Yahudi oldukları için altı milyonu neden imha ettiğini asla kavrayamadım. Aynı bağlamda dünya ülkelerinde giderek tırmanan ırkçılığı da anlayamıyorum. Ama en üzücü gelen kendi toplum bireylerimin bir anma günü olduğunun farkına bile varmamaları. Altı milyonu anmak ailemize Kadiş okumaktır; çocuğuna geleceği anlatmaktır. Zira geçmişi olmayanın geleceği de yoktur. En büyük sorunumuz ise vurdumduymazlık.

Artık, ‘keşke’ sözcüğünü kullanamayacak bir çağdayız.