2016’nın çok okunanları

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
11 Ocak 2017 Çarşamba

Çok kitap okudum geçen sene. Biraz iş için, ama en çok da sevdiğim için…

Havva’nın Üç Kızı, Elif Şafak’ın son romanı oldu… Raflarda yerini alır almaz kaç sattı bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki kadınlar kadın hikâyelerini daha güzel yazıyorlar. Böyle yazdığım zaman, bunun da ayrımcı bir ifade olduğunu düşünmekten kendimi alamasam da kafamdaki sonucu değiştiremiyorum. Elif Şafak güzel yazıyor kadınları… Çünkü kadını tanıyor. Nerede, nasıl, hangi koşullar altında ve kim olursa olsun, sanki o kadının hikâyesini yazarken o kadın oluyor. Sanki onun gibi giyiniyor, onun gibi geziyor, onun gibi âşık olup onun gibi seviyor. Yarattığı her kadında kendinden biraz bir şeyler var gibi… Ya yarattığı kadın oluyor yazarken ya da kendi içindeki kadından yeni kadınlar yaratıyor… Kim bilir belki de ikisi birden… Yazarlıktaki o yoktan var etme, kahramanlar yaratma ve onları yaşatma becerisi onun kalemini diğerlerinden farklı kılan en önemli özellik… Yazar, “Bu romanı sokakta, okulda, iş yerinde, evde, şiddete, tacize ve ayrımcılığa maruz kalan; haklarında bol bol atılıp tutulan ama aslında eşitlikleri bile sorgulanan; ne yazık ki bir türlü ‘kız kardeşlik’ ekseninde buluşamayan; Türkiye’nin dirençli, cesur, sevgi dolu, her kesiminden kadınlarına ithaf ediyorum” diyerek her zaman olduğu gibi kız kardeşlik kavramının bir kez daha altını çiziyor. Bu gerçekten de biz kadınların üstünde ayrıntısıyla düşünmemiz gereken bir var oluş, duruş ve kendimizi ortaya koyuş biçimimiz olmalı. Romanı okudukça roman kahramanları olan bu üç kadının bunu başarıp başaramayacağını göreceksiniz. Bu kadınlar bazen farklı bazen de aynı yönleriyle size tanıdık gelecek. Belki de kendi içinizdeki kadını onlardan birinde bulacaksınız. Üstelik Elif Şafak farkı ve tadıyla…

‘Ve İş Hayatında ve Sosyal Yaşamda Zarafet’ başlıklı kitap, toplum olarak en çok ihtiyacımız olan noktalara parmak basıyor. Biz ne zaman kibarlığı, nezaketi, gülümsemeyi ve kurallara uygun yaşamayı unuttuk? Ne zaman böyle kaba saba, hoşgörüsüz, saygısız olduk, diye sormadan edemiyor insan çevresine dikkat ettiği zaman... Herkes özellikle bir şeyler öğrenmek istemiyor, toplum kurallarını, gelenek ve görenekleri bilerek hiçe sayıyor gibi davranıyor. Aralarında tek tük düzgün insan rastlarsak, kim olduğumuzu hatırlıyoruz. Gökhan Dumanlı’nın kitabı etkili konuşmadan, yürüyüşe, oturmadan, yere düşen bir eşyanın alınmasına kadar beden dilini, ses tonunu, mimikleri nasıl kullanacağımıza ilişkin ayrıntılardan oluşuyor. Kime, ne zaman, hangi hediyeyi alacağımızdan; sinema, konser ve tiyatroda nasıl davranılacağına kadar her türlü ayrıntı hakkında bilgi veriyor. Nasıl daha düzgün bir insan olunur, sorusuna farklı konu başlıklarıyla cevap veriyor.

Misafirperverlikle, iyi niyetle, merhamet ve nezaketle donanmış bir toplumken bu değer yargılarını yavaş yavaş yitirmiş başka bir toplum olma yolunda ilerlerken belki de tek ihtiyacımız, bu tür ayrıntılarla birinin çıkıp bize kim olduğumuzu hatırlatması… Bunu da yazar, çok güzel bir şekilde başarmış…

‘Yaşama Tutunmak İçin Nedenler’, adlı kitabın arka yazısında şöyle diyor: “Hissedilen ve hissedilmesi beklenen duygulara sıkışmış insanlara yalnız olmadıklarını hatırlatan Yaşama Tutunmak İçin Nedenler, kişisel bir hastalık öyküsü üzerinden toplumsal rahatsızlıklara işaret eden bir anlatı.”

Matt Haig, depresyonla ışığını yitirmiş kaygı dolu kişisel tarihini yazarak okuyucuyu farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Başka birinin yaşanmışlığından kendinize pay çıkarmayı öğreniyorsunuz. İnsanın hayatta başına neler gelebileceğini, bu başa gelenlerle nasıl baş edileceğini, bütün bu zorlukların insanların başına aslında neden geldiğini tekrar tekrar düşünmek için, okuyucuya fırsatlar sunuyor. Depresyona duygu ve düşüncenin bir çeşit kuantum fiziği gözüyle bakan yazar, depresyona farklı bir açıdan yaklaşıyor.

“On üç yıl önce bu kitabı yazmam mümkün değildi. Ya ölecektim ya da delirecek...” diyerek yaşadıklarını okurlarıyla paylaşan Matt Haig, kitabında kendi hikâyesini anlatmış. Türkçeye M. Salih Kurt tarafından çevrilen kitap, özellikle şu zor günlerde hayatın bir tarafına tutunmak için yol gösterebilir okurlara…

Vallahi, kitap okumak iyidir. Âşık olmak gibi… Şairin dediği gibi, duyumunu arttırır insanın. Bundan dolayı ruhunuzun sesini duyun, ona istediği duyumu verin bence. Özellikle de bu yıl yeni gelmişken… Bir sürü kitap yepyeni yazılmış, taze ekmek gibi yeni pişmişken…