Judeo Espanyol’a gönül vermiş bir fotoğraf aşığı Emel Benbasat

Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi ve 500. Yıl Türk Musevileri Müzesinde çalışmalarını sürdüren, Nes Korosu solisti, fotoğrafçılığa gönül veren yani deyim yerindeyse on parmağında on marifet olan Emel Benbasat’ı yakından tanıyalım.

Dora NİYEGO Toplum
15 Temmuz 2020 Çarşamba

Okurlarımız için kendinizi tanıtır mısınız?

Sefarad bir ailenin kızı olarak İstanbul’da dünyaya geldim. Babam Edirneli olduğu için sanırım, bir İstanbul aşığı olmama rağmen, Edirne kendimi ait hissettiğim özel bir şehir benim için. Eğitim hayatıma Musevi 1. Karma Ana ve İlkokulunda başladım. Beyoğlu Özel Musevi Lisesinin Ulus’a taşınmadan önceki son mezunlarındanım. Liseden küçük yaşta mezun olmuş olmanın verdiği bir açlıkla olsa gerek, eğitim, sonraki yıllarda benim için önemli bir yere sahip oldu. Sosyoloji, turizm ve otel işletmeciliği, işletme, fotoğrafçılık ve kameramanlık, kültürel miras ve turizm bölümlerini bitirdim. Öğrenciliğe doyamayınca en son bu yıl Açık Öğretimin Felsefe Bölümüne yazıldım.

Fotoğraf çekiyorsunuz. Bunu profesyonel olarak mı yapıyorsunuz yoksa sadece bir hobi mi?

Hobi olarak başladığım fotoğraf maceramı eğitimle pekiştirdikten sonra, keyifli bir yolculuk haline getirdim. Karma sergilere katıldığım gibi, kişisel sergiler de açıyorum. Fotoğraf çekerken insan manzaralarını ve sokakları belgelemeyi, yaşanmış hikayelerin içinden geçmeyi ve gezdiğim yerlerin sosyo-kültürel yapılarını tanımayı ve bunları karelerime yansıtmayı seviyorum. Profesyonel iş hayatım çok yoğun bir şekilde devam ettiği için şimdilik sadece bir hobi olarak devam ettirebiliyorum fotoğrafçılığı. Yönetiminde olduğum Mozaik Fotoğraf ve Sinema Platformu ile değişik kültürleri fotoğraflayarak projeler hazırlıyoruz.

Osmanlı Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezinde uzun yıllar çalıştınız. Burada yaptıklarınızı ve gönüllü çalışmalarınızı anlatır mısınız?

Uzun yıllar Şalom Gazetesinde Gözlem Kitap’ın Müze Dükkan sorumlusu olarak çalıştım. Daha sonra Sefarad Kültürü Araştırma Merkezine geçerek Karen Gerson Şarhon ve Silvyo Ovadya ile çalışmaya başladım. DIDL (Uluslararası Judeo Espanyol Günü) dahil olmak üzere bir çok projede birlikte ilerledik. 

Merkeze gelen yabancılara Judeo Espanyol dili hakkında bilgiler verdiğimiz konferanslar düzenledik. Bu konferanslarda sadece dili değil Sefarad kültürünü de tanıtmayı amaç edindik. Sefarad mutfağı, Sefarad müzikleri, bu konferansların vazgeçilmez bir parçasıydı. Zira iş arkadaşım muhteşem renkli ve çok yönlü bir insan olan Karen Şarhon’du. Aylık olarak çıkartılan El Amaneser için makalelerin toplanması, dilin sürekliliği için kalıcı materyal üretmek amacıyla basılan kitaplar, çıkartılan müzik CD’leri ve daha birçok çalışma ile bu dilin yaşaması için elimizden geleni yaptık ve halen gönüllü olarak çalıştığım dernekte buna devam etmekteyiz. Son iki senedir gençler Judeo Espanyol öğrensin, bu dil daha çok insana yayılsın mantığı ile sosyal medyayı efektif bir şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Her güne bir kelime ile yola çıktık ve bunu Ladino dersleri ve cümleler takip etti. Kurduğumuz WhatsApp gruplarında da birçok kişiye bu hazırladığımız materyallerin ulaşmasını sağladık. 

Bu işlere gönül veren sınırlı sayıdaki gencin grubun içinde olmasının haklı gururuyla çok daha güzel şeyler yapacağımıza inanıyorum.

Bu dilin sürdürülebilirliği konusunda ne düşünüyorsunuz?

Birçok insanın aksine, ben Judeo Espanyol dilini kaybolan diller arasında görmüyorum. Cervantes’te ve Granada’da aldığım İspanyolca eğitimlerim sırasında çocukluğumda evde konuşulan Judeo Espanyol’un aslında modern İspanyolcadan hiç de farklı olmadığını gördüm. Bu nedenle de dernekte yapılan her çalışma benim için çok daha büyük bir önem kazandı. Dillerin yaşayan organizmalar olduğunu düşünürsek, eklenen kelimelerin etkileşimlerin ve çağrışımların her dil ve kültürde olduğundan yola çıkarak, aslında Judeo Espanyol’un da göç ettiği ülkelerden etkileşimlerle özünde İspanyolca’yı barındırdığını ve bugüne dek korunmuş olan bu dilin devamlılığının mümkün olduğuna inanmaktayım.

Judeo Espanyol şarkılar söyleyen Nes Sefarad Hanımlar Korosunun bir üyesisiniz. Koroyu etraflıca okuyuculara tanıtır mısınız?

2005 yılında İzzet Bana’nın şefliğinde kurulmuş olan Nes Sefarad Şarkılar Korosu önceleri Estreyikas d'Estambol üyelerinin anne babalarından oluşmuştu. 2017 yılında DIDL çalışmaları için toplandığımız bir süreçte ara vermiş olan koronun yeniden canlandırılması fikri Dora Niyego’dan geldi. İzzet Bana “Haydi deneyelim” dedi ve bizleri bir araya getirdi. Önceleri çok amatörce başladığımız yolculuğumuzda küçük bir gruptuk. Sonra İzzet Bana’nın grubu geliştirmek için verdiği üstün çabalarıyla, yolumuz hocamız Nazım Kerkez ile kesişti. İki senedir Nazım Hoca’dan aldığımız eğitim sayesinde çok sesli bir koro olma yönünde ilerliyoruz. Koro olarak zaman zaman küçük konserler vermekteyiz. Sansev Müzik Festivaline katıldık. Pandemi nedeniyle ara verdiğimiz süreçte dahi, şefimizin destekleriyle üretime kendi evlerimizden yaptığımız kayıt çekimlerle devam ettik. Haftada bir gün yaptığımız çalışmalar ile çok keyifli bir dostluk kurduğumuz tüm koristler Şefimiz İzzet Bana  ve Hocamız Nazım Kerkez ile güzel başarılara imza atmak istiyoruz. Koromuzun en büyük özelliği, tabii ki şarkıların Judeo Espanyol dilinde olması. Koronun en genç üyesi olarak, bu yönüyle de, dile ve Sefarad kültürüne hizmet eden bir oluşumun içinde olmaktan mutluyum.

500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinde yönetim kurulundasınız ve projelerinde de yer alıyorsunuz. Müzede yapılan faaliyetler ve ilerde yapılması düşünülen yeniliklerden bahseder misiniz?

Daha önce de söylediğim gibi 2002 yılında Gözlem Kitap’ın Müze Dükkan sorumlusu olarak işe başladığımda, Müze ile aramda güçlü bir bağ oluşmuştu. O zamanlar, Müze Zülfaris Sinagogunun içindeydi. İnanılmaz bir tarihi yapıydı ve gelen bütün ziyaretçilerin hayran kalarak ayrıldığı bir binaydı. Ancak, eski ve tarihi bir yapı olmasının getirmiş olduğu yüksek masraflar ve bazı güvenlik sebepleriyle binanın bugünkü yeri Neve Şalom Sinagogu Vakfına taşınmasına karar verildi. O dönem, 500. Yıl Vakfının başkanı da olan Moris Levi ile birlikte bir eğitim programında çalışmaktaydım. Kendisi beni arayarak Ressam ve Şair Habib Gerez’in evini 500. Yıl Vakfına bağışladığını, Gerez’in hayatını, eserlerini ve yaşadığı evi müze haline getirmek amacıyla bir çalışma yapmak istediklerini söyleyerek bunu yapıp yapamayacağımı sordu. Benim için çok ilginçti çünkü bütün çocukluğum böyle hikayeler biriktirmekle geçmişti. Hemen kabul ettim. Haftada bir gün Habib Gerez’i ziyaret ederek, onun yaşam hikayesini dinledim, notlar tuttum, eserleri ve dönemleri hakkında bilgi edindim, ve geniş fotoğraf arşivini dijitale geçirdim. Hayata farklı bir pencereden bakmamı sağlaması ve sanata olan sevgisi ile aramızda oluşan bağ sayesinde, Habib Gerez artık ailemden biri gibi oldu. Habib Gerez Sanat Evinin 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi bünyesinde ziyarete açılması hâlâ Müze gündeminde olan planlardan biri.

Müze’nin taşınma ve yenilenme süreci de bu döneme denk geldi. Bir proje ekibi kurulması gerekiyordu. Moris Levi ile birlikte kurduğumuz yeni yönetim kadrosunda yer aldım ve Müze’nin taşınma projesinde ekibin bir parçası oldum. 500. Yıl Vakfının kurucularından ve eski başkanlarından Naim A. Güleryüz’ün, yıllarca en iyi dinleyicilerinden biri olarak edindiğimiz bilgiler, onun ve daha birçok insanın destekleri ile küçük bir kadroyla, 2015 yılının ikinci yarısında çalışmalara başladık. Nisya Allovi’nin küratörlüğünde, Şeyla Arditti ve benim koordinasyon ekibinde çalışmamızla, bazı geceler Müze’de sabahlamak pahasına, Ocak 2016’da taşınma sürecini tamamladık. Hâlâ yönetim kurulundaki görevime devam etmekte, aynı zamanda Müze’deki sergi ve projelerde yer almaktayım. Ekim ayında sonlanacak olan arşiv çalışmalarının dijitalleştirilmesi projesinde, koordinatörlük görevini yürütüyorum. Müze’nin arşiv bölümünün gelişmesi ve düzenlenmesinde Çiğdem Bozoğlu ile birlikte çalışıyoruz. Hahambaşılık binasındaki arşiv bölümünün de sorumlusu olduğum için, 500. Yıl Vakfı Başkanı Silvyo Ovadya’nın da desteği ile oradaki kütüphane ve dini objelerin tadilatı, renove edilmesi konularında ve hahambaşılık arşivlerinin de dijitalleştirilmesinde çalışmalar yürütmekteyiz. 

Bugünlerde Müze’de, Hırant Dink Vakfından aldığımız bir fon ile başlattığımız ‘Yahudi Geçmişimizin Bize Öğrettikleri’ sözlü tarih projesini hazırlıyoruz. Kentsel bellek oluşturmak amacıyla yapılmakta olan proje, Müze Müdiresi Nisya Allovi ve benim koordinatörlüğümüzde yürümekte. Yahudi yaşamının olduğu eski semtler üzerine yapılan bu röportajlarda, kişilerle görüşmeler yapılıyor, sesli ve görüntülü kayıtlar alınıyor, o dönemlere ait fotoğraflar, yüksek çözünürlükte taranmak kaydıyla müze arşivine ekleniyor. 18 aylık bir çalışmayı kapsayan bu projenin sonunda, bir belgesel film, kitap ve gezici bir sergi hedeflenmekte. Amacımız, geçmiş ile gelecek arasında bir bağ kurmak, Türkiye’deki Yahudi yaşamına ve çok kültürlülüğe dair bir farkındalık oluşturmak.

Bunun yanı sıra, Müze’de yakın gelecekte yapmayı planladığımız ve küratörlüğünü üstlendiğim Halila Sergisi var. Pesah Agadalarından oluşan bir sergi yapılmasını hedefliyoruz. Ayrıca Anadolu’daki antik Yahudi yerleşimlerini anlatan zengin bir görselle gerçekleştirilecek özel bir proje, Mimar Çiğdem Bozoğlu ve Mimar Rubi Asa tarafından yürütülmekte.

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün