Shakespeare, Venedik Taciri ve antisemitizm

Shakespeare’in 1596-1599 yılları arasında kaleme aldığı ‘Venedik Taciri’ oyununun antisemit olup olmadığı yüzyıllardır üzerinde konuşulan konulardan biridir.

Bahar AKPINAR Perspektif Sesli Dinle
20 Mayıs 2020 Çarşamba

Çoğu zaman Shylock karakterinin içinde bulunduğu durum, oyun içinde aldığı tavırlar, replikleri kağıt üzerinden okunduğu kadarıyla anlamlandırılmaya çalışılır. Oysa dramaturglar olarak bir tiyatro eserini çözümlerken metinde verilenlerden çok daha fazlasına ihtiyaç duyarız.

Bahar Akpınar

 

Bir tiyatro oyununu çözümlemek, o oyunun yazarı, yazıldığı dönem hakkında detaylı bilgiye sahip olmayı gerekli kılar. Bu nedenle Venedik Taciri’ndeki antisemitizme bakmadan önce oyunun yazıldığı dönemi hatırlamak, Shakespeare’in bu oyunu yazarken nelerden esinlendiğinin peşine düşmek yerinde olacaktır.

Shakespeare, Venedik Taciri’ni Christopher Marlowe’un 1589-1590 yılları arasında yazdığı, Jew of Maltaya da tam adıyla The Famous Tragedy of the Rich Jew of Malta oyunundan esinlenerek yazmıştı. Bir öç alma tragedyası olan oyunda, Osmanlı Sultanı, Malta’dan vergi istemek üzere paşalarını adaya gönderir. Malta valisi bütün bu paranın Malta’da yaşayan Yahudilerce karşılanmasını emreder. Servetlerinin yarısını vermeyenlerin zorla Hıristiyan olacaklarını söyleyerek, reddedenlerin öldürüleceğini ilan eder. Yahudilerin büyük çoğunluğu parayı öderlerken Barabas adlı zengin bir Yahudi bu dayatmayı kabul etmez. Bu tercih onu feci bir yıkıma götürür. Marlowe’un Barabas’ı iki boyutlu bir karakterdir. Psikolojik derinliği yoktur. Kör bir hırs ve inatla hareket eder görünür. Marlowe, karakterine empati kurabileceğimiz sözler söyletmez. Bununla birlikte Marlowe, dönemdeki antisemit havayı ve seyircide olduğunu bildiği antisemit düşünceleri karşısına almaz, onları sorgulamaz. Dahası oyununu seyircideki bu düşünceleri köpürtecek biçimde kurgular. Karakterine verdiği Barabas ismi bu durumu anlamamızı sağlayan önemli bir göstergedir. Karakterini çarmıha gerilecekken onun yerine Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği hırsız Barrabas’ın adından bir harf çıkararak isimlendirmiştir. 

Shakespeare’e döndüğümüzde ise Venedik Taciri’nin Yahudi oyun kişisi Shylock karakterinin psikolojik boyutunun derinlemesine işlendiğini görürüz. Shylock antisemit bir dünyada yaşayan ve hemen her gün Yahudi düşmanlığından payını alan, yaşantısını buna göre şekillendirmek zorunda kalan bir karakterdir. Diğer oyun kişilerinin repliklerinden dönemin antisemit havası sezilir. Shylock en büyük mücevheri olan kızı bir Hıristiyan’a kaçan bir baba olarak yapmasına izin verilen az sayıda işlerden biri olan tefeciliği kuralına göre yaparak kendini hiçbir şekilde korumayan, aksine yok etmeye hevesli bir dünya düzeninde ayakta kalmaya çalışıyordur. Aksi, inatçı ve hırslı tavırlarının arkasında dönemin antisemit dünya gerçeği yatmaktadır. Yazıldığı dönem üzerinden değerlendirildiğinde Shylock, bir ya da iki nesil öncesi Avrupa’yı kasıp kavuran veba salgınından sorumlu tutuldukları için yakılan, sürülen, yok edilmeye çalışılan bir halkın temsilcidir. Söylediği repliklerin arkasında Ortaçağ antisemitizminin süregelen gölgesi yoğun biçimde hissedilir. Venedik Taciri Shakespeare’in ‘Problem Play’lerinden biridir. 19. yüzyılda ortaya çıkan bir dram türü olan ve baş oyun kişisinin oyunun yazıldığı çağın güncel problemlerinden biriyle mücadele ettiği bu türe Shakespeare’in birkaç oyunu da dahil edilmiştir. Oyundaki problem düğümü Shylock üzerinde atılmıştır: Acaba Shylock Hıristiyan kanına susamış hırslı bir Yahudi midir? Yoksa sürekli ve sistematik olarak yüzyıllardır düşmanlıkla boğuşan çilekeş bir kavmin acılarının somutlandığı bir birey midir? Bu yorumları yapmadan önce döneme gerçekliğine bakmak gereklidir. 

Yaşadıkları döneme bakıldığından ne Marlowe, ne de Shakespeare’in yaşamları boyunca bir Yahudi ile karşılaştıklarını düşünmek olası değildir. İngiltere’ye 1060’lı yıllarda Norman İstilası sırasında geldikleri varsayılan Yahudiler, 1219-1272 yılları arasında kılık kıyafet yönetmeliklerinden gettolarda yaşamaya kadar pek çok antisemit girişimlere maruz kalmış, 49 ayrı vergiye tabii tutulmuşlardı. I. Edward döneminde gelindiğinde ise iyice maddi batağa saplanan krallık gözünü Yahudi mallarına diker. Bunun sonucunda Haziran 1290’da Kral I. Edward tarafından çıkarılan bir kanunla İngiltere’deki Yahudiler tüm mallarına el konularak adadan sürülürler. Tarih kitapları Yahudilerin büyük çoğunluğunun bu kanuna karşı koymadan, herhangi bir olay çıkarmadan sessizce adayı terk ettiklerini yazar. Öte yandan Londra’da yaşayan az sayıdaki Yahudi din değiştirmeyi kabul ederek adadaki yaşantılarına devam ederler. Yine de mallarına el konulur. Bunun üzerine 1232 yılında III. Henry, Domus Conversorum adlı bir yasa çıkartarak din değiştiren Yahudilere ev ve cüzi bir yardım parası verilmesini emreder[1]. Paraları yüzünden İngiltere’den kovulan Yahudiler 17. yüzyılın ortalarında Cromwell tarafından yine paraları için geri çağrılır. Cromwell, Amsterdam’daki Yahudi bankerlerle görüşerek onları ticaret ve yatırım yapmak için adaya geri çağıracak, birtakım kolaylıklar sunacaktır. Marlowe ve Shakespeare’in yaşadıkları sürede İngiltere adasında Yahudi yoktur. Oyunların Venedik veya Malta’da geçmelerinin ardındaki nedenlerden biri budur. Her ikisi de halk arasında sözlü olarak aktarılan çoğu antisemit uydurma hikayeler üzerinden oyunlarını kurarlar. Marlowe satırlarını bu hikayelere inanan cepheden yazıp Barabas ile empati kurulabilecek bir zemin açmazken, Shakespeare insan ruhunun tüm dehlizlerine girebilen yazarlığı ile Shylock’un psikolojik boyutunu tasarlarken onu haksızlığa, kırıma uğratılmış Yahudi halkının bir bireyi olarak konumlar. Okuyucuya empati yapabileceği alanlar verir. Onu düşünmeye çağırır. Dahası yaşadığı adadan sessizce giden Yahudi halkından birine dram tarihinin en etkili satırlarıyla antisemit dünyayı karşısına alıp konuşma şansı verir. Hiç görmediği, hiç tanımadığı bir halkla empati kurar ve seyircinin de bunu yapmasını bekler. Şimdi bu yazının burasında bir kez daha yaptığı gibi.

Shylock: Beni aşağıladı. Yarım milyonumdan etti. Zararıma güldü, kazancımla alay etti. Halkımı hor gördü. İşlerimi köstekledi. Dostlarımı soğuttu, düşmanlarımı kızıştırdı. Neden yaptı bunları peki? Ben bir Yahudi’yim de ondan! Yahudi’nin gözü yok mu? Yahudi’nin elleri yok mu? Organları… Boyu posu… Duyuları, duyguları, heyecanı yok mu? Aynı yiyecekle beslenmiyor mu? Aynı silahla yaralanmıyor mu? Aynı hastalığa yakalanmıyor mu? Aynı yolla iyileşmiyor mu? Hıristiyanlarla aynı kışlarda üşüyüp, aynı yazlarda terliyoruz. Etimizi kesseniz kanamaz mı? Gıdıklasanız gülmez miyiz? Zehirleseniz, ölmez miyiz? Peki ya bize haksızlık ederseniz öcümüzü almaz mıyız? Her şeyde size benzediğimize göre bunda da benzeyeceğiz tabii…

-Perde -

Seslendiren: Bahar Akpınar


1 Sir Frederick Pollock ve Frederick William Maitland’ın The History of English Law before the Time of Edward I, (1898)

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün