İtalyan Sinagogunda PRİMO LEVİ Anlatıldı

Holokost kurtulanı Yahudi asıllı İtalyan yazar ve kimyager Primo Levi’nin doğumunun 100. yılı vesilesi ile Torino Primo Levi Araştırma Merkezi danışmanı Domenico Scarpa, 18 Aralık günü İtalyan Kültür Merkezi ve Torino Primo Levi işbirliği ile İtalyan Sinagogunda bir konferans gerçekleştirdi.

Sara KOHEN Toplum
25 Aralık 2019 Çarşamba

Domenico Scarpa, Ann Goldstein’ın küratörlüğünü yaptığı Complete Works adlı editoryal çalışmada görev aldı. İngiltere ve Amerika’da daha önceden Primo Levi’nin kişisel hikâyesine özen gösterilmeden yayınlanmış olan, ‘Bunlarda mı insan, Ateşkes, Periyodik Tablo’ adlı eserleri tekrardan tercüme edildiğinde danışmanlık görevinde bulundu. Scarpa ayrıca Primo Levi’nin İtalyancadan çevrilmemiş birçok eserini de farklı dillere çevirirken yardımcı oldu, kitapların İtalya’da yayımlanan tarihlerine göre kronolojik düzende yer almalarını sağladı. Çarşamba günü İtalyan Sinagogunda gerçekleşen konferansta Primo Levi’yi Domenico Scarpa’dan dinledik.

Primo Levi’ye göre Auschwitz’de, ilk şiddet eylemi kamptakilerin kendi aralarındaki iletişimine vurulan darbedir. Bu sebeple eserlerinin tamamını tüm toplumların anlayabileceği, dünyanın her yerinde iletişime geçebilmek için gerekli görülen bir dile, yani İngilizceye çevirtmişti. Primo Levi şöyle der: “Kim tercümanlık veya çevirmenlik mesleğini icra ediyorsa, övgüyü hak etmektedir. Çünkü bu işi hakkıyla yapan kişi, insanların ortak dillerini yitirmesine sebep olan Tevrat’taki Babil’in lanetini sonlandırmak için uğraşmaktadır adeta.”

Domenico Scarpa, İtalyan yazarın eserlerini yabancı bir dile tercüme ederken, orijinal yazıldığı dildeki duyguların çevrildiği lisanda da hissedilmesinin önemini vurgulamakta. Kısaca örneklemek gerekirse tercüme edilmiş kitaplarda çeviri düz manada değil sanki kitabının çevrildiği lisanda yazılmış gibi okuyucuya duygularını yansıtmalıdır.

Levi, ‘Boğulanlar ve Kurtulanlar’da toplama kampının gerçek tanıklarının boğulanlar yani ölenler olduklarını ifade eder çünkü sadece onlar, bu tecrübeyi en derin olarak yaşamak zorunda kalmışlardır. Yazar, yaşayan tanıkların hayatta kaldıkları için kısmi tanık oldukları başkaları adına konuştuklarını ifade eder. Bu sebeple tam çeviri, teori ve tecrübenin kolaylıkla gösterebildiği gibi çok zor nerede ise imkansız bir meseledir. Levi çevirilerle ilgili “Sabanı sürerken nasıl toprağa itina ile dokunuluyorsa, çeviri için okumak da böyledir. Özenli olmalı, kafa yormalı ve her kelimeyi sindirmelisin” demişti.

‘Bunlar da mı İnsan’ adlı kitabı İtalyancadan Almancaya çevrilirken Primo Levi, başlangıçta tercümenin gerçek duyguları hissettireceği konusunda büyük tereddüt yaşamış, zira Almanca, Auschwitz hatıralarında zalimliğin ve kötülüğün sembolü bir dil olarak yer almakta. Bu konuda çağdaş tercüman Heinz Reidt’la büyük bir titizlikle çalışmıştı. Amacı Almanlara kampta yaşananları en sadık ve saf hali ile anlatmak ve kamp komutanlarının konuştuğu dilin, üzerlerinde bıraktığı etkiyi vurgulamaktı. Bu, adeta Almanlara kendi dillerini yabancı bir dilmiş gibi hissettirerek gerçekleşmişti.  

 Levi, kitabında Auschwitz için bu satırları yazar: “Burası cehennem. Günümüzde cehennem böyle bir yer olmalı, büyük ve bomboş bir odadayız, artık ayakta duramayacak haldeyiz, bir yandan musluk damlıyor ama su içmek yasak, bizi kesin olarak korkunç bir şey bekliyor ve hiçbir şey olmuyor ve hiçbir şey olmamaya devam ediyor.”

20. yüzyılın en etkin yazar ve Holokost tanıklarından olan Primo Levi’yi bütün detayları ile anlatan, kitap çevirilerinde tercümenin ne kadar önemli olduğunun üstünde duran Domenico Scarpa’ya çok teşekkür ederiz.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün