Tomer Heymann ve ‘Seçilmiş Aileler’

Pera Film, İsrailli belgesel yapımcısı ve yönetmen Tomer Heymann’ın filmlerinden oluşan ‘Seçilmiş Aileler: Tomer Heymann’ başlıklı bir yelpaze sundu.

Elda SASUN Sanat
4 Aralık 2019 Çarşamba

Şubat ayında ilk kez tanışma fırsatı bulduğum Tomer Heymann, 1970 yılında İsrail’in ufak bir kasabası olan Kfar Yedidia’da doğdu. Heymann ilgisini çeken konularda, birçok ödüle layık görülen çok başarılı dizi ve filmlere imza atmış bir belgesel film yönetmeni. İnsanların yaşamındaki acıları, sevinçleri ve yüreğine dokunan olayları seyirciyle paylaşırken siz de adeta filmin içinde onlarla birlikte yaşıyor, nefes alıyorsunuz. “Konu seçmiyorum, konu bana geliyor” diyor Heymann. “Film öncesi plan yok, konu kendiliğinden gelişiyor.”

İsrail’in İstanbul Konsolosluğu Kültür İşler Bölümünün 20 Kasım’da düzenlediği film programının açılış kokteylinde, şubat ayında ilk kez Akbank Sanat’ta gösterilen Mr. Gaga filmi yer aldı. Dolu salonda büyük ilgi ile izlenen 2015 yapımı film çağdaş dansçı, koreograf ve 1990-2017 yılları arasında Batsheva Dans Grubunu idare eden ünlü sanat yönetmeni Ohad Naharin’in yaşam öyküsünü konu ediyor. Heymann çekerken defalarca düzenleyip edit etmiş filmi. Usta belgeselci, Naharin için duygularını şöyle ifade ediyor: “Ohad beni çok etkileyen bir sanatçı ve kişilik. Çalışmalarında her zaman net bir şekilde sosyal ve politik vicdani bir yön var, ancak danslarının politik olması amaçlanmamış. Dünya onu tanısın istedim. Filmim, dansı sevmeyenlere de hitap etsin istedim. Naharin’in özündeki adalet ve barış duygularını, insan haklarına olan saygısını, İsrail’in bir başka boyutunu, gerçek dediklerimizim ötesini yansıtmak istedim.”

Tomer, İstanbul’a kalabalık bir ekip ve beş yaşındaki ikizleri ile geldi. Kendisi ve ailesi ile hem sohbet etme, hem gezmek fırsatını buldum. Bu vesile ile de merak ettiğim birçok konuyu sordum.

Elda Sasun ve Tomer Heyman

λ Belgesel film yönetmeni olmak nereden aklına geldi?

Sinemayı her zaman çok sevdim. İki yıl sinema eğitimi aldıktan sonra bu zevkimi mesleğe dönüştürdüm. Film çekerken sonuçlarını pek düşünerek çekmem. Kamera evimize ilk kez babam ile girdi. Babam kamera iyi kullanırdı; kendisi artistik verileri de olan bir insan. Annem ve babam Holokost’u görmüş insanların çocukları, İsrail’e yerleştiklerinde kendi çocuklarının fotoğraflarını çekmeyi sevdiler.

λ İlk filmin 2001 yıl yapımı, ‘It Kinda Scares Me’… Sorunlu ya da suç eğilimli gençlerle ilgili, inanılmaz bir çalışma yapmışsın…

Bu filmde hem yönetmen, hem de oyuncu koçuydum. Bu çocukların içlerindeki acıyı, yaşadıkları zorlukları ve onların dünyasındaki olayları ele alarak bazı önyargıları yıkıp değişimlerini sağlamaya çalıştık. Bu çocuklara çok emek ve sevgi verdim. Filme konu olan oyunu hazırlamak için verdiğimiz zamanda, çocuklara ve oyuna olan ilgim sayesinde onların kalbini kazanmayı başardık.

λ Bu kez, film etkinliğinin açılışı için İstanbul’a ailenle geldin, ilk akşam onları bizle de tanıştırdın. Bu özel durumu okurumuzla paylaşır mısın?

Beş yaşındaki ikizlerimin anneanneleri Klara aslen İzmir doğumlu, rahmetli eşi de Söke’den İsrail’e gelmiş. Bu yolculuğu onlarla birlikte yapmak istedim. Böylece çocuklarım, onların anneleri ve anneanneleri de bana katıldı. Klara ilk kez İstanbul’a geldi ve onu gelen davetlilere tanıtmak bana mutluluk verdi. Ayrıca bu şehri ve insanlarını çok sevdim.

λ İsrail’deki kibbutztan atıldıktan sonra Londra’daki Gey Erkekler Korosunun bir üyesi olarak yaşayan, 21 yaşındaki HIV virüsünü taşıyan eşcinsel  Saar Maoz’un, 19 yıl sonra ailesiyle yeniden bir bağ kurmak istediğinde düştüğü ikilemleri içtenlikle anlatan filmin  ‘Şimdi Kim Beni Sevecek’, beni ve tüm seyredenleri çok duygulandırdı. Filmde, Yahudi Ortodoks bir aile çocuğu olan Saar ile tamamen farklı bir yaşam sürdüren ailesini işliyorsun. Saar Maoz sayesinde aslında çok mesaj vermişsin. Doğru anladıysam bu filmde en çok vurgulamak istediğin, insanın yaşam yolunda kendini kabul ettirme çabasında ailenin önemi, desteği. Kabul edilebilmek ve tabii ki kendini de olduğun gibi kabul etmek, koşulsuz sevgi kavramı…

Aynen öyle, çok doğru. İsrail’de yaşayan farklı dünyaları sunarken bu verilerle de sınırları aşmaya çalışıyorum. İsrail çelişkili kültürlerle dolu bir ülke; filmlerimde ülkenin değişik renklerini yansıtmaya çalışıyorum. Belgesellerimde saklamadan paylaştığım gey olmamı, eşcinsellik sorunlarını, din, aile ve ülke sorunlarını tüm hakikatleriyle sunmaya çalışıyorum. Kamera sayesinde her konuyu sorma fırsatı buluyorum. Film çekilirken insanların yıllara dayalı değişimlerini, duygularını çekiyoruz. Kendilerini hatta kendimi, aynaya bakar gibi yansımalarımızı gösteriyorum. Filmde yer alanların duygu ve düşüncelerini perdeye aktararak kendileriyle yüzleşmelerine tanık oluyoruz.  Mesela Mr. Gaga’ya konu olan Ohad Naharin,  çekimi sekiz sene süren filmi bu kadar yıl sonra görünce: “Bu bir film değil, bu benim hayatım” dedi. Bazen bir sahne ve o sahnede kullanılan kelimeler, yer alan duygular, insanların sonraki kararlarını, hayatlarını değiştirebiliyor.

 

BELGESEL FİLM YAPARKEN EN ÖNEMLİ ŞEY NEDİR?

Belgesel film yapmak için en zor anlarda bile, orada, kamera ile durabilmek, o anda kalabilmek önemlidir. Ne olursa olsun kamera  o anı yansıtmalı, sessizlik olsa dahi.

Tomer Heymann, geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde pek çok belgesel film ve dizi yönetti. İlk filmi ‘Bu Beni Biraz Korkutuyor’ dâhil olmak üzere dünyanın dört bir yanında gösterilen yapıtları, saygın film festivallerinde ödüller kazandı ve Heymann’ı İsrail’in önde gelen belgesel film yönetmenlerinden biri haline getirdi. Ülkedeki sinema okullarında ders veren Heymann, halen devam eden birçok projeyle ilgileniyor.

‘Seçilmiş Aileler’ seçkisi, yönetmenin altı filmine odaklanıyor. Bunlar, içinde doğup büyüdüğümüz aile kavramını, seçtiğimiz aileler ile bir arada olmaktan doğan duyguları, dürüst ve hassas bir yaklaşımla ele alan belgesellerden oluşuyor.

Bir oyunculuk koçunu ve eğittiği ‘suçlu’ çocukları odağına alırken, toplumsal cinsiyeti ve birbirini anlayabilmenin gücüne odaklanan belgesel ‘Bu Beni Biraz Korkutuyor’; değişen küresel göç modellerini ve genişleyen aile kavramını İsrail’de yasadışı olarak yaşayan Filipinli trans-seks işçilerinin bakış açısıyla işleyen ‘Kâğıt Bebekler’; Heymann’ın Andreas Merk’le tanışması üzerinden ilerleyen, kökler ve aşk üzerine samimi bir portre çizen ‘Sevgilimi Ben Vurdum’; aile, kayıp ve evsizliğin zihin haritalarını birleştiren dokunaklı film ‘Taçsız Kraliçe ’; çekimleri sekiz yıl süren, prova çekimleriyle şimdiye kadar hiç yayınlanmamış geniş bir arşiv seçkisini ve nefes kesen dans sekanslarını harmanlayan ‘Mr. Gaga’  ve son olarak, iki farklı dünyada yolunu bulmaya çalışırken aynı zamanda gerçek benliğini korumak için çabalayan Saar Maoz’un yolculuğunu aktaran ‘Şimdi Kim Sevecek Beni? ‘ filmleri bu program dâhilinde seyirci ile buluştu.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün