FADO’NUN DİVASI CRISTINA BRANCO: “Kendime karşı dürüst olmak benim mantram!”

Fado ile yaşayan, Fado ile nefes alan Portekizli sanatçı Cristina Branco, 20 Ekim’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda İstanbullu hayranlarıyla buluşuyor.

Sanat
8 Ekim 2019 Salı

Işıl Gerek

 

Ünlü Hollandalı şair Slauerhoff ve Shakespeare’in birçok şiirini Fado ile bir araya getiren Christina Branco, Fado’dan çoğunlukla beklenen acı, hasret ve çaresizlik şarkıları yerine hayattan keyif alan şarkılara imza atıyor.

Son yıllarda Portekiz müziğinde daha çağdaş tınılara yönelen Cristina Branco, 2016 yılında Menina, 2018 yılında Branco albümlerini müzikseverlerle buluşturdu. 

Yakın zamandaki en büyük heyecanlarından biri de yazmak olan sanatçı, alkali beslenme üzerine ‘Road Cook’ isimli bir de kitap yayımladı.

Sanatçıyla İstanbul’da vereceği konser öncesinde söyleştik.

Biraz geçmişe dönecek olursak müziğe dair hatırladığınız ilk anılar neler?

Var olduğumun farkına varmadan önce, müziğin hayatımda olduğuna inanıyorum. Her zaman şarkı söylerdim, en eski anılarım da yine o anlara dair. Büyükbabamların evindeki bahçe avlusunu sahne gibi kullanırdım. Saplı bir süpürgeyi mikrofon yapardım ve kendi uydurduğum dillerde saatlerce ‘performans’ sergilerdim.

Nasıl bir çocukluktu sizinkisi?

Güzel bir çocukluktu; büyükbabam ve büyükannemle geçti. Kırsal bir bölgedeydik, özgürce oynar, ağaçların arasında zıplardım. Tarlalara meyve toplamaya giderdik. Telefon, internet yoktu, stres de bizim için yabancısı olduğumuz, denizaşırı bir sözcüktü. O zaman bu hallerimizi hiçbir şeyin değiştiremeyeceğini ve sonsuza kadar genç kalacağımı düşünürdüm.

Peki, Fado’ya olan tutkunuz nasıl başladı?

Büyükbabam Amalia Rodrigues’in ‘Rara e Inédita’ LP’sini aldığında! O albümde Rodrigues, Fado ya da o gelenekten şarkılar söylemiyordu ama sesi ve sesinin gücü merakımı çok cezbetmişti. Öyle ki, takıntı haline getirip tüm albümlerini almıştım. Böylece Fado ile tanışmış oldum. O gün bugündür bana en çok ilham veren Amalia’dır. Onun ardından yeni şeyler öğrenmek için zaman zaman eski sanatçılara dönüp bakmışımdır ama Amalia benzersizdir!

Fado’ya çok daha modern ve alışılmışın dışında bir yorum katıyorsunuz. Menina ve Branco albümleriniz de bu yaklaşımınızı yansıtıyor. Bu iki albümün tarzını ve sound’unu nasıl anlatırsınız?

Bu iki albüm benim şimdiye kadar yaptığım işlerin 4.0 sürümü diyebiliriz! Ve elbette dahası da var. Bu iki albümle beraber değişik ve daha genç yazarlar keşfettim, bu da müziğe daha farklı yaklaşmamı sağladı. Daha rahat, gerçekliğe daha yakın, daha normal bir yaklaşım… Hatta yeni bir ‘normal’ keşfettim. Her ne kadar hâlihazırda orada olsalar da benim için her şey yeniydi. Meğer keşfetmemişim. Bu insanlar gözlerimi ve kulaklarımı açtılar. Orijinalliğe, yeni ve taze şeylere duyduğum merak ve ilgi bu iki albümle maksimuma ulaştı!

Peki, sizin için sahnede olmanın en güzel yanı ne?

Dünyanın en saf heyecanı. Hayata, kendime ve diğer insanlara karşı tamamen dürüst olduğum an. Müzik beni her gün kurtarıyor, o denli yalın…

Müziğe ve hayata dair esin kaynaklarınız neler? Nelerden beslenirsiniz?

Müziğin hayata çok yakın olduğunu düşünüyorum, şarkı söylediğimde her ikisini de birbiriyle bağdaştırıyorum. Bu yorum gücümü arttırıyor ve şarkılarıma güç katıyor. Kendime karşı dürüst olmak benim mantram!

İdolleriniz kimler? Kimleri beğenirsiniz?

Amalia Rodrigues, Billie Holiday, Elis Regina, Joni Mitchell, Nick Cave, Beatles, Chico Buarque, Caetano Veloso, daha pek çok isim sayabilirim.

Günlük hayatınızda neler dinliyorsunuz?

Şu sıralar caz dinliyorum ve yeni Brezilya şarkıları...

Şiire özel bir ilginiz olduğunu biliyorum, hatta size ‘şairlerin sesi’ diyorlar. En sevdiğiniz şairler kimler?

Çok fazla olduğu için söylemem zor ama Fernando Pessoa listemin başındadır.

Road Cook’ isimli bir kitap yazdınız, bir alkali beslenme kitabı. Bu konuda bir kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Alkali beslenme ile nasıl tanıştınız?

Yıllar boyunca maruz kaldığım alerjiler ve vokal rahatsızlıklar sonucu yaşadığım kötü tecrübeler beni sağlıklı beslenmeye yönlendirdi. Aslında ışığı yakan doktorumdu. Ses tellerini korumak için suyun alkali olmalı demişti. Sudan yola çıkarak besinlerin de bir ph çizelgesi olduğunu ve her ürünün asidikten alkaliye geniş bir skalada konumlandırıldığını öğrendim.

Son olarak, İstanbul’a konser vermek için daha önce birkaç defa geldiniz.  Aklınızda neler kaldı? İzlenimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?  

İstanbul’a çok güçlü bir tutku duyuyorum. Birçok kültürün kesişim noktası olması dolayısıyla çok zengin ve etkileyici. Boğaz ve kıyısı boyunca önüne serilen tüm şehir, sema dansının ve tasavvuf şiirinin gizemli, yüce hali beni çok etkiliyor. Ara Güler’in kafesinde çok keyifli zaman geçirdiğimi anımsıyorum. Deniz kenarında yemek yemiştim, Kapalıçarşı’da, Mısır Çarşısının keskin baharat kokusunda ve renklerinde kaybolmuştum. Herhangi bir yere oturup insanları günlük telaşları içinde izlemekten çok zevk alıyorum. Kültürünüzden doğan muazzam bir enerji var ve etkisi bugün dahi sürüyor. Tekrar geleceğim için çok mutluyum, konseri sabırsızlıkla bekliyorum.

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün