1900’lerin Başında Berlin’de Çocukluk

“Çocukluğumda eski ve yeni Batı’nın tutsağıydım…” Walter Benjamin

Dünya
6 Mart 2019 Çarşamba

Deniz Saygı


Alman Edebiyatının önde gelen eleştirmenleri, kültür tarihçileri ve düşünürleri arasında yer alan, Berlin doğumlu Yahudi Yazar Walter Benjamin (1892 – 1940)’in ‘Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin’de Çocukluk’ (Berliner Kindheit um Neunzehnhundert) eseri, Tevfik Turan tarafından Almancadan Türkçeye çevrildi. Benjamin’in çocukluk hatırları üzerine kurulu olan bu eser, Alman Filozof Rolf Tiedemann’ın kaleme almış olduğu ‘Sonsöz’ kısmı ile birlikte otuz bir kısa bölümden oluşur.

Hayatı boyunca genelde deneme türünde eserler kaleme alan Walter Benjamin’in bu eserinin ilk defa kitap olarak yayımlanması, yazarın 27 Eylül 1940 tarihinde yaşamını sonlandırmasından on yıl sonrasına denk gelmekte. Frankfurt Okulu temsilcilerinden Theodor Adorno sayesinde bu kitap yayıma hazırlandı. Peter Suhrkamp’in sahip olduğu yayınevinin 1950 yılında basmış olduğu ilk eserlerden biri olan Walter Benjamin’in anı türündeki bu kitabı, 1962’de ‘Bibliothek Suhrkamp’ dizisine alındıktan sonra, onun en başarılı kitaplarından biri konumuna geldi.

“Benzerlikleri keşfetme yeteneği zaten o eski, benzeme ve benzer davranma zorunun zayıf bir kalıntısından başka bir şey değildir.” (Sf.9)

Kitap, ‘Mummerehlen’ bölümü ile başlar. Walter Benjamin’in de belirtmiş olduğu üzere eski bir çocuk tekerlemesinde ‘Muhme Rehlen’ ismi anılmaktadır. Lakin, ‘teyze’ anlamına gelen ‘Muhme’, uzun süredir kullanılmayan bir sözcük olduğu için bu kelime o zaman küçük yaşlarda olan Walter’a hiçbir şey ifade etmemektedir. Böylelikle bu ‘yaratık’, Benjamin için adı ‘Mummerehlen’ olan bir hayalete dönüşür. Bu bölümde değindiği üzere Walter Benjamin, kelimeleri ‘bozmasının’ sebebini hayata tutunabilmek için yapması gereken bir gereklilik olarak görmektedir. Artık, “Vakit geçmeden, aslında birer bulut olan kelimelere bürünüp kılık değiştirmeyi öğrenmiştir.”

“Bir şehirde yolunu bulamamak pek bir şey ifade etmez. Bir şehirde, ormanda kaybolur gibi kaybolmak ise eğitim ister.” (Sf.12)

Kitabın Mummerehlen bölümünü ‘Tiergarten’ bölümü takip eder. Hayvanat bahçesi anlamına gelen Tiergarten, Berlin’in merkezinde yer alan ve içinde bir hayvanat bahçesi de bulunan büyük bir parkın bulunduğu semtin ismidir. Bu bölümde bahsettiği ‘kaybolma sanatı’nı geç öğrendiğini belirten Benjamin, bu sanatın onun kişiliğinde bıraktığı ilk izlerin, defterlerindeki ‘rüyaları’ birer ‘gerçeğe’ çevirdiğini anlatır.

“Herkesin, bir dileğini yerine getirecek olan perisi vardır. Ne ki, pek az kimse tuttuğu dileği hatırlayabilir; bu yüzden, pek az insan daha sonraları kendi hayatında o dileğin gerçekleştiğini fark eder.” (Sf.32)

‘Kış Sabahı’ bölümünde belirttiği üzere Benjamin, ‘gerçekleşen’ dileğinin bilincindedir ve masallardaki çocukların dileklerinden daha akıllıca olduğunu söyleyecek de değildir. Benjamin’in dileği onun için dünyasında, kış sabahları gün ağarınca, saat altı buçukta yatağına yaklaşan ve dadısının gölgesini tavana vurduran lambayla oluşmuştur: Doyasıya uyuyabilmek. Binlerce kez dilediği bu dileğinin gerçekleşmesinin daimi bir uğraş gerektirdiği hususundaki umudunun her defasında boş olduğunu anlamasında saklandığını görene kadar epeyce uzun bir süre de geride kalmıştır, çocukluğuna dair…

“Ne olursa olsun – herkes için, başkalarında olduğundan daha sürekli alışkanlıklar oluşturan şeyler vardır. Varlığını belirlemekte katkısı olacak yetenekler bu alışkanlıklara dayanarak biçim alır.” (Sf.61)

“Unutulmuşu bir daha asla tamamen geri getiremeyiz. Belki böylesi iyidir. Yoksa, onu yeniden elde etmenin şoku o kadar yıkıcı olurdu ki, hasretimizi anlama işini anında bırakmamız gerekirdi” satırlarını ‘Okuma Sandığı’ bölümünde betimleyen Walter Benjamin’e göre unutulan olguların, olayların veya kişilerin tamamıyla aynı kalmaması ile birlikte - gerçek anlamda - ‘hasret’ duygusu hissedilmektedir. Çünkü “unutulan şeyler içimize ne kadar gömülmüşse, o kadar iyi anlarız hasreti.” Unutulmuşu daha derin ve vaatkâr kılan özelliği aslında onun artık ‘erişilemez’ olduğudur. Unutulan her ne ise kaybolmuş tüm alışkanlıkların izinden başka bir şey değildir aslında…

“Tarih yazmak demek, yılları belirten sayılara fizyonomilerini vermek demektir.” (Sf.100)

Walter Benjamin’in 1940’ta Paris’ten kaçmadan sakladığı ve o tarihten itibaren kayıp sayılan çocukluğuna dair anı mahiyetindeki daktilo nüshaları, 1981 yılına gelindiğinde Paris’teki Milli Kütüphane’de bulundu. Bulunan nüshalar, 1987’de yayımlanan ‘Toplu Yazılar’ kapsamında ek bir cilt olarak basıldı. Bu metin, Walter Benjamin’in kitabını önceki basımlardan tanıdığını sanan okuru, esasen başka bir bakış açısıyla yeniden ‘algılamak’ durumunda bırakmıştır.

“Bunun kitap olarak yayımlandığı görme ümidi yok denecek kadar az…” (Sf.105)

Rolf Tiedemann’ın Sonsöz’de belirtmiş olduğu üzere, bu kitabı oluşturan daktilo nüshalarında ve 1933 Şubatı sonunda kaleme aldığı mektupta da hissedildiği üzere Walter Benjamin, yaklaşmakta olan tehlikenin ve onu bekleyen ‘kader’in daima bilincinde olmuştu. Benjamin, Vichy Hükümeti’nin antisemit politikalarının oluşturduğu endişe ve tehlike nedeniyle, 1940 yılında İspanya’nın Katalonya Özerk Bölgesindeki Gerona iline bağlı Port-Bou kentine kaçıp burada polis tarafından Gestapo’ya teslim edileceğini öğrenmesi üzerine hayatına son vermişti.


Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün