II. Abdülhamit ve Osmanlı Yahudileri - Selânik Mebusu Emanuel Karasu

“Kendine yüksek mevkiler arama, onur peşinde koşma, öğrenmekte ve tatbik etmekte olduğun Mitsva’lardan (farzlardan) çok daha fazlasını uygulamaya çalış; kralların masasında oturmaya özen gösterme…” (Mişna, 6/ 5)

Yusuf BESALEL Perspektif
3 Ekim 2018 Çarşamba

Türk hukukçu ve siyasetçi Emanuel Karasu (Emanuel Carasso), 1862 yılında Selânik’te doğdu1. 1908’de Karasu, milletvekili seçilebilmek için 1908’de İspanyol tebalığını terk edip Osmanlı tebaasına geçti. Karasu, hakkında açılmış birçok dava nedeniyle de, Temmuz 1921’de uzun uğraşlardan sonra İtalyan tebaasına geçti2. Çeşitli mahkemeler tarafından açılmış davalarda müşteki olanlar arasında Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası, Maliye Nezareti, Deutsche Orient Bank, Konstantiniye Liman Şirketi ve Hikmet Paşa bulunuyordu. Bunlar hep malî alacaklılardı. Örneğin Hikmet Paşa, Karasu’nun, iki gemisini bir İtalyan denizcilik şirketine devretmek için gerekli menşe sertifikasının 15.246 Osmanlı Lirası tutarında komisyonunu devlete ödemediğinden dava açmıştı. Karasu ise, bu komisyonu ödememek için uzun yazışmalar sonucunda İtalyan vatandaşlığına geçmiş fakat komisyonu da ödemişti.

Bu olumsuzlukların haricinde Karasu ayrıca Yahudi olması nedeniyle de zaman zaman Siyonist olmakla itham edildi. Osmanlı’nın Yahudi mebuslarından olan Emanuel Karasu, 16 Mayıs 1911 tarihli Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi’ne göre “Siyonizm’i bilmiyorum” demişti. İsmail Hakkı Bey, Almanya’dan borç alma konusunda mecliste Filistin’de Siyonist yerleşimini arzu eden bir cemiyetin amacına kavuşmak için Osmanlı’yı borçlandırmak istediğini gündeme getirince, yine tutanaklara göre Karasu’nun bu tezi çürüttüğü anlaşılır: “Bundan üç sene evvel bazı Musevilerin arz-ı Filistin’de değil, bulunabilecek sair yerlerde iskân edilmesi imkânını düşünmek için bir komisyon teşekkül etmişti. Dedik ki, dışarıdan girecek ecnebi Yahudiler, beş sene temekkün etmedikçe, tebaa-i âliyeden olmayı arzu etse dahi, yine tebaa-ı ecnebiyeden çıkmamış olacaktır… İşte bu sureti teklif edenler, Yahudi muhabirinin iskân ve kabulüne muvafakat etmeyenler biziz!3

SİYONİST MİYDİ?

Jön Türk İhtilâlinden sonra Siyonist organizasyonunun aktif bir üyesi olan Nossig, İttihat ve Terakki yönetiminden gördüğü hoşgörü ile Aralık 1915’te Ottoman Israélite Union’u kurmuştu. Ancak Saray, bunu Alman siyasetinin bir uzantısı olarak gördüğünden, Nossig’e onay vermemiş, Karasu Nossig’in uğraşılarından rahatsız olmuş ve dahil olduğu bu birlikten çekilmişti4. Daha sonraki benzeri organizasyonlarda, Karasu bunların hepsinin Osmanlı hükümranlığı altında bir Yahudi merkezinin oluşturulması üzerine teksif edilmesi kanaatine vararak, Yahudi milliyetçi duyguları açısından ve bir Türk vatansever olarak Türkiye’ye bunun çok faydalı olacağını hükümetine iletmişti5.

Karasu’nun Siyonist olduğunu savunanların kullandığı malzemelerden biri de, Karasu’nun II. Abdülhamit’ten toprak talebinde bulunan heyette yer almış olduğu iddiasıdır. Emanuel Karasu ve onun gibi Yahudi olan milletvekillerinin bu husustaki çabaları, Siyonizm’e hizmet olarak algılandı. Lâkin bu durum Karasu’nun dış güçlerin çıkarları için çalışan birisi olduğu iddiasını doğrulamak için yeterli değildir. Zira Karasu, iddia edildiği gibi dış güçlerin emellerine âlet olsaydı, başka konularda da bu yönde hareket etmesi beklenirdi. Örneğin I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru işgal altına giren İstanbul’un, Amerikan mandası altına verilmesi söz konusuyken, aralarında Emanuel Karasu’nun da bulunduğu Yahudiler buna karşı çıktı. Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın araştırmasına göre, İstanbul’a gelen Amerikan heyetinin temsilcilerine diğer azınlıklar olumlu cevap vermiş fakat aralarında Hahambaşı Hayim Nahum, Emanuel Karasu, Aşkenaz Cemaati Başkanı Reisner ve Hukuk Profesörü Mişon Ventura’nın da bulunduğu Yahudi heyeti, teklife muhalif kalmıştı6.

Karasu’nun İttihat ve Terakki Cemiyeti için önemli olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bunun aksini de savunanlar olmuştur. Necmettin Alkan, Karasu hakkındaki bir makalesinde Bernard Lewis’in iddiasına göre Karasu’nun Jön Türk hareketi içinde önemsiz bir sima olduğunu belirtir fakat daha sonra İngiliz Sefiri Sir Gerard Lowthwer’in Hariciye Nâzırları Sir Edward Grey’e yazdığı mektupta Karasu’yu “cin fikirli Cemiyet’in Selânik şubesinin beyni” olarak anlattığını yazar7... Halbuki önemli simalardan Hüseyin Cahit’e göre ise Karasu, İttihat ve Terraki için “Meşrutiyet İdeali” için çalışmış bir mücahittir8.

Emanuel Karasu’nun bir Osmanlı Yahudi’si olarak ‘mason’, ‘Siyonist’ gibi sıfatlarla anılmasının dışında, onun tarihte ünlenmesinin asıl nedeni, Jön Türklerin II. Abdülhamit’e karşı mücadelesinin âdeta son aşaması olan Sultan’ın tahttan indirilme kararını kendisine bildiren heyetin üyesi olmasıdır. Heyet içinde değişik unsurlardan kişilerin bulunmasının, II. Abdülhamit’e yönelik muhalefetin genişliğine dair Sultan’a bir mesaj verme amacı olduğu düşünülebilir... Karasu’nun bu heyette yer almaktaki ısrarı, bu tarihi ana şahitlik etme isteğinden9 ve Abdülhamit dönemindeki tutuklanmalarının kendisinde bıraktığı olumsuz etkiden kaynaklandığı yorumu yapılabilir.

GAYRİMÜSLİMLERİN ASKERLİĞİ

Emanuel Karasu, gayrimüslim vatandaşların da tıpkı Müslüman vatandaşlar gibi askerlik yapmasından yana olmuştu. Karasu’nun teklifi sonucu meclis azınlıkların da askerlik yapması hususunda karar aldı10. Karasu’ya göre Meşrutiyet’in birinci şartı, bütün Osmanlı vatandaşlarının kanun karşısında eşit olmasıydı. Karasu, gayrimüslimlerin sadece nüfus kağıtlarında Osmanlı olmadıklarını, Osmanlı birliğine gönülden katıldıklarını ifade etmişti11. Karasu keza mecliste adalet konusunda da hassas bir tavır takınmış ve kötü halleri nedeniyle tanınanların işe girmesinin kesinlikle mümkün olamayacağını belirtmişti12. Ayrıca Karasu, yine Meclis-i Mebusan’da yaptığı bir konuşmasında, bir kişi hakkında kesin bir yargıya varmak istendiğinde, bu yargıya sebep olacak unsurların enine boyuna araştırılması gerektiğini vurgulamış, konu, Tenkisat Komisyonu’nda destek görmüştü13. Karasu, ekonomide tekelciliği benimsemediğini de vurgulamış; ayrıca bürokrasinin azaltılması kapsamında da, köylünün notere gitmeden işlerinin azaltılması açısından, banka senedindeki “resmî” ibaresinin kaldırılmasını sağlamıştı14.

Yahudi olmakla beraber, kiliselerin ve mekteplerin Eksarhlığa mı, yoksa Patrikhane’ye mi kalması hususunda yapılan tartışmada, meselenin iktisadî tarafı kadar sosyal yönünü de izah edebilecek düzeyde bilgi sahibi olan Karasu, toplumun genel eğilimlerini bildiğini kanıtlamıştı15. Nitekim Rum tehciri mevzuunda Türklerin ekonomik faaliyetlerinde Rumların boykot edilmesini Meclis’te savunan Emmanüelidi Efendi’ye, Selânik’ten beri Talât Paşa’nın ekonomi politikasına büyük etkide bulunan Emanuel Karasu itirazda bulunmuştu16. Karasu, 23 Temmuz 1908 borçlanması ile ilgili olarak da, özet olarak sadece günü kurtaracak bir iş olarak görülmediği takdirde düzenli bir borçlanmayı tasvip ettiğini belirtmişti17. Karasu, ayrıca mecliste gerginliği düşüren konuşmalarıyla da dikkat çekerdi. Örneğin meclisin 22 Temmuz 1912 tarihli oturumunda alevlenen bir tartışmanın akabinde Sait Paşa istifa etmiş ve Karasu, Hey’et-i Vükelâ’nın mahiyeti hakkında çıkan gerginliği, memleketin buhran içinde bulunduğunu vurgulayarak ve beyhude sorgulamaların zararını belirtmek suretiyle yatıştırmış ve müzakereler devam etmişti18. Keza Karasu, ülkenin uzak bir yöresi olan Basra’daki kargaşaya da sağduyulu bir tarzda yaklaşılması gerektiğini savunmuştu19.

Karasu, çok yönlü bir şahsiyetti, kendi tabiriyle anti-Siyonist’ti. İttihat ve Terakki Cemiyetinin koruyucusu, Talât Paşa’nın dostu ve Yahudi bir avukattı. I. Dünya Savaşı’nda Türkiye hükümetine yaptığı danışmanlık karşılığında kendisine Almanya’ya Türk malları ihraç etme lisansı verilince, büyük bir servet kazanmış ve eleştirilere maruz kalmıştı. Üstelik İttihat ve Terakki’ye de kişisel çıkarları için katıldığı yorumları yapılmıştı. Karasu, İttihat ve Terakki’de 1908, 1912, 1914 yıllarında üç kez hem İstanbul hem de Selânik’ten mebus seçildi. Karasu İttihat ve Terakki adına, cemiyet locasında barındırdı, Sultanahmet ve Olimpos meydanlarında konuşmalar yaptı. Fakat II. Abdülhamit’in hal’ kararını tebliğ eden heyetin içinde olması, kendisi hakkında olumsuz düşüncelere neden olmuştu. Karasu, bu etkinlikleri ile birden zenginleşmiş fakat iktidar değişince de malları müsadere edilmişti. Karası, birçok yararlı ve vatanperver siyasi etkinliğe katılmış, uluslararası Barış Konferansı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu temsil ederek “Commendatore” unvanını almıştı20.

Karasu, bu durumda Siyonist olmaktan uzak biriydi, diğer yandan oportünist yani fırsatçı kişiliğinin ağır bastığı söylenebilir. Vatanperverdi, yararlı olduğuna inandığı birçok siyasal faaliyete girmişti. Lâkin II. Abdülhamit’in hal’edilmesi olayına karışması, hatalı bir davranış olmuştu. Makalemizin başında Mişna’ya ait atasözünde de ima edildiği üzere21 devlet işlerine bir Yahudi olarak haddini aşacak düzeyde karıştı ve bu nedenle de, günümüze dek bir Yahudi’nin icraatı hakkında olumsuz bir imajın taşınmasına sebebiyet verdi.

Theodor Herzl’in Filistin ile ilgili olarak II. Abdülhamit’ten talebi konusuna dönecek olursak; Siyonizm’in kurucusu Herzl, iddia edilenlerin aksine, Osmanlı padişahından toprak değil yerleşim yeri istemiş ve bunun karşılığında da sınırsız kredi vaat etmişti. Osmanlı Arşivleri’nden ilk kez gün yüzüne çıkan resmî bir arşiv belgesine göre, 30 Nisan 1899 yılında bizzat Herzl tarafından II. Abdülhamit’e yazılan ve Hariciye Vekâleti müsteşarınca doğrudan padişaha ulaştırılan mektupta Herzl, Siyonizm’in çeşitli ülkelerde baskı altında olan çaresiz Yahudilere sürekli ve güvenilir bir mekân oluşturduğunu belirtmiştir ve “Padişah’ın onayı mümkün olursa, bu sığınağın Filistin’de vücuda gelmesini istiyoruz. Musevi muhacirler, bu zamana kadar hiçbir zaman kulluğa aykırı bir eylem ve hareketleri görülmeyen Musevi tebaası gibi Padişahın sadık tebaasından olacaklar ve... Bütün ülkenin zenginliğini arttıracaktır...” gibi görüşlere yer verdi. Herzl, mektubunun devamında sınırsız kredi de temin edeceklerini ve Londra’da Müstemirat-ı Musevviye adıyla bir banka kurduklarını da ilave etmişti. 19 Mayıs 1901’de Herzl’in Padişah’ın huzuruna çıkmaya nail olduğu fakat yerleşim izninin kabul edilmediği belgelerde yer almakta22.

Osmanlı’nın Filistin’i yitirmesi ile ilgili olarak, günümüzün medyasında ağırlıklı olarak adı geçen bu iki kişiye yüklenilmesi; tarihe yeterince ışık tutmayan, kolaycı ve ayrıca yüksek düzeydeki antisemitizmi de körükleyen bir tutumdur. Esasen daha önceki makalelerimizde23  “Osmanlı’nın Balfour”u başlığı altında, Talât Paşa döneminde dış politikadaki beklentilerin etkisiyle, Yahudi muhacirlere Osmanlı hükümetinin yerleşim izni verdiğini de gördük. Siyaset durağan olmadığı gibi, geniş resmi görebilmek elzemdir: Osmanlı topraklarının sistemli bölünmesi hâdisesi İngilizlerin eseridir. 20. yüzyılda Ortadoğu Sykes - Picot Antlaşması ile şekillenmişti. Bugün de Ortadoğu’daki sorunların temel kaynağı, bu emperyalist paylaşımdır24. Keza Filistin’de Yahudi ve Arap halklarını birbirine düşman eden, ikili politikalar uygulayan İngiliz Manda yönetimiydi.         

       Bitti

 

Kaynakça:

“Selânik Mebusu Emanuel Karasu, Hayatı ve Siyasî Faaliyetleri”, Zeynep Uçak, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi. 2015’teki Lisansüstü Tezi’ne istinaden: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık, 2016, İst.:

1 Joseph Nehema, “Carasso Emmanuel”, S.158

2 BOA, HR. HYS 2695 (66931)

3 MMCZ, 1, 3, 3, 49, 16 Şubat 1326, S. 331- 333

4 Isaiah Friedman, Germany, “Turkey and Zionism, 1897, 1918, S. 381

5 Isaiah Friedman, a.g.e, S. 397

6 İlber Ortaylı, “Türkiye Yahudiliği- 1”, S. 2

7 Necmettin Alkan, “Emanuel Karasu ve 2. Abdülhamit”, S. 181- 182

8 Hüseyin Cahit Yalçın, “Tanıdıklarım Karasu Efendi”, S.5

9 Roni Margulies, “Emanuel Karasu Biyografisine Bir Başlangıç”, S. 25.

10 a.g.e., S. 28

11 MMZC, 1, 5, 1, 106, 22 Haziran 1325, S. 175, 195.

12 MMZC, 1, 4, 1, 83, 18 Mayıs 1325, S. 51, 65, 66.

13 MMZC, 1, 1, 2, 20, 21 Kânunievvel 1325, S. 434, 438.

14 MMZC, 3, 1, 3, 4, 6 Teşninisânî 1326, S. 51.

15 MMZC, 1, 6, 1, 138, 6 Ağustos 1325, S. 579- 580

16 Fuat Dündar, “Modern Türkiye’nin Şifresi İttihat ve Terakki’nin Etnisite Mühendisliği (1913- 1918)”, S. 220- 221.

17 MMZC, 1, 2, 1, 39, 25 Şubat 1324, S. 221.

18 MMZC, 2, 2, 1, 38, 9 Temmuz 1328, S. 409- 410.

19 MMZC, 1, 1, 1, 19, 14 Kânunisâni 1324, S. 354- 335.

20 Ana Kaynakça, S. 101

21 “Pirke Avot”, Derleyen: Rav Naftali Haleva, Gözlem Gazetecilik, 2004, İst., S. 184.

22 http://m.milliyet.com.tr/herzl-toprak-değil-yerlesim-yeri-gundem2639780/

23 Şalom, 215/ 2018.

24 “Sözcü”, 30 Nisan 2018, S.2.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün