Nasıralı İsa’nın hayatı ve dönemi: Zelot

Uluslararası saygın bir dil bilimci olan Reza Aslan ‘Zelot’ adlı kitabında; “İsa kimdi, o gerçekten bir Tanrı mıydı, yoksa yoksulluğa karşı ayaklanan Yahudi bir devrimci miydi?” sorularına yeni bir bakış açısı getirmekte, dogmatik teolojiden uzak önyargısız yaklaşımı ile ezberleri bozmaktadır.

Yakup BAROKAS Sanat
7 Ocak 2015 Çarşamba

Zelot’ kitabı Harvard Üniversitesi ve Kaliforniya Üniversitesi Santa Barbara Kampüsü’nün yirmi yıllık araştırması sonucu, İran asıllı, ABD’li ilahiyat profesörü Dr. Reza Aslan tarafından kaleme alındı.

İsa’ya göre; “Tanrı’nın Krallığı’nda, varlıklar paylaştırılacak ve borçlar silinecekti. İlk gelen sonuncu ve sonuncu gelen ilk olacaktı” (Matta 5:3-12, Luka 6:20-24). Ancak Tanrı’nın görkemli günlerinin gelmesi için mevcut düzenin yıkılması gerekiyordu. ‘Tanrı’nın Krallığı yakındır’ demek, ‘Roma İmparatorluğu’nun sonu yakındır’ demekle aynı anlamı taşıyordu. Bu açık ve net bir devrim çağrısıydı.  

 Kitap, bir inceleme yazısı olmasına karşın sürükleyici bir roman tadında okunuyor. Yazar, kitabın ‘Giriş’ bölümünde amacını şöylece özetliyor: “Bu kitap, tarihteki İsa’yı, Hıristiyanlıktan önceki İsa’yı; iki bin yıl önce, Celile kırsalında dolaşmış, Tanrı’nın Krallığı’nı kurma hedefiyle, idealist bir hareket için yandaş toplamış ancak Kudüs’e girişi ve Tapınakta yaptığı gözü kara saldırının ardından misyonu başarısız olmuş, Roma tarafından isyan suçu ile tutuklanıp, idam edilmiş, siyasi bilince sahip devrimci Yahudi’yi mümkün olduğu ölçüde yeniden ortaya çıkarma çabasıdır.”

İnsan İsa’ hakkında yazılı bir belge bulmak mümkün değildir. Neden olsun ki, o Nasıra’da doğan, marangozluk yapan, okuma yazması bile olmayan, muhtemelen Aramice konuşan sıradan bir köylü idi. Erkek kardeşinin olması, annesi Meryem’in ebedi bakire olduğu yönündeki Katolik doktrine karşın, neredeyse tartışılmaz bir durumdur. Hatta İsa’nın tek bir kardeşi yoktur; kardeşleri onun başlattığı harekette oldukça önemli bir rol üstlenirler, kardeşi Yakup onun çarmıha gerilmesinin ardından Kudüs’teki topluluğun lideri olur.

MS BİRİNCİ YÜZYILDA BÖLGE NASILDI?

İsa’yı değerlendirmek için MS birinci yüzyıla ilişkin Celile (Galil) ve tüm bölgenin durumunu ele almak gerekir. Yoksulluk, haydutluk, alabildiğine yaygındır, terör saltanat sürmektedir. Makabilerin isyanından iki yüzyıl önce ‘Vaat Edilen Toprakları’ ele geçmesi için silahlanmanın gereksizliğine, ‘gayret’in (zeal) yeterli olacağına inanan devrimci gruplar dünyanın gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğu Roma’ya karşı savaş açarlar. Yaşanan kıtlık korkunçtur, caddeler cesetlerle doludur. Bir kurtarıcının, Mesih’in gelmesi için ortam son derece elverişlidir. Ve MS 30 yıllarında İsa bir eşeğin üzerinde Kudüs’e gelir.

İsa’nın mucize hikâyelerinin hiçbiri tarihsel olarak doğrulanamaz. Ne var ki onun kimliği; Bir haham mı? Bir Mesih mi? Yoksa Tanrı’nın bedenleşmiş hali mi? konusunda pek çok tartışma yaşanmışsa da, cin kovucu ve mucizevi rolü hiçbir zaman tartışılmadı.

İsa aptal değildi; Tanrı’nın egemenliği güç kullanmadan kurulamazdı. Tanrı’nın Krallığı İsa’ya hastaları ve cinlere tutulmuş kişileri iyileştirme gücünü veriyordu. O, Tanrı Krallığı’nın kişileşmiş haliydi. Ondan başka Tanrı’nın tahtına kim oturabilirdi?

Tüm asiler ve ayaklananlar için uygulanan standart cezayı almak üzere çarmıha gönderilmeden önce cevaplaması için Roma valisinin önüne çıkarıldığında İsa’ya yöneltilen tek soru buydu: “Sen Yahudilerin kralı mısın?

Yahudilere göre Mesih ‘zamanın sonunda ortaya çıkacak bir kıyamet peygamberi olacaktı’ (Daniel 7:13-14) veya ‘Yahudileri boyunduruktan kurtaracak bir kurtarıcı olacaktı’ (Yeşaya 49:1-7).

Oysa İsa’nın öngördüğü Tanrı’nın Krallığı hiç gelmedi; tarif ettiği dünya düzeni de şekillenmedi. Erken dönem kilisesi bunu fark etti ve Mesihlik standartlarını değiştirmek yönünde bilinçli bir karar aldı. İsa kral, peygamber, kurtarıcı değildi ancak Kral Davut ve Kurtarıcı Musa’dan daha büyüktü; ‘Tanrı’nın Oğlu’ydu. Onun görevi İsrail’in on iki kabilesini on iki havarisi ile bir araya getirmek değildi. Mucizeleri ile Tanrı’nın Krallığı’nı da başlatmak değildi, görevi Tanrı adına dünyayı yönetmekti.

Roma İmparatorluğu’na dağılmış takipçileri tarafından İsa’nın hikâyesindeki radikalizm ve devrim belirtilerini silmek, sözlerini içinde bulundukları siyasal ortama uygulamak istemeleri son derece doğaldı. Ayrıca öldürülmesinde Romalıların sorumluluklarının da tamamen silinmesi gerekiyordu. ‘Mesih’i öldürenler Yahudilerdi’.

İSA’NIN DİRİLİŞİNE İNANIŞ

Bu küçük ‘Yahudi mezhebinin’ dünyanın en yaygın dinine dönüşmesini sebebi, İsa’nın takipçilerinin onun ‘diriliş’ine hararetle inanmalarıydı. Dirilişin tarihsel etkisi olabilir ancak olayın kendisi tarihi kapsamın dışında ve inancın alanında kalır. Musa’nın yasasına göre, İsa’nın çarmıha gerilmesi aslında onun Tanrı tarafından lanetlenmiş olduğunu gösterir. Ama İsa eğer gerçekten ölmemişse, ölümü sadece ruhsal gelişimin başlangıcı ise, artık haç başarısızlık sembolü olamaz, bir zafer simgesine dönüşecektir.

İsa’nın, çarmıh üstündeki utanç verici ölümü ile Yahudilerin Mesih’e dair beklentilerinin örtüşmemesi konusunda İsa’nın elçilerinin yaşadığı ikilemi temelden çözen Pavlus olur. Pavlus’a göre; “ Mesih insan benzeyişinde doğmuş olsa bile insan değildir. O, zamanın başlangıcından önce de var olan kozmik bir varlıktır. O Tanrı’nın öz oğludur, Tanrı’nın soyundandır”.

MS 325 yılında İmparator Konstantin, günümüz Türkiye’sinin İznik kentinde, Romalı iki bin piskoposu toplamış ve teolojik farklılıkları gidermelerini emretmişti. Aylar süren ateşli tartışmalardan sonra konsül İznik Amentüsünü onayladı; İsa Tanrı’nın oğluydu.

Reza Aslan’ın görüşlerinden bolca yararlanarak derlediğim bu kitap tanıtım yazısını yine onun sözleri ile noktalamak istiyorum: “İki bin yıl sonra, Pavlus’un yarattığı Mesih tarihteki İsa’yı tam anlamıyla içinde eritmişti. Dünyada Tanrı’nın Krallığı’nı kurma amacıyla havarilerden oluşan bir ordu toplayarak Celile’de gezen devrimci gayretli adamın, Kudüs’te Tapınak kâhinlerinin otoritesine karşı koyan çekici vaizin, Roma işgaline kafa tutan ve kaybeden radikal Yahudi milliyetçisinin anısı tamamen tarihe gömülmüştü.(…) Çünkü tarihteki İsa’ya dair yapılacak kapsamlı herhangi bir çalışmada, Nasıralı İsa’nın; insan olan İsa’nın, İsa Mesih kadar ikna edici, karizmatik ve övgüye değer olduğu ortaya çıkacaktır. O, kısacası, inanılmaya değer biridir.”