Körlük

“Yabancılar uzandılar ve Lot’u kendilerine doğru evin içine çektiler; kapıyı da kapadılar. Evin girişindeki adamları da küçükten büyüğe kadar körlükle vurdular ve Sedomlular girişi bulabilmek için boş yere uğraştılar.” / Bereşit-19: 10-11

Tufan ERBARIŞTIRAN Perspektif
10 Aralık 2014 Çarşamba

Tevrat’taki anlatıma göre, Sedom ve Amora kentleri ahlaki çöküntüye uğramış, Tanrı inancından sapmış. Bu iki kentte her türlü kötülük vardı. Özellikle cinsel ahlaksızlık, sapıklık, bedensel arzuların her şeyi yaptıran kötülüğü iki kentin her tarafına yayılmıştı. Günahları büyüktü ve her gün daha da artmaktaydı.

Bir gün iki melek, Sedom’a gelir ve Lot’un evinde kalır. Ancak, ahlak dışı bir istemle, birçok erkek onlarla ‘yakın’ olmak ister. Evin önüne kadar gelip utanmadan şunları söylerler. “Onları bize çıkar da, tanıyalım.” Buradaki ‘tanıyalım’ sözcüğü şehvet düşkünleri için geçerliydi. Bunun üzerine iki melek, herkesi kör (ya da göz kamaşması) eder. Kapıda bekleyenlerin gözlerinin kör olması ya da görme bozukluğu yaşaması karşısında insanın etkilenmemesi olası mıdır? İki melek neden onları böyle cezalandırmış da yok etmemişti? İnsanın görmesini engellemek, yaptığı eylemlerin sonucunda dış dünyayı görme şansının ortadan kaldırılması işlediği suçla doğru orantılıdır diyebilir miyiz? Belki…

Tevrat’ta anlatılan bu olay önemli. Meleklerin ahlaki çöküntüye uğramış insanları kör etmesi, onların yanlış yolda oldukları ve yaptığı çirkinliklere karşı bir ceza. Bu olayın büyüsü, özü, tanımsallığı birçok dönemde karşımıza çıkmakta. Nobel Ödüllü yazar, Jose Saramago’nun ‘Körlük’ adlı romanında şu satırlar dikkat çekici. Romanda bir kentin tamamı aynı anda kör olur. Herkes son gördüğünü anlatır. Sıra siyah bantlı kör adama geldiğinde bir müzede olduğunu anımsar. “…Ölüler ve yaralılar vardı, bu doğal, er ya da geç bütün çocuklar ölür, asker de, ve ürkmüş bir at, gözleri yuvalarından fırlamış. Tam ata bakarken kör oldum.” Bu adamın sözünü ettiği tablo, Picasso’nun yaptığı ünlü ‘Guernica’dır.

 GUERNICA

İktidar olma hırsı ve insani zaaflara karşı ışığın gücü

Picasso, 1937’de Guernica’ya yapılan hava saldırısını kınamak için, bu tabloyu yapmıştı. Tablo 3,5 metre yüksekliğe, 7,8 metre genişliğe sahip. Yağlı boya olmasına karşın sadece siyah beyaz renkler kullanılmıştı. Picasso bu resminde, savaşın, insanın gözlerini nasıl kör ettiğini, iktidar olma hırsının getirdiği günahı ve insani zaafları dile getirir. Resimdeki tüm figürler tek bir odanın içindedir. Nesneler ve figürler savaş karşıtlığı, genel ahlak prensipleri üzerine kurulmuştur. Resimde dikkat çeken bir ayrıntı vardır. En tepede, bir ampul gibi parlayan bir insan gözü bulunmakta. Bu gözün simgesel olarak çağdaş medeniyeti temsil ettiğine inanılır. Öte yandan, böyle bir vahşetten kurtulmanın tek yolunun, Tanrı’ya iman etmek, o yüce varlığı, böylesine bir ‘ışık’ ile tanımlamak tezi de olabilir mi? İşte insan kendi gözünü kör ettiğinde, içindeki hayvansal güdüleri serbest bıraktığında, bundan böyle her türlü vahşeti ve ahlaksızlığı yapabilir mi? Picasco, bu tabloda farklı bir örnekleme yapmış. İnsanın dünyevi hırs ve öldürme içgüdüsünün kaynağı anlatılırken, bir yandan da tüm bunlardan kurtulmanın yolunun tepedeki ‘ışık’ olduğunu betimlemiş. ‘Işık’ bir sünger gibi, tüm kötülükleri çekip alacak ve geriye sadece ‘inanmışlar’ kalacak...  

Guernica’nın tamamı bir oda içinde görünür. Büyük gözlü bir boğa, kucağındaki ölü çocuğuna ağlayan bir annenin üzerindedir. Kızgın boğa figürü ise milliyetçilik akımlarının İspanyol uzantısı. Tepedeki kutsal ışığa boş gözlerle bakan kadının umutsuzluğu, görmeye çalışması başka bir anlam taşımakta. O ışığa erişmek için, yaşadığı tüm kötülüklerden kurtulması gerekmekte. O ışık kutsaldır, saftır ve tüm insanlığa yöneliktir. Kadının umutsuzca çırpınışı, yarı baygın gözlerle ışığa bakması bize bunları çağrıştırıyor. Kötülüklerin, ahlaksızlığın devamında bu kadının gözleri tamamen kör olacak mı? Belki. Aslında bu kadın iyiliği simgelemekte, güzelliği yansıtıyor. Kötülüğün ve iktidar olmak için yapılan tüm haksızlıkların, ahlaksızlıkların ona yansıması… Bu tablonun konumuza yansıması üzerine biraz daha düşünelim.

LOT’UN EVİ

Ahlaki yapının temeli

İki melek, Lot’u da alarak, kendilerini evin içine çeker, dış dünyadaki bozulmuşluğun, kötülüğün, ahlaksızlığın onlara yansımasını engellemiş olur.  Evin duvarları, dışarıdaki ahlaksızlığın simgesi olan insanlara karşı bir settir aslında. Ev sıradan bir yaşam alanı olmaktan çıkmış, ahlak-ahlaksızlık ikilemi üzerine çekilmiş bir çizgi olmuştur artık. Sözgelimi, Guernica tablosu da tek bir oda içinde resmedilmiş, her şey belirli bir sınırların kapsamında kalmış. Neredeyse tüm ahlaki değerleri simgeleyen figürlerin hepsi bir odaya getirilmiş, birbirleriyle dolaylı bir ilişki kurulmuş. Tepedeki ışığa boş gözlerle bakan ya da vahşetten ve ahlaksızlıktan dolayı kör olan gözleriyle, bir şeyler anlamaya çalışan bir kadının simgesinde, insanın evrensel anlamda ahlak, fazilet, sevgi, arayış gibi temaları gizli.

Lot’un evinin kapısına dayanan, şehvet düşkünü insanlar tam anlamıyla ahlaksızlığı simgelemekte. Bedensel zevklerin, fuhşun, sapıklığın ve akıl almaz bir biçimde utanmazlığın tanımıdır aslında. Lot’un evi, ahlaki yapının temeli, dürüstlüğün ve hoşgörünün kalesidir.

Lot’un evi = Ahlaki değerlerin sınırları

Evin içindekiler = İki melek, Tanrı’ya iman edenler

Evin dışındakiler= Ahlaki erozyona uğramış sapıklar

Sedom ve Amora kentlerindeki ahlaki ve ruhsal çöküntü, daha geniş bir çevreye yayılmadan önlenmeliydi.

“Çünkü biz bu bölgeyi yok etmek üzereyiz. Zira (mazlumların) çığlıkları Tanrı’nın önünde çok arttı. Tanrı (burayı) yok etmek üzere bizi gönderdi. Bereşit -19:13”

İki melek, evin sınırları içinde, Lot’u ‘kirlenmekten’ kurtardı. Tevrat’ta anlatılan bu olay, sadece basit bir şehvet düşkünü birkaç kişinin sapık arzularını yansıtmaz. Sedom ve Amora kentlerinde tam anlamıyla ahlaksızlığın her tarafa yayıldığını söyleyebiliriz. Bu iki kent, sadece ahlaksızlıkla değil, öte yandan bir de Tanrı inancından sapmayla kendini gösterdi. Guernica’daki savaş, vahşet, katliam ve bunlarla beraber süregelen genel ahlak çöküntüsü, resmin içine alabildiğine simgelerle ve figürlerle yansımış. Picasso tüm bunları bir dantel gibi işleyerek kullanmış.  

Tevrat’taki bu olayı, sanatın ve yaşamın birçok yerinde görebiliriz. İnsanın olduğu her yerde, ahlak kuralları, din, iyilik-kötülük, doğru-yanlış gibi konular karşımıza çıkmaktadır. Peki, ya umut? İşte o önemli bir konudur ve Tevrat’taki olayla yakın ilişkilidir. İnsanın içinde her zaman bir umut, bir arayış vardır.

Everett Millais/ The Blind Girl

Görmek ile görmemek arasındaki çizgi

Gözleri gören bazı insanların, ahlaki değerlerini yitirdiklerinde, Tanrı inancından saptıklarında neler yaptıklarını biliyoruz. Görmek demek, bir insanın her zaman iyilik ya da kötülük yapması anlamında değildir. Görmek ile görmemek arasındaki o kalın çizgi bazen incelir, romantik ve duygusal bir atmosfer yaratır.  John Everett Millais’in yaptığı ‘The Blind Girl’ tablosuna bakınca insanın içinde yoğun bir duygu seli uyanır. Resimdeki iki figürden biri kördür ve diğer figür, nadir görülen bir doğa olayına bakmakta. Aralarındaki bu çelişki, zıtlık, bakalım bizi nerelere taşıyacak? Küçük kız çift gökkuşağını hayranlıkla seyretmekte.

Ön Rafaelloculuk resim akımı dediğimiz bu yöntemin en büyük özelliği ışıktır. Bu akımın ressamları tabloyu daha farklı bir teknikle boyarlar. Tablodaki figürler, peyzaj, renkler ve nesneler bir bütün halinde sunulmuş.

Resimdeki koyu kırmızı pelerinli kız kördür. Gökkuşağının çıkışından önce yağan yağmurdan korunmak için pelerin giymiş olabilir mi? Görmeyen gözlerini kapamış, derin bir duygu yoğunluğuna geçmiş. Hemen yanında oturan küçük kız ise olasılıkla kardeşi. Her iki kızın yırtık giysileri, yoksul olduklarını anlatıyor. Şunu da ekleyelim, kızın kucağındaki akordeon, onların müzik çalarak geçimlerini sağladığı anlamını veriyor. Kör kızın boynundaki kâğıtta ‘Pity the Blind’ yani ‘Köre Merhamet’ yazısı okunuyor. Aynı kızın, bu kez, elindeki otu ve diğer eliyle kardeşinin elini tutmasına bakalım. Tuttuğu ot, doğayı (ve onun doğa sevgisini) simgeliyor. Kardeşinin elini tutması ise, aile bağlarını, kardeşini sahiplenmesini, insani yönünü sergiliyor. 

Kör kızın yüzündeki ifadeye dikkatlice bakalım. Orada derin bir hüzün duygusu görürüz. Bu, tamam. Ancak, aynı ifadede başka bir duygu daha var. Gözleri görmeyen, yoksul, geçimini müzik çalarak kazanmaya çalışan bu genç kızın yine de yaşama umutla sarılmasını görebiliriz. Neden mi? Tüm yoksulluğuna, kimsesizliğine, giysilerinin eski olmasına karşın, yaşamını ahlaki kalıpların içinde sürdürmekte de ondan. Kardeşiyle birlikte, basit ve sade bir yaşam sürmekte. Gözlerinin kapalı olması, onu müzik (yani, sanat) sevdasından vazgeçirmemiş. İnsanın yaşamında ahlaki değerler, fazilet ve onur en üsttedir. Kör bir kızın yaşama cesaretle sarılması, kendi geçimini gören bakışlardan uzak tutmak için, sanatla bir sınır çizmesi ilginç değil midir? Bu kızdan öğrenilecek o kadar çok şey var ki. 

Kör kızın epeyce bir süre kardeşiyle birlikte orada oturduğunu düşünebiliriz. Bunu şöyle yorumlayabiliriz: Kelebekler hareket eden bir şeyin üzerine konmazlar. Kızın üzerindeki kelebek, onların bir süre orada oturduklarını vurguluyor. Peki, ya gökkuşağı?

Tablodaki en önemli tema, çift gökkuşağıdır. Tıpkı iki kız kardeşe benzetilir. Ayrıca, gökkuşağının renkleri, o denli canlıdır ki yaşamın renklerini andırır. Bir yanda gözleri görmeyen bir kızın elinde, geçimini sağlamak için akordeon, üzerinde bir kelebek, diğer yanda, küçük kızın doğanın bu güzelliğine hayranlıkla bakması. Tüm bu figür ve benzetmeler, kör kızın saflığı ve inanmışlığı üzerine kurulu.

Yaşamın özgün yanı, ahlak ve dindir. İnsanın umudu, sadece görmesiyle sınırlı değildir. Görmek demek, kendi ruhundaki esintiyi, Tanrı’ya olan inancı, melekleri ve evrensel anlamda sevgiyi tanımak, bilmek ve kabul etmek demek. Genç kız gözleri görmese de ruhundaki dürüstlük, sağlam iradesi sayesinde, tıpkı Guernica’daki tepedeki kutsal ışığa bakan (ya da onu arayan) kadından bir farkı yok.

Tevrat’taki tüm olaylar, yaşanmışlıklar, kişiler, karakterler farklı dönemlerde karşımıza çıkmaktadır. Önemli olan, insanın bunları “görmek” için bakmasını bilmesidir.