Yahudilik neden özümlenmeye Karşıdır?

Özümlenme, bir toplumun başka bir toplum içinde erimesi, asimile olmasıdır. Bu olgu Yahudi tarihi boyunca çeşitli dönemlerde görüldü. Ne var ki Ortaçağ önyargılarında yatan köklü antisemitizm, bütünleşme ve özümlenme çabalarını boşuna çıkardı.

Yusuf BESALEL Kavram
5 Şubat 2014 Çarşamba

Özümlenme Yahudi tarihi boyunca çeşitli dönemlerde görüldü.

Örneğin Makedonya egemenliği altında Yahudiler, Helen Medeniyeti zamanındaki ihtişamın etkisi altında kaldılar. Yunan kültürü, Ptolemeler zamanında daha da etkileyici oldu. Yahudiler, İbraniceyi konuşmaz oldu; kendilerini sportif etkinliklere kaptırdılar. Hatta sünnet bile uygulanmaz oldu. Buna karşı tepki gösteren dindarların isyanı, II Antiokhus’ un zamanında zorbalıkla bastırılmaya çalışıldı. Keza Romalılar Bar Kohba isyanında, daha sonra Bizanslılar, 15.yüzyılda da engizisyoncu İspanya aynı nedenden ötürü tepki gösteren Yahudilere büyük zulüm uyguladılar.

Ancak Yahudi tarihi boyunca zorlama olmadan da özümlenmelere rastlanmıştır. Günümüzde de ABD ’de ve Diaspora’da karışık evliliklerin yüzde 50’yi aştığı gözlenmektedir.

18. yüzyıldaki özgürleşme (emansipasyon) akımlarına dek örneğin Ortaçağ Yahudilerinde olduğu gibi, Yahudiler ‘Yahudi kimliği’ aramamışlardır. Yahudi olarak dünyaya gelen bir kişi, kesin tanımı yapılmış toplumun üyesiydi ve toplumun dışına çıkmanın tek yolu, diğer bir topluma katılmaktı. Bu da dinin değiştirilmesinin yanı sıra, ailevi ve arkadaşlık bağlarının da koparılmasıydı. Topluluğun sınırlarını getto duvarlarının fiziksel engelinin yanı sıra, dinsel yasaların, dilin, eğitimin, kültürün, hatta yemek adetlerinin ve takvimin de oluşturduğu bir çevre çiziyordu. Yahudileri dinsel bir toplum olarak görmek alışılmış bir tutumdu. Tora Tanrı tarafından vahyedilmişti ve antik geçmişten beri bu iradenin yasalarının uygulanması için hahamlar yetkiliydi. Tora da karışık evlilikleri yasaklıyordu.

HIRİSTİYANLIK NEDEN SEÇİLDİ?

Bütün bu olgular sorgulanmıyordu. Çünkü zaten seçenek yoktu. Ancak özgürleşme (emansipasyon) ile birlikte çok önce kurulmuş durağan bir sistemin temeli çöktü. Bazı Yahudiler, bu haklarla kendilerine açılan ufuklardan yoksun kalmak istemedi ve bu rahatsız edici ikilemden soyutlanmak için Hıristiyanlığı seçtiler. Aslında mevcut ortamda Yahudi toplumu ile bağlarını koparmak durumunda değildiler. Fakat çoğu da devlete sadakatlerinden veya başka rahatlatıcı nedenlerden bu bağları kopardı. Örneğin Benjamin d’Israeli’nin babası, aidatlarını ödemeyi reddettiği için sinagogla arası açılmış ve çocuklarını vaftiz ettirmişti. Karl Marx’ın babası ise işini kaybetmemek için çocukların dinini değiştirmeyi tercih etmişti. Marx da altı yaşındayken vaftiz olmuştu. Büyük filozof Baruh Spinoza ise dinsizlikle itham edilip aforoz edilene dek Amsterdam Sefarad cemaatinin bir üyesiydi. Sosyalizmin evrensel çekiciliği de Yahudiliğin reddini kolaylaştırdı. Lenin’in yakın arkadaşları Yahudi kökenli komünistlerdi. Boris Pasternak ise son yıllarda ateist olmuştu…

ANTİSEMİTİZM   ÖZÜMLENME ÇABALARINI BOŞA ÇIKARDI

 Ne var ki Ortaçağ önyargılarında yatan köklü antisemitizm, bütünleşme ve özümlenme çabalarını boşuna çıkardı. Özümlenen Yahudiler, zaten toplumlarını terk etmenin vicdan azabını duyarken, Yahudi olmayan toplum tarafından döneklikle aşağılanıyor ve karışık duygulara kapılıyorlardı. Adeta otomatik ilahi sistem devreye girmişti: onlar özümlenmeye çalıştıkça, antisemitizm azalacağına azıyordu!

 Nitekim özümlenme olgusu Nazi soykırımı ile iflas etmiştir- tıpkı tüm Yahudi tarihinde olduğu gibi… Nasyonal Sosyalistler, özümlenmiş hatta ikinci kuşaktan Yahudileri dindar olan Yahudilerle beraber arî ırktan olmayanlar sınıfına sokarak, devlete bağlılıklarına bakmaksızın yok etme politikalarına dâhil ettiler. Bu durum ve ardından 1948’de kurulan İsrail Devleti, Yahudi kimliğini tüm Yahudiler arasında tekrar güçlü bir şekilde hissettirdi.

GÜNÜMÜZDE ÖZÜMLENME

Günümüzde birçok ülkede Yahudilere sağlanan türlü özgürlüklerin ortamında Yahudiler özümlenmeye daha kolaylıkla kaymaktadırlar. Yabancılarla evlilik bu özgürleşmenin en belirgin sonucudur ve sonuçta giderek büyüyen sayıda, ecdadından herhangi biri Yahudi olmakla beraber Yahudi kimliği belirsiz ve Yahudi cemaatlerine katılması sorunsal olan gruplar oluşmaktadır. Bu gruplara yetersiz Yahudi eğitimi alanlar eklenirse, özümlenmenin boyutları büyümektedir. Özümleme özellikle küçük cemaatlerde daha etkili olmakta; büyük topluluklar güçlerini daha iyi korumakta. Daha önce de ifade edildiği gibi, özümlenen kişi yeni ortamına uyum sorunları yaşarken mensup olduğu Yahudi cemaatine yönelik antisemitik davranışlar da artmıştır.

 Hâlbuki Yahudi kimliğini taşıyan kişi gençliğindeki dinsel ve kültürel eğitimi gördükten sonra gelenekleri, bayramları, törenleri ile bir yaşam tarzını benimser ve Tora’nın yasalarının yürürlükte olduğu bilinci ile hareketlerini uyarlar. Bu durumda da asimilasyon olasılığı düşer. Kaldı ki bir Yahudi’nin üzerinde yaşadığı topraklarda iyi bir vatandaş olabilmesi için özümlenmesi koşulu da yoktur. Esasen o ülkenin çıkarları için uğraşmak dinsel bir zorunluluktur. Peygamber Yeremya bunu önerir(Yeremya, 29:7). O ülkenin başkanının selameti için yapılan Anoten duası da, bunun başka bir örneğidir.

 

KARIŞIK EVLİLİKLER

Karışık evliliklerin diğer bir nedeni de, ABD’li Yahudilerde 1990’lı yıllarda yapılan bir araştırmada saptandığı gibi, bekârlık oranının yüzde 38 gibi yüksek oranda oluşudur. Aynı araştırmaya göre karışık evlilikler, Yahudi kimliğini taşımaktan uzak olduğu gibi, bu kimliğin sonunu da hazırlamakta olabilirler. Kültürel entegrasyon ise genellikle olumsuz huyların benimsenmesini gündeme getirmiştir. Bu da ayrı bir sorundur. (Örneğin alkolizm, kumar, şiddet olayları gibi)

Herman Wouk, ‘This is My God’ adlı eserinde özümlenmiş Yahudiler hakkında şöyle demektedir: “Bu insanlar… Yahudilikten kaybolmuşlardır; Hitler’in terörünün dahi yuttuğu Yahudilerden daha fazlasını yutan bir yolda kaybolmuşlardır… Karışık evlilik konusunda ısrarlı olan bir Yahudi’nin önce özgün Yahudiliği ve Yahudi tarihini etüt etmeye başlaması ve buna bağlı yaşam tarzını incelemesi gerekir. Kendini gerekli entelektüel ve deneyimsel açıdan geliştirdikten sonra Yahudiliği reddetme seçeneğini ele almalıdır.”

Nitekim ilginçtir modern Siyonizm’in kurucusu ve İsrail’in yaratılmasında çok önemli bir rolü olan Theodor Herzl, 1894’teki ‘Dreyfüs’ davasında Fransızların “Yahudiler’e ölüm!” naralarını duyup da, ne ölçüde Yahudi olduğunu keşfedene dek asimile olmuş bir Yahudi idi. ‘Friedrich Engels’i sosyalizme döndüren adam’ olan ve genç Marx’ı etkileyen Moses Hess, yirmi yaşlarındayken Yahudiliği geçersiz addediyordu. Fakat Hess, daha sonraki bütün yıllarını Yahudilik ve Yahudi halkı için uğraşarak harcadı.1862’de ‘Roma ve Kudüs’ adlı kitabında şöyle demektedir: “Yirmi yıllık bir yabancılaşmadan sonra burada bir daha halkımın arasında bulunmaktayım. Belirgin bir ani çıkış ile Vladimir Jabotinsky, yaşamını şiire adamaktansa, Yahudi kardeşlerine kendi yurtlarını kurmakta yardımcı olmanın daha önemli olduğuna karar vermişti…

Bu adamların herhangi birine yirmi yaşında olduklarında, karışık evlilik yapmamaları için bir neden olup olmadığı bir yana, Yahudi olmanın kendileri için ne anlam taşıdığı sorulduğu takdirde, herhalde bu soruyla alay ederlerdi. Ancak birkaç yıl sonra bu adamlardan her biri Yahudi olmanın yaşamlarındaki en önemli şey olduğunu keşfetmişti… Bir Yahudi, Yahudi olmanın yaşamında hiçbir zaman anlam taşıyan bir etken olup olmayacağından emin değilse, şimdiki ve ilerideki Yahudiliği için Yahudi olmayan müstakbel eşiyle tartışmalı bir süreç talep etmelidir.

Bütün bunların haricinde asimilasyonun gözle görünür en önemli etkilerinden biri de çocuklar üzerinde gerçekleşmektedir. Eşlerden hiçbiri diğerinin dinine girmek istemediği müddetçe; eşlerden, herhangi birini rencide etmemek için hiçbirisinin dini çocuklara uygulanmayacaktır. Din olmadan da çocukları ahlaklı kılmak için bir laik öğreti sistemi de bulunmamaktadır. Bu durumda çocuklar kendisine güçlü bir maneviyat hissi verebilecek hangi çağdaş sosyal kuruma güvenebilecektir?

Üstelik karışık evliliklerden doğan çocuklar, kimliklerini oluşturabilecekleri her türlü toplumdan da yalıtılmış olmaktadırlar. Böylece çocuklara en büyük mutsuzluk kaynaklarından biri olan ‘yabancılaşma’ miras olarak bırakılmaktadır. ‘Why Marry Jewish’ adlı eser, bu problemin, yalnız Yahudilerle ilgili olmadığını, değişik dinden hatta aynı dinden ve ayrı mezhepten (Katolik, Protestan gibi) kişilerce gerçekleştirilen karışık evliliklerden doğan çocuklar için de geçerli olduğunu ve bütün evli çiftler arasında inanç ve kültür farklılıklarından dolayı türlü sorunlar doğduğunu belirtmektedir.

Yirminci yüzyılın en önemli psikologlarından C.J. Jung’a göre psikolojik bunalımda olan hastaların büyük bir kısmı, dinlerin onlara sunmuş olduğunu yitirmişlerdi ve bunlardan dinsel görünümü tekrar kazanamayanlardan hiçbirisi de gerçekten iyileşememişti.

Bir insanın yaşamından anlam ve mutluluk çıkarması, kısmen de olsa, onun başkalarıyla olan yakınlığına bağlıdır. İsrailoğulları, dünyanın neresinde olursa olsun, tüm mensupları ve din kardeşleri ile sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşmak için hazır bulunmaktadır. Bu tarihsel bir olgudur. Fakat Yahudi toplumundan çıkartılmış çocuklar için artık bu da geçerli olmayacaktır.

 Görüldüğü gibi Yahudiliğin neden özümlenmeye karşı çıktığını betimleyen türlü nedenler yukarıda yer almaktadır. Fakat özümlenmenin doruğu olan karışık evliliğin dinen de yasaklanmasının temelinde yatan ana neden şudur; karışık evlilik yapan bir Yahudi gemiyi terk etmekte, hâlbuki sorumluluğunu bilen Yahudiler ise gemiyi yüzer durumda tutabilmek için savaşmaktadır. Dünyayı mükemmelleştirme idealine ek olarak, sorumluluğunu bilen Yahudiler, Yahudi halkının yaşamını sürdürmesini güvenceye almayı kişisel bir yükümlülük olarak hissetmektedirler. Bu sorumlulukları paylaşan kişilerle evlenmek, onlarla bir Yahudi yuvası kurmak ve Yahudi çocuklar büyütmek Yahudi yaşamını sürdürebilmenin temelidir. Bu yaşamı sürdürme zorunluluğu da, Tanrı’nın İsrailoğulları’na tüm milletleri aydınlatma sorumluluğu şeklinde verilmiş ‘seçilmişlik’ ilkesine ve emrine (İşaya 42:7) dayanmaktadır.

Yahudiler yüzlerce bilim adamı, düşünür, devlet adamı, edebiyatçı, hukukçu, iktisatçı, sanayici, müzisyen, ressam ve heykeltıraş, sinema ve tiyatro sanatçısı yetiştirmişler, dünya Nobellerinin yüzde 20’sinden fazlasını almışlardır. İsrail’in kısa tarihçesi içinde yer alan kanser taraması, ilk bilgisayar, amniyosentez, güneş enerjisi, damla sulama, MS tedavisi, lösemi tedavisi, nano kablo, laboratuar ortamda insan dokusu, ozonlu su arıtması, feçliler için biyonik iskelet sistemleri, görme engellilerin sesi görebilmeleri gibi sayısız icat insanlığa adanmış ve bu ülke teknolojide lider olmuştur. İşte tüm bu nedenler adına asimilasyon Yahudilikte hiç arzu edilmeyen bir gelişmedir ve ilahi tarihsel dizgini de, antisemitizm olgusudur.

Kaynakça:

Yahudilik Ansiklopedisi, Cilt I

Why Marry Jewish,Daron Cornblut

Şalom, 19/6/2013