“BURADAYIZ” diye haykırdık!

15 Kasım 2003 Cumartesi günü Şişli Beth İsrael ve Şişhane Neve Şalom sinagoglarına yönelik eş zamanlı gerçekleştirilen terör saldırısında yaşamını kaybedenler için Yahudi dini tarihine göre 23 Ekim Çarşamba günü Neve Şalom Sinagogu’nda özel tören düzenlendi.

Mois GABAY Toplum
31 Ekim 2013 Perşembe

Saldırının 10. yılı olması nedeniyle terör olayında yaşamını kaybeden Yoel Kohen için kurulan Ülçer Fonu ve ailesi tarafından yapılan çalışmalarla törene daha fazla sayıda katılım sağlanırken, törene on yıldır suskunluğunu koruyan Annette Rubinstein Talu’nun babası Gabi Talu’nun yaptığı konuşma damgasını vurdu

Sizlere şu an bu haberi aktarırken kulaklarımda 10 yıldır diline mühür vurup, sonunda içini tüm acısıyla dökmüş bir babanın sesi var. Senelerce cemaat mensuplarının görev gereği katıldığı anmalarda sessiz kalmayı tercih edip, ilk kez bu yıl hissettiği samimi ortamda gözyaşlarını bizimle paylaşan bir babanın sesi. Bu sesi bize iletmede, başta Rozi Ülçer ve Yoel Kohen Ülçer Fonu gençleri ile onlara el veren tüm cemaat kurumlarının büyük katkısını unutmamak gerekir. Senelerce dua sırasında ekranda beliren mum altında okunan bir isimle hatırlanan kurbanların, her birinin yaşanmışlıklarını öğrenmek, onları ilk defa tanımaya çalışmak hepimizi derinden sarstı. Neve Şalom Sinagogu anma törenlerinde alışık olunmayan bir şekilde dopdolu bir kalabalığı ağırlamışken, gelin duygularımızın yoğunluğunda o gün aramızda olamayan kardeşlerimiz için bir kez daha anma törenini anımsayalım.

23 Ekim Çarşamba günü anma töreninin temasına uygun olarak Yoel Kohen Ülçer Fonu gençlerince Neve Şalom Sinagogu’nun girişi de bambaşka bir mekâna dönüştürüldü. Onuncu yıl anmasını diğer anma törenlerinden farklı yapan en temel unsurlardan biri sinagoga girer girmez kişinin içine dâhil edildiğini hatırlatmayı amaçlayan semboller bütünü ile karşılaşması. Sinagog girişinde karşılaştığınız dekordan, seçilen renklere, piyano sesinden, o güne özel hazırlanan kipa ve şala kadar her şey size 15 Kasım’ı hatırlatan bir semboller bütünüydü. Ana giriş gençler tarafından bir sergi salonuna dönüştürüldü. Kapıda heyecanla bekleyen pırıl pırıl gençler, erkekler için özel tasarlanan üstünde “Buradayım” yazan mor renkli kipa ve hanımlar için de mor renkli şalı ve yine onuncu yıl için özel olarak tasarlanan dua kitabını gelenlere verdiler. Duvarlarda ise izleyiciyi sarsan, hiçbir medya organında yayınlanmayan fotoğrafların etkisini üstünüzden daha atmadan, salonun ortasına yerleştirilen levhalarda Müslüman ve Yahudi dinine mensup kaybettiklerimizin hayat hikâyelerine, özel yaşamlarından kesitlere şahit olduk. Cemaatimizin gönüllü genç kızları aylarca süren çalışmada kurbanların ailelerine tek tek ulaşarak ve kendi duygularını da katarak basit bir özgeçmiş değil her birinin kendi yaşanmışlıklarını o levhalara taşıdırlar. Ana holdeki siyah perdelerin yerine dua salonuna doğru ilerlerken bu kez duvar boyunca asılmış mor renkte bir perde kullanıldı. Bu yıl anmanın sembolik rengi olarak  ‘mor’ seçilmişti. Mor renk ile “buradayım” sloganı bizlere tüm acımıza rağmen ümidimizi kaybetmediğimizi hatırlattı. Anmaya katılan herkes bir deftere adını yazmak yerine gençler tarafından dağıtılan renkli post-it’lerle adlarını bu umut duvarına taşıdı. Anma gününe katılamayıp mesaj gönderen tüm yurtdışı kurum, cemaat temsilcilerinin mektupları ise yine bir köşede sergilenmişti. Bu sayede gençlerin konuşmalarına daha fazla zaman ayrılırken, bu taziye mektuplarını da isteyenler panodan okuyabildiler. Saat 19.30 sularına kadar hiç duraksamadan gençlerden oluşan kalabalık sinagogu doldurmaya devam etti. Uzun yıllardan sonra ilk defa hem erkekler bölümü hem de kadınlar azarasında tüm oturma yerleri dolmuş ve ayakta kalanlar da olmuştu. Bu doluluk hepimize ümit verse de yine de onca uğraş ve duyurudan sonra  “Buradayım” diyememiş birçok dindaşın da olduğu gözlemledik.

Anma töreninde yine simgesel olarak tüm Arvit duası gençlerimizin ağzından okundu. Hazan İzzet Barokas’ın büyüleyici sesiyle okuduğu Arvit duası anmanın atmosferine tüm yahidleri hazırladı. Hemen ardından da Şema, Şir La Maalot ve Alenu Leşabeah dualarımız da yine genç kardeşlerimiz tarafından okundu. 

İLK KONUŞMA GENÇLERDEN

Dua sonrası anma töreninin ilk konuşması gençleri temsilen Dani Baran tarafından gerçekleştirildi. Anma töreninin konuşmalarında da yine simgesel olarak farklı nesilden bireyler duygularını paylaştılar. İlk konuşmayı o gün 18’li yaşlarda olan Dani, sonrakisini ise o gün çocuk yaşta olan Suzi Asa yaptı.  Baran, hem bir Yoel Kohen Ülçer Fonu gönüllüsü hem de 15 Kasım saldırılarının en yakın tanıklarından biri olarak duygularını paylaştı.

“Bugün bu sinagogda değil konuşma yapmak, bu anmada bulunmak bile ne on yıl önce 18 yaşında olan ve bu kapının önünde gönüllü olarak güvenlik görevi yaparken 500 kilogram bombanın patlamasına şahit olan benim için, ne de siz acıları halen taze olarak anmaya katılan duyarlı cemaat bireyleri için kolay bir durumdur. Sizlerin acılarını anlıyoruz dediğimiz zaman bile, aslında maalesef bunu anlayamıyoruz ve ne yazık ki de anlamamız imkânsız. Bu anma etkinlikleri ile sizlerin acısını biraz olsun paylaşabilirken yapabileceğimiz toplumuzun birliğini ve beraberliğini sağlamaktır. Yaşanan bütün acılara karşın 500 kilogram bombanın patlatıldığı bu sinagogda bir araya gelebilmektir. 15 Kasım 2003 sabahı gözü kararmış teröristler kumandasındaki kamyonetler Allah için savaşma düşüncesi ile birçok insanın masum canını almaya sinagoglarımıza gelirken, burada ve Şişli Beth İsrael Sinagogu’ndaki yahidlerimiz de aynı Allah’a daha barış ve huzur dolu bir dünya için dua etmekteydiler. Patlamanın ardından cenaze törenine katılan 3000’e yakın dindaşımız korkmadığımızı ve bir arada olduğumuzu herkese göstermiştir. Ne yazık ki kötü olayları unutmaya meyilli olan insan bu büyük acıyı da hayatın arka planına atmıştır. Ancak bu sefer hayatımıza geri dönerken bir fark yaratalım istiyoruz. Acı olayları unutma karakterimizin değişmesini, büyüklerimizden bizim jenerasyonumuza geçmemiş  ya da yeterince anlatılmamış Elza Niyego vakası, Trakya Olayları, Varlık Vergisi, 20 Kura Nafia askerlik, 6-7 Eylül Olayları ve bu yıl 28. yılı dolacak olan 1986 sinagog saldırısının da tarihin arka planına atılmasını istemiyoruz. Diaspora’da yaşayan hiçbir Yahudi’nin tarihini bilmeden kendini savunamayacağına ve varlığını sürdüremeyeceğine inanıyoruz. Buradayız deyip, özgürce konuşup, kendimizi rahatlıkla savunabildiğimiz zaman ancak varlığımız bir anlam ifade eder,” dedi.

FOTOĞRAF, TANIKLIK VE RÖPORTAJLARLA HAZIRLANAN FİLM

Törende Eytan İpeker’in hazırladığı ve Salvo Kohen’in seslendirmesini yaptığı 15 Kasım Belgeseli gösterildi. Törene katılan herkesi yıllar öncesindeki acıya bir kez daha götüren belgesel yakın tarihimizde yaşanan ortak acıları da bir kez daha hiç görülmemiş çarpıcı fotoğraf, tanıklık ve röportajlarla bizle paylaştı. 1986 yılında yaşanan ilk acıdan sonra cemaat binalarının koruma kapıları ile tanıştığını hatırlatan film, Türk Yahudilerinin 500. yılını kutlamaya hazırlandıkları bir dönemde ikinci kez bu sefer koruma kapılarına takılan saldırının 2000’li yıllara gelindiğine şekil değiştirerek nasıl hayatlarımızı böldüğü en çarpıcı şekliyle bizle paylaştı. Anma hazırlıkları aşamasında yine Yoel Kohen Ülçer Fonu öncülüğündeki gençlerinin kendi profesyonel mesleklerine uyumlu bir şekilde katkıda bulunmaları da anmanın başarısının bir göstergesiydi. Eytan İpeker’in duygularını kattığı film ve Salvo Kohen’in etkileyici sesi salondaki duygu yoğunluğunu daha da arttırdı.

 

“HATIRLIYORUM”

Anma töreninin ikinci konuşması ise bu kez 15 Kasım 2003’te daha onlu yaşlarında olan Suzi Asa tarafından gerçekleştirildi.  Asa, duygu yüklü konuşması ile o yılları tam anlamıyla yaşamamış biri olarak, zihnini yıllardır kurcalayan soruları ile bir neslin hislerine tercüman oldu.

“Hafızamızın bize oynadığı en sık oyunlardan biri derin tozlu bir dolapta arşivlediği ve aslında asla unutulmayan olayların, durumların ve ya duyguların ağzımızdan ‘hatırlamıyorum’ diye çıkmasını sağlamak. Bu yüzden bugün, burada onlu yaşlarıma geri dönecek olsam da, hiç ‘hatırlamıyorum’ demeden konuşmaya çalışacağım.

Çünkü hatırlıyorum. Çünkü onların isimleri benim on yıldır zihnimde zaten bir yerlerde saklı. Gülümsemelerini aramda birkaç santim varken, canlı ve gerçek hiç görmedim. Hiç onlarla oyun oynamadım. Yüzlerinde oluşabilecek sinirli halleri gözümün önüne bile getiremiyorum çünkü hiç tartışmadım, kavga etmedim onlarla. Ne ağladıklarında yanlarındaydım, ne de kahkahalarla güldüklerinde. Fakat ben on yaşımdayken, mesela Yoel on dokuzundayken, yani daha tanışmıyorken onlarla ben, bir gün aceleyle okulumdan çıkarıldım. Çevremdeki yüzler, şaşkın, korku dolu ve kızgın yüzler, o gün onların isimlerini devamlı söylemeye başladılar. Sonra isimler defalarca ve uzun uzun baktığım televizyondaki, gazetelerdeki yüzleriyle birleşti. Sonra isimler ve yüzler, annesinin babasının ve tüm yakınlarının hatta yakını bile olmayanların anlattıklarıyla birleşti. Böylece onlara bir kimlik yükledim. Onlara zaman zaman hayali bir geçmiş ve insana ait bir sürü hayali özellikler de yüklemeye çalıştım. Çünkü kafamda öylesi koruyucu, kollayıcı, cesur genç kahramanlardı ki insan olduklarını da unutmamak için kendimi çok zorladım. İşte ben, Yoel ve diğerleri böyle tanıştık.

Bir insanı, insanları sadece insan oluşlarıyla ve yeryüzünden kabul edilemez şekilde aramızdan ayrılışlarıyla anmanın bence en özel yanı bizler, yani yaşamın akışına direnen, hatırlayan kalabalık. Bugün burada olan bizler. Benim için onlarla tanıştıktan sonra zihnime işleyen bir sürü ‘çok’lar oldu: çok korkunç, çok acımasız, çok şiddetli, çok anlamsız gibi. Fakat tüm bunlarla başa çıkmayı öğrensek de benim onlu yaşlarımda Yoel’le ilgili, Annette’le ilgili, olanlarla ilgili anlam veremediğim sürekli sorguladığım yeni bir dünya oluştu. Şimdi 20 yaşımdayım ve bu sorular sanırım artık şöyle bir değişime uğradı: Yoel’in, Annette’in, Ahmet’in ve diğerlerinin hikâyesi hiç bitmedi, sadece şekil değiştirdi. Bundan eminim. Bunu söylemek bir kabulleniş değil, sorularımdan vazgeçmek asla değil belki biraz büyümektir sadece. Onların da devamlı, her geçen gün, bizlerle büyüdükleri gibi.”

GABİ TALU SUSKUNLUĞUNU BOZDU

Bu acıyla yıllarca yaşamaya çalıştım. Çünkü ben, biz onları çok özledik. Gözlerim kapanana dek onları yalnız bırakmayacağım. Sizler bu gün nereye ait olduğunuzun, hayatınızda olan değerlerin farkına varın. Çocuklarımızın hayallerini korkularımızla engellemeyelim.

10 yıllık yalnızlığımda size bu anlattıklarımı daha iyi anladım. Bizler sizi unutmadık, unutturmayacağız. Işıklar içinde  uyuyun.

-Gabi Talu

 

Anma töreninde sinagogda o ana kadar kendini tutmuş herkesin gözlerinden yaşlar aktığı an ise Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh’nin Annette Rubinstein Talu’nun babası, Anna Rubinstein’ın damadı Gabi Talu’yu kürsüye davet ettiği dakikalardı. Üçüncü konuşma için söz alan Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh sözlerine “Ben 15 Kasım 2003 günü 40’lı yaşlarımda bir cemaat yöneticisiydim,” diyerek başladı. Bu geçen sürede yaşadıklarını yazmayı denediğini ancak hayatını kaybetmiş altı kardeşimizin yakınlarını tanıdıkça aslında yazdıklarının ne kadar da eksik kaldığını anlatan Başkan İbrahimzadeh, on yıl sonra halen şeytanla dans etmekten ders almamış dünyamızın, antisemitizm sınavında ne kadar başarısız olduğunu da bu vesile ile sözlerine ekledi. Konuşmasında 15 Kasım günü yaşadıklarını, yanı başındaki Rozi Ülçer’e oğlunu kaybettiğimiz gerçeğini nasıl söyleyemediğini de belirten İbrahimzadeh cemaatin kapılarında görev yapanlar olarak diline mühür vurup sustuklarını anlattı. Konuşmasının yoğunluğa ulaştığı bir anda İbrahimzadeh “Gabi kardeşime 10 yıl sonra konuşma yapmayı kabul ettiğin için teşekkür ediyorum,” diyerek Gabi Talu’yu kürsüye davet etti.   

Gabi Talu’nun söz aldığı andan itibaren sinagogdaki sessizlik yerini gözyaşlarına bıraktı. “Benim bir ailem yok, sizleri ailem olarak görmek istiyorum. 14 Kasım 2003 günü kızım beni aramıştı. ‘Babacım seni görmek istiyorum’ demişti telefonda. Maalesef buluştuğumuzda çok geçti. Ne yaşayan yaşadıklarını anlatabilir ne de dinleyen anlayabilir. Daha sonra annem gibi kızımı da yetkililerden teslim aldım. Bu acıyla yıllarca yaşamaya çalıştım. Çünkü ben, biz onları çok özledik. Gözlerim kapanana dek onları yalnız bırakmayacağım. Sizler bu gün nereye ait olduğunuzun, hayatınızda olan değerlerin farkına varın. Çocuklarımızın hayallerini korkularımızla engellemeyelim. 10 yıllık yalnızlığımda size bu anlattıklarımı daha iyi anladım. Bizler sizi unutmadık, unutturmayacağız. Işıklar içinde uyuyun.”

Konuşmalar sonrasında gençlerden Gabi Behiri, Betsi Penso ve Selim Kalvo’nun öncülüğünde mum yakma törenine geçildi. Berta Özdoğan adına ilk mumu cemaati temsilen Josef Nasi yakarken, Avraam Varol adına çocukları ve eşi, Yona Romano adına Meri ve Tori Romano, Anna Rubeinstein adına kızı, 21 Ağustos 2003 günü aramızdan haince bir saldırı ile  ayrılan Yasef Yahya içinse mumunu anne babası Roza ve Vitali Hayim Yahya yaktılar. Mum yakma öncesinde de kurbanların hikâyeleri bir kez daha okundu.

Bet Din üyelerinin  okudukları dualar, Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın okuduğu Kadiş duası ve İshak İbrahimzadeh’in öncülüğünde yapılan Petiha, Aaron Ha Kodeş’in açılıp cemaatin kutsanması ile anma son buldu.  

Tören sonrasında başlarında mor renkli kipa ve mor şallı hanımlardan oluşan kalabalık uzun bir süre sinagogdan ayrılmadılar. Anma programı Limmud yemeği ve UOML öğrencilerinin hazırladığı “Umut” temalı resim sergisi ile Neve Şalom Kültür Merkezi’nde devam etti. La Casa Catering tarafından hazırlanan Limmud yemekleri ile uzun zamandır görüşmeyen dostlar da acı bir vesile ile olsa da görüşme fırsatı buldular.

 Törenin bitiminde sinagog çıkışında özellikle mor şallı hanımların bu şalları çıkarmamaları, beylerin bu güne özel kipaları yanında almaları anma törenini bu acıyı yüreklerinde hissedenlerin nasıl sahiplendiğini bir göstergesiydi. Günlük hayatın koşuşturmasında bir gün bile olsa o akşam katılan tüm aileler geçen on yıl sürede ortak duygularımızda neler değiştiğini, yaşadıklarımızı ve kaybettiklerimizi hatırlama ve konuşma fırsatı buldular.    

Yoeliko’nun idealleri doğrultusunda altı aydan uzun bir süredir el ele vermiş 35’i aşkın farklı kurum ve derneklerden gencin çabaları onuncu yılında unutulmayacak bir törenle bize “Burada” olduğumuzu hatırlattı. “Buradayız” diyen gençler aynı amaçlar çerçevesinde tören sonrasında her yıl çıtayı düşürmeden farkındalığımızı arttıracak etkinlikler ile toplumu bir araya getireceklerine söz verdiler.  Bu tip acılar toplum olarak düşünmemiz gereken zamanlardı, bunu o akşam bir kez daha hatırladık.

15 Kasım 2003 günü toplumumuz her yaş kesitinden 3 kadın ve 3 erkek kurban verdi. Ana karnındaki bebek, 8 yaşında bir kız (Anette Rubinstein Talu), üniversiteye yeni başlamış bir delikanlı (Yoel Kohen Ülçer), anne olmaya aday 30’lu yaşlarının başında bir kadın (Berta Özdoğan), daha çocuklarının bar-mitsvalarını dahi görememiş genç bir baba (Avram Varol), çocuklarını evlendirmeye hazırlanan bir baba (Yona Romano) ve 80’lerinde bir anneanne (Anna Rubinstein)…

Türk Musevi Cemaati sizleri ve ardınızda bıraktıklarınızı asla unutmayacak. Işıklar içinde uyuyun. Biz “Buradayız.”  

 

 

15 Kasım 2003sabahı gözü kararmış teröristler kumandasındaki kamyonetler Allah için savaşma düşüncesi ile birçok insanın masum canını almaya sinagoglarımıza gelirken, burada yahidlerimiz de aynı Allah’a daha barış ve huzur dolu bir dünya için dua etmekteydiler.

- Dani Baran


Bir insanı, insanları sadece insan oluşlarıyla ve yeryüzünden kabul edilemez şekilde aramızdan ayrılışlarıyla anmanın bence en özel yanı bizler, yani yaşamın akışına direnen, hatırlayan kalabalık.

- Suzi Asa