Kürsüden gelen emirler...

Karikatür sanatının önemli isimlerinden biri olan İzel Rozental’in 30 Mayıs 2012 tarihli ŞALOM Gazetesinde yayınlanan karikatüründe söz ile düşünceyi uyumlu bir mozaik gibi kullanıyor, soyut figüratif anlayışı benimseyen bir teknik uyguluyor

Tufan ERBARIŞTIRAN Perspektif
25 Temmuz 2012 Çarşamba

 Özellikle 20. yüzyılda toplumları derinden etkileyen, onları konuşmalarıyla savaşa yönlendiren, insanları ‘diğerlerine’ göre üstün kılmaya çalışan birçok diktatör vardı. Bunların hepsi kişisel hırs ve ihtiraslarının yolunda savaşlar çıkarmayı, insanları topluca katletmeyi, krematoryumlarda yakmayı, dinsel inançları uğruna insanı yok saymayı bir marifet (!) olarak görüyordu. Hitler başbakanlık beklerken, yardımcısı bunu başaramayınca, ona döner ve “hain!” diye bağırır. Adamcağız hemen itiraz eder. Ancak Hitler’in yanıtı bugün bile düşündürücüdür. “Sus! Senin hain olup olmadığına ben karar veririm.” Diktatörlük böyle bir kişilik yaratıyordu. İşte Stalin, Franco, Hitler, Humeyni, Mussoloni, İdi Amin ve diğerleri...

Diktatörler toplumları etkileyen ateşli konuşmaları, beden dilini iyi kullanmaları, insanların ‘hassas’ yönlerini bilmeleri ve bunları kullanmaları sonucunda isteklerini  - ne yazık ki - elde ettiler. Ancak geride kan ve gözyaşı bırakarak... Milyonlarca masum insanın cesetlerinin üzerine basarak yaptıkları konuşmalar, davranışlar, verdikleri emirler ile tarihin en kanlı ve dramatik dönemlerini yaşattılar...

Rozental’in karikatürlerindeki kentli anlayışı

İzel Rozental karikatür sanatında önemli isimlerden biri. Onun çizgilerinde kentli bir anlayış görürsünüz. Sanatın farklı aşamalarında karşımıza çıkan siyaset, sosyal düzen, dinsel yapı, uluslararası ilişkiler, kent sorunları, insan-kent ilişkisi gibi... Birkaç çizgiyle birden fazla düşünceyi ustalıkla örtüştürür, izleyene katmanlı bir yorum yapma olanağı sunar. Onun çizgilerinde naiflik, yaratıcılık, sözün ve düşüncenin içsel birlikteliği karşımıza çıkar. Rozental, karikatürlerinde iletiyi doğrudan okurla buluşturmaz. Çizgilerin estetiği, kıvraklığı, hareketi yansıtması - bunu genel anlamda söylemek gerekirse - karikatürün teması ve iletisiyle uyumlu bir birliktelik gösterir. İlk bakışta figürler, çizgilerin oluşmasında dağınıklığı yansıtan, izleyeni şaşırtan, ana temayı bulmakta zorlayan bir kompleks içinde gizlidir. İşte sanatçının özgün yaratıcılığı buradan itibaren başlar. İzleyici, karikatürdeki iletinin peşine tıpkı bir dedektif gibi düşecek, eldeki ipuçlarını değerlendirecek ve kişisel yorumunu yapacaktır. Ancak bu özel ‘durum’ sanatçı ile izleyici arasında bir kaçış kovalayış denklemi üzerine kurulmaz. İzleyenin kişisel özgüveninin önderliğinde, karşısındaki karikatürün dehlizlerinde kendini tanımasına yönelik bir ‘araştırma’ olduğunu söyleyebiliriz. Yani, sözün kısası şudur: İzel Rozental’ın bir karikatürünü çözümlerken, bir yandan da kendinizi sınıyor olursunuz. Böyle bir şey... Yazımızda bunu görmeye çalışacağız.

Rozental, bu karikatüründe yine naif, gerçeküstünü andıran, soyut/figüratif anlayışı içeren bir teknik kullanmış. Soyut imgelerin eşliğinde, tümdengelimin yol haritasında ilerleyerek tümevarıma ulaşmayı hedefleyen bir içsel yapı/bina/format/görsel metin...vb. ile karşılaşıyorsunuz. Burada kürsüde söz söyleyen kişinin tavırlarına geçmeden şunu imleyelim. Sözün önemi, etkileyiciliği, toplum üzerindeki baskısı dile getirilmiş. Söz ağızdan çıkmadan önce onu söyleyene aittir. Söz henüz düşünce aşamasındadır. Kişinin beynindeki düşünceler söz olup çıktığında ise, ona ait olmaz. O söz topluma mal edilir. Herkes o sözler üzerine konuşmak, yorum yapmak, eleştirmek hakkına sahip. Söz bir yerden sonra yazıya dönüşür ve kalıcı olur. Diktatörler sözü iyi değerlendiren, onu önemini bilen, toplumu yönlendirmek için bir baskı aracı olarak, tıpkı bir silah gibi gösteren/kullanan bir yeteneğe sahiptir. Bu karikatürde ‘söz’ sözel olmaktan çıkmış, bir bıçak keskinliğinde, kürsüdeki konuşmacının düşüncelerini dile getiren/yansıtan temel bir amaç olmuştur. Sözü dinleyenler boyunları bükük, sessiz, yorgun ve konuşmayı peşinen kabullenmiş bir tavır içindedir.

Toplumdaki diktatörler ne denli etkili?

Yazımızın başında bahsettiğimiz gibi, diktatörlerin konuşmaları toplumları derinden etkilemekte. Onlar yaşadıkları çağın eksik yönlerini iyi bilen, bir toplumun temel dinamikleri ile nasıl oynanması gerektiği konusunda etkileyici konuşmalar yapan, ateşli sözlerini insanların beyinlerine/ruhlarına/bilinçaltlarına yöneltmek konusunda âdeta uzmandırlar. İşte tam burada 20. yüzyıl diktatörlerini anımsıyoruz. Şimdi yeterince belleğimizi canlandırdık, sırada yorumlar var.

Bu karikatürü izleyen herkes şu soruyu sormalı. Yaşadığım toplumda diktatör hevesli olanlar var mı? Onların konuşmaları neden etkili oluyor? Beni etkileme oranları nedir? Tüm bu sorular karikatürü incelerken, kişinin kafasında sessizce çoğalan, sözün keskinliğinde yeni soruları getiren, sizi kendi benliğinizde bir tür içsel hesaplaşmaya götüren bir anlayış içermekte. Ben kimim? Yani, bu karikatürdeki ‘sözü’ bıçak gibi kullanan kişiye mi özenen, yoksa onun karşısındaki sessiz ve söylenenleri peşinen kabul etmiş toplumun içinde yer alan biri misiniz? Belki de kürsüdeki kişinin düşünsel olarak tam karşısında duran, onu eleştiren, diktatörlüğünü kabul etmeyen bir özgüven içindesiniz. Siz, hangisi olduğunuzu söylüyorsunuz? İşte İzel Rozental’ın büyüklüğü, ustalığı, yaratıcılığı karşımızdadır artık. Sizi birkaç çizgiyle kendi kendinizle hesaplaşmaya, bir yandan da kendinizi tanımaya yöneltiyor. Her karikatürde kolayca bulamayacağınız düşünsel bir yapı ile sözün harmanlandığı bir kompleks sizi beklemekte. O görsel metni okudukça, şifreleri çözdükçe, içinde gezindikçe, böylelikle canlanan simgeleri ve figürleri birleştirdikçe siz aslında kendinizi yeniden inşa/bina etmiş oluyorsunuz...

Karikatürün yorumu

Yeniden karikatüre yoğunlaşalım... Kürsüdeki kişi hayli sert, etkileyici, karşısındaki topluluğu kendi görüşlerini kabul etmeye yönelik bir konuşma yapmakta. Biraz zorlamayla da olsa, dinleyicilerin hepsi aynı tip görüntü içinde sanki. Bunu şöyle yorumlayabiliriz. Kürsüdeki konuşmacının sözleri öylesine etkileyicidir ki dinleyiciler aynı ruhanî atmosfere bürünürler. Artık sözün büyüsü, etkisi, yönlendiriciliği sayesinde dinleyiciler bir ‘sürüye’ benzetilir. Konuşmacının eli bir silah, bir bıçak, savaş kararı veren bir komutanın buyruğunu andırmakta. O havaya sallanan el/parmak sayesinde neler anlıyoruz? Şimdi bunları görelim.

Konuşmacı/diktatör sözlerini beden diliyle, havaya salladığı o ürkütücü parmak sayesinde pekiştiriyor. Karşısındaki topluluğu bir koyun sürüsü gibi görüyor. Tam burada bazı dinleyicilerin transparan geçişlerle ‘koyuna’ dönüştürüldüğünü hayal edelim. Nasıl olurdu acaba? Belli belirsiz siluetlerle topluluk insan – koyun karışımı bir görüntü içerseydi, karikatür daha mı etkileyici olurdu? İlk bakışta doğru gibi geliyor, ancak sanatçının seçimine saygı duymak gerek. Öte yandan insan – koyun karışımı ile karikatür daha bir ideolojik, keskin bir siyasal atmosfere bürünebilirdi. Sanatçı böyle istememiş olabilir.

Karikatürde sözün hangi açıdan doğru kullanıldığını anlamaya yönelik bir çaba sarf etmemiz isteniyor. İzleyene bilinçaltında sorular sordurtan, kendisini tanımak amacıyla düşünsel bir yola yönlendiren bir karikatür olduğunu söyleyebiliriz.

İzel Rozental bu karikatürde söz ile düşünceyi uyumlu bir mozaik gibi birleştirmiş. Sözün kullanılma amacı önemli. Karşısındakini etkilemeye yönelik içeriği ile yansıttığı düşüncenin birlikteliği sayesinde insanın hangi duruma düştüğünü gösteriyor. Bakın işin ucu nerelere varıyor.

Kişinin bilgi eksikliği, eleştiriden uzak kalması, kendi potansiyelini bilmemesi onu çoğu kez aciz durumlara düşürmekte. Hepimizin içinde bir yerlerde saklı duran, ne zaman çıkarılacağını bilgi ve inanç doğrultusunda yine kendimizin belirleyeceği o ‘güç ve enerji’ ortaya çıkmazsa, karşımızdaki konuşmacının el kol sallayarak yaptığı her konuşma bizi etkiler. Artık ona kayıtsız şartsız itaat etmek zorundayız. O halde kişi kendini iyi tanımalı, eğitmeli, çağdaş yaşamı ve sosyal yapıyı esas olarak kabul etmeli. Bunun dışına çıkacak olan bir toplum karşısında ateşli konuşmalar yapan, onun zaaflarını iyi değerlendiren, hassas konularda güdülerini harekete geçiren kötü amaçlı bir kişi her zaman istediğini elde eder. Tarih bunun örnekleriyle doludur zaten.

Bu karikatür sıradan bir mizah anlayışı içermiyor. İnsanı güldüren, alaysıma duygularını tetikleyen, boyunları bükük figürleri komik görmekle yetinen, bu türden bir duygu seli ile anlamamız olası değil. Bu karikatür çok daha fazlasını yansıtmakta. 

Kürsüdeki konuşmacının salladığı eli, kafası/başı ile aynı konumda. İşte karikatürün belki de en hassas, en çok dikkat edilmesi gereken görüntüsü budur diyebiliriz. Bir insanın kafası kişisel düşünceleriyle özdeşleştiriliyor. Ancak bedenin tamamı bu düşünceleri yansıtan, onaylayan, harekete geçiren bir kas yığını. Düşüncenin soyuttan somuta indirgenmesi bu doğrultuda gerçekleşmekte. Kürsüden sözün akışkanlığında dinleyicilerin bilinçaltlarına yönelik ağır travmalar yaratan bir ‘etkileşim’ oluştuğunu düşünebiliriz. Dinleyiciler algılama yetenekleri ile konuşmacının yoğun propaganda içeren sözleri arasında sıkışıp kalmakta. Bilgi, eğitim ve kültürel açıdan yetersiz topluluğun beyinlerine konuşmacının “sözleri” bıçak gibi saplanır. Hani, şu ünlü “otomatik portakal” romanında olduğu gibi... İzel Rozental öyle kapsamlı, bütünleştirici, ironik temalar da içeren bir karikatür çizmiş ki tek sözcükle inanılmaz! Şimdi bunu ayrıntılarıyla görelim.

Konuşmacının beyni öylesine keskinleşmiş, öylesine ideolojik bir atmosfere bürünmüştür ki o artık kendi hırslarının, ihtiraslarının, siyasal ve dinsel düşüncelerinin somuta dönüşmüş görüntüsüdür. Bir gerçeküstü filmden ya da fantastik bir çizgi romandan alıntılanmış gibidir bu benzerlik. Konuşmacının kafası/beyni bir yerden sonra karşısındaki topluluğa düşüncelerini dikte ettirmek isteyen bir diktatörün emir veren ‘eline/parmağına’ dönüşür. Kafa/beyin ve parmak sallayan bir el! Sanatçının yetkinliği, ustalığı, bilgeliği bir kez daha karşımızdadır. O parmak sallayan el ile vahşileşmiş, içi savaş ve kanlı doldurulmuş düşünceler aynı doğrultudadır. Kafa/beyin insanî değerlerden uzaklaşmış, karşısındakilere çağdışı emirler veren, öldürmeyi, itaatkâr olmayı, her sözünü kabul etmeyi çağrıştıran bir anlayışla bağırmakta. Sözün nefrete, kanlı eylemlere, savaşlara, öldürmeye yönelik olduğu gerçeğini bir kez daha görüyoruz. Öte yandan söz doğru kullanıldığında, yüksek sanat, şiir, edebiyat ve siyasette dostluk/barış temalarını içerdiğini de biliyoruz.

İzel Rozental, bu karikatüründe “sözü” bir diktatörün “kafasızlığına” bağlıyor. Karikatürdeki tek komik, hicivleme diyebileceğimiz anlayış burada. Diktatör ya da toplumları birbirine kırdırmaya yönelik konuşmalar yapan birinin “kafasız/beyinsiz” bir hale geldiğini gösteren ilginç ama çok etkileyici bir karikatür olduğunu söyleyebiliriz. Bir toplumu etkilemek için beynini/kafasını kullanmadan sadece ateşli konuşmalar yapmanın ne demek olduğunu yazımızın içinde görmüştük...

Karikatür sanatı ayrıntılardan bir tema yaratmak üzerine kurulmuştur diyebiliriz. Söz konusu ayrıntılar görsel bir metin halinde dizilir, çizilir ve sanatçının iletisi belirlenir. Görsel bir okuma sanatı olan karikatürde çizgilerin eşliğinde, sözel ve estetiksel örtüşme sayesinde iletişim belirginleşir, kendini gösterir. Bu karikatürde ise ayrıntılar çoklu bir yapının özüne yerleştirilir. Kürsüdeki konuşmacının parmak sallayan eli, bu elin ardında gizlenen onun kafasızlığı, bu diktatörce söylemin insanları ne hale getirdiği, bilgi eksikliğinin ve eleştirel düşüncenin yokluğu nedeniyle bir toplumun acizliğini görebiliyoruz. Ayrıntılar bununla da sınırlı değil. Dinleyicilerin aynı tip olması, sessizliği, bir sürüyü andıran görüntüsü, boyunlarının büküklüğü dikkate değer. Sözün kullanılma biçimi, önemi, etkisi, kimin hangi sözü kullanmasıyla oluşabilecek tehlikeler ya da güzelliklerin ortaya çıkacağı konusunda bilgi sahibi oluyoruz.

İzel Rozental birkaç naif çizgide, ayrıntılardan oluşturduğu bu karikatürde çoklu bir düşüncenin ilk ipuçlarını sezdiriyor. Siz ayrıntıları birleştirdikçe büyük fotoğraf ortaya çıkmakta. Söz konusu karikatürde kendinizi aynaya bakıyor gibi hissediyorsunuz. İşte esas soru budur. Ben kimim? Bu karikatürdeki sürüye benzeyen kişilerin arasında mıyım, yoksa kürsüdeki diktatör müyüm? Aslında ikisini bu şekilde gördükten sonra gülmek, eğlenmek, aralarına girmemek ya da onlara hep uzak kalarak yaşamak varken... O halde sanatı, bilgiyi/özgürlüğü insanı önemseyelim ve sevelim. Bu düşüncenin dışındakileri eleştirmeyi, aramızdan atmayı bilelim.

İzel Rozental’dan çağdaş, insancıl, bilgi ve bilgelik arayışına yönelik harika bir karikatür diyebiliriz. Kuşkusuz anlayana...