Bir başarı öyküsü: ORET ABULAFYA

Ülkemizde son yıllarda kadınların ekonomiye katkıları, kültür ve sanattaki başarıları göreceli de olsa artıyor. Özellikle büyük kentlerde yaşayan kadınların iş yaşamına girmesi, çok uluslu şirketlerde yönetici pozisyonuna kadar yükselmesi sevindirici bir gelişme. Umarız bu durum daha geniş bir alana yayılır.

Tufan ERBARIŞTIRAN Yaşam
19 Temmuz 2011 Salı

İzmir kendi sosyolojik yapısından kaynaklanan bir ayrıcalıkla kadınlara her zaman çalışma olanağı, hoşgörü ve sevecenlik sunmuştur. Birçok kadın bu kültürden beslenerek gerek iş yaşamında gerekse yöneticilik ve sanat alanlarında kendini rahatlıkla ifade edebilmiştir. Her ne kadar erkeğin hâkim olduğu, henüz kurtulamadığımız ataerkil sosyal yapı içinde olsak bile, bugün kadın eskiye oranla daha rahat bir konumda. Umarız “eşitliğin” yansıttığı değerlere daha ivedi kavuşuruz.

Birçok kadın sosyal yaşamda ve ticarette başarılı olmak, düşündüklerini gerçekleştirmek ister. Kendi geleceğiyle ilgili pembe düşler kurar. Ancak ülke gerçekleri nedeniyle bu düşlerini gerçekleştiren kadın sayısı çok fazla değil. Ortadoğu’ya yaklaştıkça kadının toplum içindeki konumu ve başarı oranı Batı toplumlarına göre düşmeye başlar. Buna gerekçe olarak da o toplumların sosyolojik (ayrıca gelişmişlik düzeyleri doğrultusunda) yapılarını gösterebiliriz. Oret Abulafya tüm güçlüklere karşın, gençlik yıllarından beri azimle çalışan, düşlerini kurduğu pastanesini açabilmiş şanslı kadınlardır biridir.

Adam olacak çocuk

Oret Abulafya’nın yaşamı tam anlamıyla bir başarı öyküsüdür diyebiliriz. Ama unutmadan söyleyelim, “adam olacak çocuk” kendini çok erken yaşlarda belli eder diyenler haklıdır. Nasıl mı? Oret Abulafya daha okula başlamadan önce okuma – yazma öğrenir. Yaşıtları sokakta, evde, okul bahçesinde oyun oynarken o bir kenara çekilir ve bakın neler yapar. “Gazetelerdeki fotoğraflara bakarak anlam vermeye çalışırdım. Bir de o fotoğrafları kara kalemle kâğıda çizmeye uğraşırdım. Zamanım kalırsa radyo oyunlarını dinlerdim. Ailem her zaman yanımda oldu ve beni hep destekledi. Özellikle babamı örnek aldım. Onun bende emeği büyüktür...” Bu sözleri duyduğumuzda ister istemez etkileniyoruz.Öte yandan kişinin özgünlüğü, bu anlamda yaratılışından gelen kişiliği, yetenekleri ne kadar önemli olursa olsun, demek ki ailenin katkısı büyüktür... Bir çocuğa gerekli önem verilirse, onun zekâsına uygun bir anlayışla yaklaşılırsa, gelişmesi için elden gelen yapılırsa, o çocuk büyüdüğünde belirli bir düzeye ulaşır. Hani buradan çocuk sahibi olan genç ailelere bir “ışık” açılıyor sanki...

Bir insan geçmişinde yaşadığı ekonomik sıkıntıları iyi yorumlar, ileriye dönük anlamda ciddi planlar yaparsa bunun karşılığını mutlaka görür. Yalnız şunu da söylemek gerekir. Başarılı olmak o kadar da kolay değildir. Disiplinli ve çok çalışmak, ayrıntılara dikkat etmek, öngörüde bulunmak, mesleğini sevmek, gelişmelere açık olmak, ülke gerçeklerini gözden kaçırmadan plan yapmak önemlidir. Çünkü önümüzdeki yol uzun ve zorludur. Herkes bu yolculuğa çıkmaya heveslidir. Ancak birçoğumuz bu ‘uzun ince yolda’ yürürken yorulur, düşer, bazen de geri döneriz. Oret Abulafya ise düşlerini gerçekleştirmek için öncelikle kendini hazırlar, bu yolda dimdik yürür ve başarılı olmak adına elinden geleni yapar. İyi bir planlama, ciddi bir gözlem yeteneği, sabırlı bir çalışma arzusu birçok sıkıntıyı yok eder. Nitekim işyerini açmadan önce evinde Sefarad yemekleri ve Musevi geleneğine uygun kurabiyeler yapar. Sipariş üzerine bu yaptıklarını satmaya başlar. Ekonomik yönden kendi bağımsızlığını kazanmak istemektedir. Boş kaldığında evinde tığ işleri ile para kazanmayı sürdürür. Bir ara jimnastik dersleri verir. Ayrıca İzmir Musevi Cemaati’nin bünyesinde bulunan kültür derneğinin halkla ilişkiler kısmında profesyonel anlamda yönetici olarak görev yapar. Tüm bunlarla yetinmez ve resim dersleri alır. Kendini bu konuda geliştirir, sonra da resimlerini satmaya başlar. Üstelik üç kez karma sergilere katılır. Yaptığı resimler büyük ilgi görür. Pastanede bile bir tablosu duvarda asılıdır. İnanılmaz ama tam anlamıyla “ekmeğini taştan çıkartır” deyimi onun için son derece uygundur. Bir dönem İzmir Musevi Cemaati’nin kadınlar kolunda gönüllü olarak görev yapar. Onun bu derece iyiliksever, insanî duyguları yansıtan bir kişiliği olması çocukluğundan kalmadır. “Ben daha çocukken bile hakkımı arayan, adaleti savunan bir anlayış içindeydim. Ezilenin, haksızlığa uğrayanın her zaman yanında oldum. Kişilik olarak paylaşmayı, dayanışmayı seviyorum. Bir şeyler öğrenmek kadar öğretmenin de gerekli olduğuna inanıyorum...” Oret Hanım İzmir Musevi Cemaati’ndegönüllü olarak ahşap boyamave resim dersleri vermiş. Herkesin sanatla uğraşmasını, kendini geliştirmesini arzu etmiş. Elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışmış. Budenli yardımseveroluşu nedeniylecemaat içindeçok seviliyor, büyük takdir görüyor.Onun bu özellikleri arasında insan ilişkilerinin iyi olması, dürüstlüğü, kibarlığı, karşısındakine saygı duymasını sayabiliriz.

Çalışmak, başarmak ve paylaşmak

Oret Abulafya konuşkan, cana yakın, sevimli bir insan. Yüzü devamlı gülüyor, yaşama kendi penceresinden bakmayı biliyor. Başarısını kabul etmekle birlikte daha ileriye götürmek için yeni çabaları olduğunu söylüyor. Onun yaşamında sürekli çalışmak, başarılı olmak, mutluluğu başkalarıyla da paylaşmak, ayrıca sanatla ilgilenmek önemli bir yer tutuyor. Hemen söyleyelim, klasik müzik dinlemekten, tiyatro izlemekten çok hoşlanıyor. Sanatın kendini geliştirdiğini, düşünsel anlamda beslediğini ısrarla vurguluyor. İşyerini açarken ürün kalitesine büyük önem vermiş. Kalite kadar temizlik ve müşteri hizmeti de temel ilkeleri arasında yer alıyor. Sadece para kazanmayı değil, sunacağı kalite sayesinde süreklilik hedefliyor. Kendisine pastanenin kuruluş öyküsünü soruyorum. Büyük bir heves ve heyecanla anlatıyor. Bunu gözlerindeki ışıktan hemen anlıyorsunuz...

Musevilerin Sefarad yemekleri, geleneksel kurabiyeleri çok meşhurdur. Oret Abulafya henüz işyerini açmadan önce evinde bu türden yemekleri ve kurabiyeleri yapar. Aldığı sipariş üzerine çeşitleri ve miktarları artırmaya başlar. Artık onun bu becerisi, ürünlerindeki kalite iyice duyulmuştur. Gelen siparişler sürekli artar. Bunun üzerine eşiyle (David) birlikte bir durum değerlendirmesi yapar. Çevreden gelen teşvik sayesinde belirli bir plan ve program hazırlar. Nihayetinde kendi adıyla şimdiki pastaneyi açar. O gün çok mutlu olduğunu, bunun kendisine anlatılamaz bir duygu seli yaşattığını söylüyor. Gençlik yıllarından beri düşlerini kurduğu, birkaç kez çeşitli nedenlerle ertelediği, en sonunda İzmir’in Alsancak semtinde pastanesini açması bir rüyanın gerçeğe dönüşmesi gibidir. Açılan pastane onun kişiliğini, yaşam biçimini, duygularını yansıtır. Bunu onu tanıdığınızda ve pastaneye gittiğinizde daha iyi anlıyorsunuz.  Yaklaşık yirmi yıldır düşlediği, iyi kötü birçok yönünü kafasında kurguladığı, adeta kendisiyle özdeşleştirdiği pastanesi şimdi müşterilerini karşılamaya hazırdır. Tek sözcükle söylemek gerekirse, başarmıştır! İşyeri 2010 yılında açılmasına karşın büyük ilgi görür, ardından siparişler birbirini izler. İstanbul ve İsrail’den bile sipariş alır. Hemen unutmadan söyleyelim; burada kek ve kurabiye çeşitleri, ev eriştesi, ev mantısı ve cheesecake türü ürünler de satılıyor.

Kadınların çalıştırdığı işyerlerinde temizlik, özen, görsellik, mekân rahatlığı hemen göze çarpar. Onların elinden midir, kişiliklerinden midir bilinmez ama bulundukları her yerde kendilerini belli ederler. Üstelik burasının gıda işi yapan bir mekân olduğu unutulmamalı. Oret Hanım işyerini görsel anlamda dizayn ederken, ışıklandırmadan müşterilerin oturacağı rahatlığa kadar herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş. Alışveriş yapmaktan keyif alacağınız bir mekân yaratmış. Ne derler, kadın duyarlılığı ayrıcalıktır... Evet, gerçekten çok doğru bir söz. Burada sipariş üzerine Sefarad yemekleri (fritada, makaron reynado...) ve geleneksel Musevi kurabiyelerini (biskoçoz, mogado, mustaçudoz...) her zaman temin edebilirsiniz.

Kendisiyle konuşurken bir ara ona işkadını olmanın nasıl bir duygu olduğunu soruyorum. “Başarının getirdiği bir mutluluk ve özgüven duygusunun güçlenmesini söyleyebilirim. Bir kadın için ekonomik anlamda kendini güvenceye almak, üretimde bulunmak, kendini sürekli geliştirmek çok önemlidir. Bence her kadın düşlerini gerçekleştirmek için çalışmalı ve üretime katkıda bulunmalıdır.” Bu doğru sözlere ne diyebiliriz ki? Oret Hanım uzun yıllardır İzmir’de oturuyor. İki oğlu var. İlk oğlu mali müşavir olmuş. İkinci oğlu henüz üniversite öğrencisi. Onlara bu konuda örnek bir anne diyebiliriz...

Geleceğe yönelik

Oret Abulafya ile konuşurken yanımızdaki masada iki yaşlı Musevi bayan ladino dilinde koyu bir sohbet ediyor. İçeriye giren müşteriler çoğaldığında izin istiyor. Çalışanları olmasına karşın müşterilerle yakından ilgileniyor. Masasında gördüğüm kitap ve duvardaki tablo dikkatimi çekiyor. Sohbeti sürdürürken sanatla ve edebiyatla olan ilgisini merak ediyorum. “Sanata karşı çocukluktan başlayan bir ilgim vardı. Özellikle resim yapmayı çok seviyordum. Bu yeteneğimi sürdürmek için her boş zamanımı değerlendiriyorum. Resim kadar edebiyatı da seviyorum. Zamanım yettiği oranda son çıkan romanları ve kişisel gelişim kitaplarını okumaya çalışıyorum.”

Kadınların olduğu her yerde bir yenilik, farklılık vardır demiştik. İşyeri sahibi olan birçok erkek arkadaşım var. Hangisiyle ileriye dönük neler yapmak istiyorsun diye sorsam hep aynı yanıtı alırım. “Daha çok kazanmak, ihracat yapmak...” Kuşkusuz bunlara bir itirazım yok. Ancak işin içinde kadın olunca bakın neler değişiyor. “Öncelikle işyerimin bir marka olarak tanınmasını ve bayilerimin olmasını düşünüyorum. Ancak sanatı da unutamam! Daha büyük bir işyeri açtığımda küçük bir köşesini mutlaka hobi ağırlıklı yapacağım. Bu köşede kadınlar resim yapacak, hobi diye tanımlanan bazı ürünlerini satışa sunacaklar. Böylelikle gençlik yıllarımda benim çektiğim ekonomik sıkıntıları onların yaşamaması için bu görevi önemsiyorum.” Açık yüreklilikle söylemek isterim ki bunu düşünmek ve gerçekleştirmek için misyon yüklenmek tebrik edilecek bir anlayış... Sanatın ekonomiye katkısı bir yana, işyerindeki görsellik, müşteriler üzerindeki atmosferi gerçekten dikkat çekici olacaktır. Ne yazık ki ülkemizde sanat denilince ucuz arabesk şarkıları, hiçbir özelliği olmayan TV’lerdeki şovlar, kalıcılıktan uzak şiirler, romanlar akla geliyor... Bir sanat eseri toplum ile arasında ciddi anlamda düzeyli bir bağ kurabilmelidir. Onun üzerinde düşünsel değerde tartışmalar yapılabilmelidir. Bir eserin saygınlığı, kalıcılığı ve etkisi böyle belli olur. Ayrıca her işveren keşke Oret Hanım kadar sanatı sevse, yakınlık gösterse...

Oret Abulafya kendi özgüvenini kazanmış, ülke ekonomisine katkıda bulunan, pastanesinde lezzetli ürünleri ile takdir toplayan başarılı bir işkadını olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte yaşadığı sıkıntıları, dertleri asla unutmamış. O şimdi düşlerini gerçekleştirmekle birlikte yeni arayışlar peşinde koşuyor. Onu tanıdıktan sonra kadınların toplum içindeki rollerinin artmasını diliyoruz...