Oyun Atölyesinin ilk çevrimiçi gösterimi

Erdoğan MİTRANİ Sanat
10 Mart 2021 Çarşamba

Daha iyi günlerimiz olmuştu

İKSV Film Festivalleri izleyicileri 1972 doğumlu Budapeşte Film ve Tiyatro Sanatları Üniversitesi mezunu Macar sinemacı Szabolcs Hajdu’yu Feher Tenyer (2006) ve Bibliothèque Pascal (2010) filmlerinin yazar yönetmeni olarak tanımıştı. Ernelláék Farkaséknál adlı 2016 yapımı filmi, Uluslararası Karlovy Vary Film Festivalinde başrolünü de üstlenmiş olan Hajdu’ya hem En İyi Erkek Oyuncu, hem de En İyi Film ve Kristal Küre ödülleriyle, aynı yıl Boğaziçi Film Festivalinde En İyi Film ve En İyi Kurgu ödüllerini getirmişti.

Sinema çalışmalarının paralelinde oyun yazan ve yöneten Hajdu bu filminin senaryosunu 2015’te yazmış olduğu bir oyundan neredeyse birebir aktardığını belirtmiş. İşte, yenilerde bazı yapımlarını çevrimiçine açan Oyun Atölyesinin ilk çevrimiçi gösterimi, topluluğun geçen sezon sahnelenmeye başladığı ‘Daha İyi Günlerimiz Olmuştu’, Szabolcs Hajdu’nun söz etmiş olduğumuz bu oyunu.

Daha İyi Günlerimiz Olmuştu, aile olmak üzerine bir komedi. Hafif bir eğlencelikmiş gibi gelişen, ancak evliliğin, çocuk sahibi olmanın, bir ilişkiyi zamanın değişimlerine karşın sürdürebilmenin zorlukları ve zorunlulukları üzerine ciddi ciddi düşündüren zekice yazılmış bir metin. Metnin bizim için ilginç bir tarafı da, meselesinin güncelliği dışında Macar ve Türk burjuva aile yapılarının arasındaki müthiş benzerlik.

Oyun, işinde başarılı Farkas ile eşi Ezster’in, ferah ve şık evinde, istediği yapılmadığına çığlık çığlığa olay çıkaran 10-12 yaşındaki oğulları Brúnó yüzünden, Farkas’ın oğluna laf söyletmeyerek çocuğu aşırı derecede şımartan karısıyla tartışmasıyla başlar.

O gece, Ernella, onun uçarı kocası Albert ve ergen kızları Laura, bir yıl önce terk ettikleri ve en az on sene dönmeyeceklerini söyledikleri Macaristan’a, daha doğrusu arabalarının bozulduğu ve saatlerce yürüdükleri bahanesiyle Farkas ile Ezster’in evine dönerler. Anlaşılan hiçbir işte tutunamayan Albert İskoçya’da da dikiş tutturamamıştır; ailece evsiz ve parasızdırlar; nereye gideceklerini de bilmemektedirler. Ezster kendini hiç olmazsa bir süre için onlara evini, açmak zorunda hisseder. Bu zorunlu birliktelik her iki ailenin gizli gerginliklerinin ve sırlarının ortaya dökülmesine neden olur. Ernella kardeşini, yaşamını, oturduğu evi, babasının kardeşine sevgisini kıskanır. Laura, ailesinin ona sağlayamayacağını düşündüğü gelecek korkusuyla ciddi bir hata yapar. Eszter ile Farkas’ın yaşamı da dışarıdan görüldüğü kadar güzel değildir. Eszter, Farkas’la iyi bir ikili olduklarını, ama oğulları Brúnó doğduktan sonra üçlü olmayı başaramadıklarını düşünürken, Farkas da, çocuk doğduktan sonra karısıyla ikili ilişkisinin sekteye uğradığını, dışarıda bırakıldığını hissetmektedir.

Oyunun başarılı sahne tasarımını Gamze Kuş, ışık tasarımını Kemal Yiğitcan, müziğini Tolga Çebi üstlenmiş. Çevrimiçi gösterimin ustalıkla birkaç kamerayla çekilmesi, kameranın yakın planları ya da kaydırılarak oyuncuyu izlemesi, izleyiciyi kimi zaman en ön sıraya oturturken, kimi zaman da dekorun içine, oyuncuların arasına sokmayı başarıyor.

Muharrem Özcan, oyunu uçarı bir güldürüymüş gibi sahnelerken, metnin tüm derinliğini ve dramatik boyutunu seyirciye an be an geçiriyor; asıl amacı “güleriz ağlanacak hâlimize” olan komedi denen o çok zor ve çok ciddi işin altından büyük başarıyla kalkıyor.

Tabii bu başarıda yönettiği ‘rüya takımı’nın müthiş uyumlu toplu oyunculuğunun büyük payı var. Kuşaklarının en iyi oyuncularından Tuna Kırlı (Farkas), İpek Türktan Kaynak (Eszter), Pınar Çağlar Gençtürk (Ernella) ve Tolga İskit (Albert) müthiş bir dörtlü oluşturuyor. Sena Başdoğan (Laura) ve Berke Karabıyık (Brúnó) da takımı başarıyla tamamlıyor. Doğallığı ve sahne rahatlığıyla genç oyuncu Berke Karabıyık gelecekte adından sık sık söz ettirecek bir tiyatrocu olma yolunda.

Sonuç olarak sağlam mizahı ve dört dörtlük sahnelenmesiyle 90 dakikaya önemli şeyler sığdıran hem keyifli hem düşündürücü bir komedi. Tekrar gösterildiğinde mutlaka izleyin.

 

  Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın yeni gösterisi

                  ‘SAR’

Fidanını seçtin, yerini beğendin, toprağını hazırladın, can suyunu verdin, sırtını dönüp yürüdün, günler geçti, belki haftalar, yağmurlar yağdı ve arada karlar, rüzgarlar esti, geldin baktın, boyu boyundaydı, belli ki tutmuştu, sonsuza uzanabilirdi kökleri, sonra bahar oldu yaz oldu güneş doğdu ay battı venüs çıktı, sen zaten öldün, torunların kim bilir nerde uyandı, gidenler oldu, gelenler başka gidenlerdi, olmadı, bişeyler yanlış oldu, ağaç büyüdü, uzaktaki ev bir taneydi üç oldu beş taneydi beş yüz oldu, gölgesinde öldürülenler ve elbet öpüşenler, onu görmeyenler ve su verenler.

                                                                 Sonra kestiler.

                                                                               İyi de oldu çünkü kaldırımı daraltıyordu.

 

‘SAR’, Kurtuluş’ta aynı mahallede, aynı kültürde büyümüş iki arkadaşın, Çıplak Ayaklar Kumpanyasından Mihran Tomasyan’la Vomank kurucularından müzisyen Saro Usta’nın birlikte ürettikleri bir gösteri. Usta’nın Ermenice müziğin geleneksel ezgileriyle yaptığı düzenlemeler ve Tomasyan’ın etkileyici sahne performansı, müziği, hareketi ve kağıdı kullanarak, ikilinin ortak kimliklerinin oluşturduğu anıları ve gözlemleri bir araya getiriyor.

Tomasyan ve Usta, SAR’ı “dünyayı, insanlığı, dağları, yeryüzünü ve gökyüzünü yanlış anlamak üstüne kurgulanmış bir gösteri” olarak açıklayarak, “yukarıda bahsedilen ağaçla hiçbir alakası yok. Torunların nerede uyandığıyla ilgilenir” diye ekliyorlar.

Sahnedeki müzik ve dans dağılımı dışında, konsept ve uygulaması hem fikir hem tasarım olarak Mihran Tomasyan’la Saro Usta’nın ortak çalışması olan SAR, Tomasyan’ın sahneyi boydan boya kaplayan kâğıtları şeritlerle birbirine ekledikten sonra yere “Bu bir dağ hikâyesidir” diye yazmasıyla başlıyor. Agos gazetesinde performansla ilgili söyleşide daha önce de bazı işlerinde kâğıt kullandığını belirten Mihran Tomasyan, kâğıt kullanımını nasıl başrole taşıyabileceklerini düşünerek farklı kâğıtlar denediklerini ve o doğaçlamaların içinde kâğıdın şekil alarak dağa dönüştüğünü belirtiyor. Usta, bir süre o dağdan kaçınmaya çalıştıklarını, ancak dağ figürünün her provada ve her denemede, kâğıdı, kâğıdın boyutunu, kullandıkları bandı değiştirsek de bir şekilde oluştuğunu ekliyor.

Mihran’ın yere serili kâğıdın köşesini kaldırıp bir dağa çevirmeye başlamasıyla sahne tamamen kararıyor. Uzunca bir süre devam eden karanlığa Usta’nın ezgilerle ses efektlerini ustaca harmanlayan müziği ve dağa dönüşmekte olan kâğıdın hışırtıları eşlik ediyor. Işık azar azar geri geldiğinde izleyici sahnede hareket etmekte olan kâğıt bir dağla karşılaşıyor. Giderek hem sahnede kullanılan malzeme, hem Tomasyan’ın bedeni, hem müziğin yapısı farklı kılıklara bürünmeye başlıyor; atmosfer ve ışık değişimleriyle yeni formlar, yeni alatılar oluşmaya başlıyor. Tomasyan, önce tamamen gizlenerek dağın devinimlerini yaratıyor, sonrasında kâğıdın altından çıkıp onu omuzladığında hem beden hem müzik hem de dağ için yeni bir yolculuk başlıyor. Karakter önce yarattığı dağla sembiyotik bir ilişki kuruyor, sonra o dağı parçalayıp bir çöp torbasına sokuyor, ardından da torbayı yırtarak dağın torbadan sızmasına izin veriyor. Devinim ve değişim sürekli devam ediyor, torbadan sızan dağ parçası bendeni peşinden koşturan bir kuşa dönüşüyor…

Neredeyse 20 yıldır bir dans topluluğunu çoktan aşmış olan Çıplak Ayaklar Kumpanyası, SAR ile, eşitlikçi, özgürlükçü, anti-militarist tavrına bir de yeniliğe açık, put kırıcı boyut ekliyor. Koreografide, klişe dağ görüntüsünü tersyüz ederek dağın farklı bir gerçekliğini oluştururken, aynı klişe kırma çabasını geleneksel müzikal kalıplarla oynayarak, çocukluklarından beri dinledikleri şarkıların kulaklara yerleşmiş halini bir miktar bozarak müziğe de başarıyla yansıtıyor.

Sonuç olarak, sözcüklerle aktarılması güç, seyredilmesi şart, olağanüstü yaratıcı, müthiş heyecan verici bir gösteri. Moda Sahnesi Sahneden Canlı programı kapsamında tekrar sahnelendiğinde kaçırmayın derim. Tomasyan’ın söz etmiş olduğum ‘Sen Balık Değilsin Ki’ adlı olağanüstü gösterisinin de 14 Mart Pazar saat 20.00’de aynı programda izlenebileceğini de hatırlatayım.

Hepinize sağ ve sağlıklı seyirler dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün