Protest bir duvar sanatı: Grafiti

Yunanca ´graphein´ (yazmak) kelimesinden türemiş olan ve ´sgraffio´ (karalamak) anlamı ile birleştirilen ´grafiti´ sözcüğü günümüzde yaygın bir sokak sanatı olarak kabul edilir. Genellikle kamusal alanın ortak yüzeylerini adeta bir tuval gibi kullanarak mesajlarını iletmek isteyen sanatçılar; kimi zaman protest kimi zaman ironik ya da duygusal temalarla işledikleri, günümüz sorunlarına parmak sokan konularında toplumu düşündürtür.

Rubi ASA Sanat
3 Şubat 2021 Çarşamba

Modern şehirlerde uygun alan olarak kabul ettikleri birçok yüzeye, daha çok açık alanlarda, sokak duvarlarına, birçok teknikle ya da sprey boyayla çizilen resimlere kadar, pek çok uygulama grafitinin kapsamına girer.

Kimi çevrelerce bir sanat dalı olarak kabul edilirken, bir başka bakış açısı da, grafitiyi Vandalizm olarak değerlendirir ve suçla ilişkilendirir.

Modern çağın küreselleşen gündeminde yaygın medya söylemi birçok kez sanatçı için yetersiz kalmakta. Özellikle görmezden gelinen adaletsizlikler, savaş karşıtlıkları, ekonomik ve sosyal sorunların dışa vurumu ile türetilen yorumlar grafiti sanatçılarının konu başlıkları olur.

Aslında kamusal alan olan sokak veya bina duvarları, köşe taşları, bazen otobüsler, çatılar hatta bahçe alanları sanatçıların çalışma alanı olmuş, kendilerini ifade ettikleri yüzeyler olmuştur.

Graffitinin çıkış noktası olan duvarlar aynı zamanda direnişin de, protestonun da, eleştirinin de sözsüz yansıtıldığı ve zamana karşı bir gün yok olacağı bilinen yüzeylerdir. Kamusal alan olan duvarlar illegal olarak sembolik, politik ve sanatsal şekilde sanatçının yorumuyla yeniden düzenlenir. Yansıtılmak istenen mesaj grafik ve sanatsal bir anlatımla iki boyutlu yüzeyde sözlere dönüşür; zihinlere en basit ve en kısa görsel etkiyle yansıtılır.

Bu bakış açısından yola çıkarak, günümüzde en etkin grafik sanatçı olan Banksy eserlerini kamusal alanlarda ve dünyanın dört bir yanında sürdürerek toplumları alternatif bakış açılarıyla yönlendiriyor. Kimliği bilinmeyen, yapıtları bulunduğu alanlarından çalınacak kadar değer gören, müzayedelerde satılan Banksy ironisiyle ifade özgürlüğünün engellenemeyeceğini anlatırken, düşüncenin sanata dönüşümüyle dikkatleri çekiyor.

Grafiti, egemen ve emperyalist dünya düzenine, totaliter uygulamalara karşı haktan ve özgürlükten yana  ‘başka bir anlam yaratma’ ve ‘başka bir dünya tanımlama’ amacı taşır. Adeta bir ütopyayı elle tutulur, gözle görünür hale getirir.

Bu sanat dalına, farklı kesimlerin yorumuyla Vandalizm’e, nasıl bakmalı ve grafitiyi bir iletişim aracı olarak nasıl konumlandırmalıyız?

Artık tümüyle küreselleşen dünyamızda egemen otoriteler televizyon, gazete, internet gibi kitle iletişim araçları ile yoğun bir şekilde sisteme uyum çağrısı yaparken, eleştirel bakış, ironi ve zeka birleşimiyle kamusal alan olan sokaklarda yer alan duvarlar, grafiti aracılığıyla sisteme karşı kullanılabilir mi?

Bütün bu sorular, sanatçının özgür anlatımının, yasal sınırlarını zorlayan bir alanda ne kadar etkin olacağıyla ilgilidir.

Örneğin Banksy’nin kimliği halen bilinmiyor. Bilinse belki tutuklanacak. Yapıtlarını, fikirlerini kamusal alanlarda, kimsenin görmediği zamanlarda ortaya koyup, aniden sokağın bir parçasıymışçasına toplulukların dikkatini çekiyor. Bu anidenlik toplumda bir aydınlanmayı, karşıt fikirlerin varlığını ve insanların arzu ve düşüncelerinde yalnız olmadıklarını gösteriyor.

  

 

Grafiti, 70’lerden bu yana Avrupa’nın, İngiltere ve İskoçya’nın, hatta Güney Amerika’nın politik sorunlarla boğuşan bölgelerinde, insan haklarının zedelendiği, yok sayıldığı ülkelerde yoğun olarak görülmeye başladı. 90’lı yıllarda grafiti kendine özgü bir yaşam tarzı ve bu tarzla gelişen ifade, kültür altyapısını oluşturdu. Thiery Noir adlı bir sokak sanatçısının Berlin Duvarının yıkılışına eşlik eden grafitileri uluslararası ün kazanarak grafiti üzerinden özgürlük isteminin hak ve sanatsal bir ifadesi oldu.

Grafitiyi şöyle tanımlar: “Bu eser gelip geçicidir, yapıtın kalıcılığı önemsizdir grafitide. Onun varlığı çoktan hem fikirler olarak zihinlerde hem görsel olarak kamera kaydında. Grafiti bir kamera kaydıyla ilişkilendiği toplulukların etkileşimiyle kalıcı hale getirilebilir.”

Grafitinin sanatsal uygulaması, yaşadığımız bu karmaşık toplumsal devinimli yıllarda karşımıza çıkardığı  kültürel ve teknik olanaklar ile yepyeni bir boyut kazandı. Günümüzde, diğer adıyla sokak sanatçıları, isimlerini ortaya koymayı değil, vermek istedikleri mesajı yaymayı amaçlamakta.

Yıl 1986; henüz Berlin Duvarı yıkılmamıştı. 35 yıldır Doğu ve Batı Berlin’i ayıran, diğer adıyla utanç duvarı, yıllar boyu grafik sanatçıları grafitileriyle neredeyse her köşesi çizilmiş, tek satır boşluk kalmamıştı.

Kasım ayının son günlerinde Batı tarafında Chackpoint Charlie Müzesi görevlileri, duvarın 90 metrelik kısmındaki tüm eski grafitilerin üstünü sarı boyayıp, o bölümü ünlü grafiti sanatçısı Keith Haring’e teslim etti. Sanatçının seçtiği renkler sarı, kırmızı ve siyahtı. Doğu ve Batı Almanya bayraklarının ortak rengiydi bunlar ve insan / dünya sınırsızlığını, düşünce özgürlüğünü, barışı simgeleyen figürler tasarımlıyordu.

Haring’i batı tarafında öylesine büyük bir topluluk izliyordu ki Doğu Berlin güvenlik birimleri olayı gözlemek üzere helikopterlerle duvarın üzerinde dolaşıyordu. İlgiden rahatsız olan Doğu Alman sınır polisi, Haring’i megafonla uyarıyor, vazgeçmesini telkin ediyordu. 90 metrenin boyanması tam altı saat sürdü ve binlerce insan bu tuhaf sınır ayrımını protesto etti.

Aradan üç yıl geçtikten sonra duvar yıkıldı fakat yapıt ortadan kaybolmadı; birçok fotoğrafta, videoda yer alırken zihinlerde de özgürlük direncinin mesajını korudu.

Grafiti sanatı ülkemizde özellikle kozmopolit İstanbul’umuzda, sosyal ve siyasal gündemin yoğunluğunda kendisine oldukça alan bulmakta ve birçok sanatçıya ifade özgürlüğü sağlamakta.

Türkiye’nin ilk grafiti festivali 2014 yılında organize edildi. ‘Meeting of All Stars’, dünyaca ünlü grafiti sanatçılarının katılımıyla Beşiktaş Meydanında ve Kadıköy Yel değirmeni’nde birçok duvar boyadı. Üç senede bir tekrarlayan bu festivalle yetişen birçok grafiti sanatçısı halen şehrin sokaklarında duvarlarında ve açık birçok alanlarında yapıtlarını sergilemeye ve özgür düşüncenin yansıtılmasına aracılık ediyor.

Geçtiğimiz yıl Fransız sanatçı Saype’nin başlattığı bir projenin sekizinci durağı İstanbul’du. Forbes dergisi tarafından 2019 yılında sanat ve kültür alanında otuz yaşın altındaki en etkili otuz kişiden biri olarak seçilen, Saype olarak bilinen sanatçı Guillaume Legros, sembolik olarak dünyanın en büyük insan zincirini, “Duvarların Ötesinde” (Beyond Walls) yapıtlarından oluşan zincirini İstanbul’dan sonra dünya kentlerinde sürdürmeye devam ediyor.

Saype bu projeyle, birliği, karşılıklı yardımlaşmayı ve duvarların ötesindeki ortak çabayı simgelemek amacıyla, şehirden şehre kayan ve iç içe geçen, tokalaşmış elleri çimenlerin üzerine çiziyor. Projede, tebeşir ve kömürden oluşan bir boya kullanıyor.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün