WEB´DEN SEÇMELER

• İki ülkenin kapı ardı ilişkisi için İsrail´in kurucusu Ben Gurion “metres” benzetmesi yapmıştı. Hafta sonu, “Neler oluyor” diye sorduğum İsrailli gazeteci, bana bir Yahudi atasözünü hatırlattı: “Dünürlük etmek istemeyen çok drahoma ister”. Kim bilir, belki o drahoma ödenir. Belki o evlilik yapılır. Kuşkusuz “tankçı Albert”in şimdilerde yeniden hatırlanan ruhu da tazelenen nikâhın görünmeyen şahidi olur. Barış Terkoğlu - Cumhuriyet

İzak BARON Diğer
30 Aralık 2020 Çarşamba

Bu Haftanın “Takılanlar”ı - Alıntılar

  • UNUTMAYALIM Kİ, TRUMP DAHA ÜÇ HAFTA KADAR AMERİKAN BAŞKANLIK KOLTUĞUNDA OTURACAK VE İSRAİL SİYASETİNDE ZOR DURUMDA OLAN NETANYAHU ONDAN SON BİR “İYİLİK” BEKLİYOR OLABİLİR

Trump’dan farklı olarak Biden’ın İsrail lobisinden daha az etkileneceği ve Süleymani ve Fahrizade suikastları gibi İran’ı kışkırtmaya yönelik hamlelerin daha az olacağı düşünülürse, Devrim Muhafızları ya da din adamları önderliğindeki aşırı muhafazakârların ABD ile anlaşmama yolunu tercih etmeleri söz konusu olabilir. Bu onların iç siyasette kısa dönemde reformcu ve ılımlı muhafazakârlara karşı mevzi kaybetmelerinin önüne geçebilir.

Ancak bütün bu ihtimaller hep Biden döneminde ABD-İran ilişkilerinin nasıl şekillenebileceğine dair öngörülerdi. Unutmayalım ki, Trump daha üç hafta kadar Amerikan başkanlık koltuğunda oturacak ve İsrail siyasetinde zor durumda olan Netanyahu ondan son bir “iyilik” bekliyor olabilir.

Bu yüzden, İran’da iktidarı paylaşan aşırı muhafazakârlar ve ılımlı muhafazakârlar da, muhalefetteki reformcular da, iç siyasete dair nasıl hesap yapıyor olurlarsa olsunlar, büyük bir kaza olmadan Trump döneminin sona ermesini bekliyor.

Ilımlı muhafazakârlar ve reformcular Biden ile anlaşarak, aşırı muhafazakârlar ise anlaşmayarak iç siyasetteki pozisyonlarını güçlendirmeyi planlıyorlar gibi.

Kemal İnat

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-kemal-inat/616831.aspx

 

  • EİCHMANN’IN 4 MİLYONUN ÜSTÜNDE YAHUDİ’NİN KAMPLARA GÖNDERİLMESİNİN LOJİSTİĞİNİN BAŞ SORUMLUSU OLARAK SAVUNMASINDAKİ “EMİRLERE UYDUM”, “KAMPLARDA NELER OLUP BİTTİĞİNİ BİLMİYORDUM” TÜRÜNDEN KLİŞE İFADELERİ SADECE HAKİKATE KARŞI DEĞİL, ONUNLA İLETİŞİM KURANLARA KARŞI DA BİR ZIRH OLUŞTURUYORDU

Sıradanlaştırma terimi psikanaliz kuramına ait bir kavram değil ama terimin işaret ettiği olguya psikanalitik bir bakış derinlikli bir anlayış katabilir düşüncesindeyim. Bu kavramın kaynağı Hannah Arendt’in Eichmann in Jerusalem adlı kitabındaki “Kötülüğün Sıradanlığı” mefhumu. Ateşli tartışmalara, kimi zaman bağlamından kopartılarak acımasız eleştirilere maruz kalmış bu mefhum, kalıpların, klişelerin, emirlerin dışına çıkmadan düşünemeyen insanların büyük kötülükler işlerken yaptıkları canavarlıkları basite indirgemelerini anlatıyor denebilir. Eichmann’ın Nürenberg Mahkemesi’nde yaptığı savunmanın tutanaklarından hareket eden Arendt, zaman zaman Eichmann’ın ifadelerinin kahkaha attıracak gülünçlükte olduğunu ifade etmiştir. Örneğin Arendt, Eichmann’ın savunmasında Yahudiler’e karşı bir kötülük işlemediğini, aksine onlara çok iyi davrandığını, sadece bir tek kere, Viyana Yahudi cemaati başkanına karşı kendini kontrol edemeyip tokat attığını ve kendini bu konuda affetmediğini söylerkenki sığlığına, bizim jargonumuzla patolojik narsisizmine gönderme yapar. Eichmann’ın 4 milyonun üstünde Yahudi’nin kamplara gönderilmesinin lojistiğinin baş sorumlusu olarak savunmasındaki “Emirlere uydum”, “Kamplarda neler olup bittiğini bilmiyordum” türünden klişe ifadeleri sadece hakikate karşı değil, onunla iletişim kuranlara karşı da bir zırh oluşturuyordu. Hatta bu zırh Eichmann’ın ifade biçimindeki basmakalıplığı ve otomatizmi sözcüklerin kendisine karşı da işliyor ve onu sorgulayanları da muhtemelen bezdiriyordu. Büyük kötülükler işleyen küçük insanların sıradanlığı arasındaki tezatın gülünçlüğüne gönderme yapan Arendt aslında düşünme mekanizmaları yassılaşan, tek boyutlu bir insan türünden bahsetmektedir. Bu insan sebep-sonuç ilişkilerini sadece kendi açısından düşünecek kadar egosantrik, iyi ile kötü arasında fark yokmuşçasına hareket edecek kadar düşünme yetisinden yoksundur.

Bu basmakalıplık ve bilinçsizlik hemen aklımıza yaşamları bir şeyleri yapıp etme konusunda odaklanmış, bir anlamda düşünemeyen, rüya göremeyen, hayal kuramayan ve duygulardan kopuk, işlemci bir ruhsallığa sahip, organik şikâyetlerle başvuran hastalar getirir. Bu da ayrı bir konudur ama düşüncenin yassılaşması ve sığlaşması sıradanlaştırma mekanizmasının tam kalbindedir. Bu mekanizmanın özünde de duyguların devreden çıkması yatar.

Bella Habip

https://t24.com.tr/k24/yazi/travmali-hafizanin-siradanlastirilmasi-uzerine,3012

 

  • İSRAİL'DE SOL JEOPOLİTİK MESELELERİN TAŞIYICISI OLMANIN ÖTESİNE GEÇEREK SIRADAN İNSANLARIN MAKUL VE HAYATİ TALEPLERİNE ODAKLANMAYA BAŞLAMALI

Özetle, İsrail'de sol siyasetin merkezde liberal demokratik değerlerin savunuculuğunu yaparak, Filistin sorununa ilişkin barış paradigmasını geliştirerek topluma yeni alternatifler üretmesiyle, jakoben tarzda seçmen tabanından uzakta kimlik siyaseti yapmadan, dış politika ve güvenlik politikasında sorumluluk almasıyla toplumu mobilize edebileceği ve iktidara alternatif olabileceği düşünülebilir.

Merkez sol hükümetin kurulması için Siyonist solun ve Arapların ittifak yapmasının şart olduğu görülüyor.

Tevfik Ziyad'in Hadaş Partisi 1990'larda Rabin hükümetine dışarıdan destek vermişti. Karşılığında kendi toplumuna birçok kazanım elde etti.

Bugün için de benzer bir ittifak stratejisi gündeme gelmeli. Aksi durumda umutsuzluk seçimlerde düşük katılımı doğuruyor.

Tarafların bu açıdan gerçekçi olması gerekiyor. Fonksiyonel siyasal ittifak etrafında, makul, rasyonel siyasal işbirliğini oluşturmak önem kazanıyor.

Solun gerçekçi siyasal rota ortaya koyması gerekiyor. Solun iki devletli çözüme sıkışmışlığını aşarak yeni toplumsal, jeopolitik ve iktisadi vizyonu geliştirmesi önem kazanmakta.

Sol ise şimdi asgari ücretin saatini 40 şekele çıkarmayı; sözleşmeli taşeron işçi yasağını; konut piyasasında reformu; tüm yaştaki çocuklara bedava eğitimi; sağlığa hükümet yatırımlarını ve asgari ücretin aylık 6 bin şekele çıkarılması gibi konulara odaklanıyor.

İsrail'de sol jeopolitik meselelerin taşıyıcısı olmanın ötesine geçerek sıradan insanların makul ve hayati taleplerine odaklanmaya başlamalı.

Gökhan Çınkara

https://www.indyturk.com/node/288781/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/i%CC%87srailde-solun-krizi-2

 

  • BU TÜRDEN BİR UZLAŞMA İKİ ÜLKEMİN DE ÖNÜNÜ AÇACAK VE SAMİMİ SÖYLEMEK İSTERİM Kİ İKİ ÜLKEMİN SİYASİLERİNİN DE TARİHTEKİ YERLERİNİ ALMALARINI SAPLAYACAĞI GİBİ İÇ SİYASETTE DE OLUMLU BİR YERE TAŞIYACAKTIR

İsrail Türkiye’den neler ister diye sorarsak kendimize bunun masada konuşulması şarttır.

Sayın Çaşın İsrail ile doğal gaz konusunda bir işbirliğinden söz etti ki, olması gerekendir. Zaten İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, defalarca bu konuyu konuşmak üzere Türkiye’ye geldi. Ancak Bakan Steinitz, ziyaretlerinden eli boş dönmüş olmasına rağmen yine bu konuda bir görüşme yapma olasılığı daima mevcuttur bence. İsrail neredeyse 100 yıldır kavgalı olduğu Arap alemi ile barışırken Türkiye ile arası buruk kalması söz konusu bile değildir.

İsrail-Türkiye ile her türlü işbirliğine açık olacaktır tabii ki ama bunu yaparken de dostluk diplomasisi ve ticari menfaatleri olan Yunanistan, Güney Kıbrıs veya Mısır karşısında olmak gibi bir anlam taşımadan yapılmalıdır. Hatta bu işbirliğinin anahtarı Akdeniz havuzundaki bütün ülkeleri bir araya getiren ve dostluk ilişkileri içinde birbirleri ile normal ilişkileri tesis edebilecek bir anahtar olmalıdır.

Bugün okuduğumuz bir başka güzel haber ise Azerbaycan’ın iki ülkem arasında arabulucu rolü oynamak istediği yolundaydı.

Ahlan ve Sahlan. Çok iyi de Türkiye ile İsrail görüşebilmek ve uzlaşabilmek için arabulucuya ihtiyaçları olan iki ilgisiz yabancı ve düşman ülke değildir. Büyükelçiler görevlerinin başına dönerler ve en kısa zamanda da gereken görüşmeler başlar.

Acizane ifade etmek istediğim bir konu ise Türkiye ve İsrail yönetimlerinin birbirlerine “terörist devlet” yakıştırmalarından vazgeçmeleridir.

Bu türden bir uzlaşma Türkiye’nin çok uğraştığı ve adeta taraf olduğu Filistin toplumuna yararlı olabileceğini de vurgulamak isterim. Hoş ne Gazze ne de Batı Şeria’daki Filistinli kardeş çocuklarımız aç biilaç ve sefil durumda değiller. Gazze ablukası sadece silah edinilmesine engel olmak için bir tedbirdir ve her gün bine yakın TIR İsrail limanlarından Gazze şeridine giriş yapmaktadır. Türkiye’nin bunu rakamları ile birlikte bildiğinden de kuşkum yoktur.

Gazze elektrik santrali ve altyapısı konusunda yardımcı olmak isteyen herkese kapılar ardına kadar açıktır.

Kısaca yeter ki aradaki husumetin gereksiz ve suni olduğu taraflarca kabul edilsin ve önümüze bakalım. Bu türden bir uzlaşma iki ülkemin de önünü açacak ve samimi söylemek isterim ki iki ülkemin siyasilerinin de tarihteki yerlerini almalarını saplayacağı gibi iç siyasette de olumlu bir yere taşıyacaktır.

Tabii ki bu olaylar tarafların direk, bire bir görüşmesi ile çok kısa zamanda şekle bağlanabilir.

Yeter ki istensin. İsrail devletinin ve gün be gün iç içe olduğum İsraillilerin bunu canı gönülden istediklerini biliyorum.

Rafael Sadi

https://odatv4.com/yazar/rafael-sadi/israilliler-turkiyeden-ne-istiyor-24122059.html

 

  • BUGÜN ORTADOĞU’DA, İSRAİL’E DÜŞMAN DEVLET NEREDEYSE KALMADI. BU YENİ DURUMA, TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN DÜZELMESİ TABLOSU DA EKLENDİĞİNDE “İSRAİL’E DOST OLSUN DİYE KÜRDİSTAN KURMA” TEZİ ANLAMANI YİTİRECEKTİR

Türkiye ile İsrail arasında olası bir yakınlaşma senaryosu konuşuluyor son üç gündür. Bu senaryoyu duygusallıkla yorumlayanlar var ama asıl olması gereken “duygu” ve akıl için önemli olan Türkiye’nin menfaatleri değil mi?

Türkiye ile İsrail arasında imzalanacak olası bir Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması Doğu Akdeniz’de gerginliği büyük ölçüde bitirecek, Türkiye’nin “Biz olmadan olmaz” tezini dönülmez noktaya getirecektir. Böyle bir anlaşma İsrail’e de deniz alanı kazandıracak. Böyle bir anlaşmanın kaybedeni Yunanistan ve Rum Kesimi olacaktır.

ABD’de göreve başlayacak yeni Başkan Biden’ın, Yunanistan lobisiyle 1970’lerden beri devam eden bir ilişkisi var. Doğu Akdeniz’de bitecek olan gerginlik hem ABD-Türkiye hem de AB-Türkiye ilişkilerine yansıyacaktır. ABD ile sorun olan dosyalardan birinin masadan çekilmesi, Suriye gibi çetrefil dosyalarda Türkiye’nin elini rahatlatır.

Washington’da şu an en kuvvetli lobi Yahudi lobisi. Türkiye-İsrail arasındaki yumuşama süreci, Yahudi lobisinin hemen Türkiye’den yana tavır alacağı anlamına gelmez ama en azından Yahudi lobisi, Türkiye karşıtı diğer lobilere güç sunmaktan vazgeçer.

Türkiye’de bir sürü isim ABD’nin Ortadoğu’da İsrail’e dost bir devlet yaratmak için bir “Kürdistan” kurdurmaya çalıştığını düşünür ve tezlerini de bu fikrin üzerine kurar. Bugün Ortadoğu’da, İsrail’e düşman devlet neredeyse kalmadı. Bu yeni duruma, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin düzelmesi tablosu da eklendiğinde “İsrail’e dost olsun diye Kürdistan kurma” tezi anlamanı yitirecektir.

Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşma senaryolarına, Doğu Akdeniz, Washington ve Brüksel üzerinden bakılması gereken bir zaman dilimindeyiz.

Özay Şendir

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ozay-sendir/israile-karsi-hangi-duygu-daha-degerli-6390158

 

  • PANDEMİ YARDIMLARININ ARDINDAN İSRAİL’İN ANKARA’DAKİ MASLAHATGÜZARI ROEY GİLAD, “ÇIKARLARI KORUMAK İÇİN İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİNİN FAYDALI OLACAĞININ” ALTINI ÇİZMİŞTİ

Uzun süredir gündemde olan bir iddia, bu hafta iyiden iyiye alevlendi. Buna göre Türkiye ile İsrail arasında 2018’den beri bozuk olan ilişkilerin düzelmesi için önemli bir aşamaya gelinmişti. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Ankara-Tel Aviv arasında arabulucu olduğu da söyleniyordu. Bu iddia Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a soruldu ve görüşmelerin istihbarat yetkilileri düzeyinde sürdüğünü söylerken, sıkıntının “en tepedeki isimlerden” kaynaklandığını belirtti. Bir anlamda isim vermeden Başbakan Benyamin Nethanyahu’yu işaret etmiş oldu.

En üst düzeyde normalleşme için müzakereler mi etkili olacak yoksa normalleşme için bir dönemin kapanması mı beklenecek, bu henüz belirsiz. Ancak özellikle pandemi sürecinde karşılıklı olumlu adımlar atılırken, normalleşme için kritik eşik Mart ayı gibi görünüyor. Zira 2020 bütçesi Meclis’ten geçmediği için İsrail, iki yıl içinde 4. kez erken seçime gidecek ve bu seçimin Mart ayında olması bekleniyor. Eğer bir normalleşme olacaksa, bunun İsrail’de seçim ve hükümet kurma sürecinin bitmesinin ardından olması daha kuvvetli bir ihtimal. Zira iki ülke ilişkileri genellikle seçim dönemlerinde gergin oluyor.

İsrail ve Türkiye arasında yumuşama sinyalleri aslında pandemi süreciyle birlikte gelmişti. Türkiye, koronavirüs salgını başladıktan sonra Nisan ayında hem Batı Şeria hem de Gazze’ye yardım malzemesi göndermek istedi. Tel-Aviv ile yapılan görüşmeler sonrası taraflar uzlaştı ve Türkiye’den giden yardımlar Filistinlilere dağıtıldı.

Bugüne kadar iki ülke ilişkilerini bozan önemli faktörlerden biri İsrail’in Filistinlilere yönelik şiddetiydi. Son krizin ardından ilişkileri yumuşatan da yine Filistin konusundaki bu gelişme oldu. Pandemi yardımlarının ardından İsrail’in Ankara’daki Maslahatgüzarı Roey Gilad, “Çıkarları korumak için ilişkilerin normalleşmesinin faydalı olacağının” altını çizmişti.

Deniz Kilislioğlu

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/deniz-kilislioglu/salginin-suresini-olum-orani-belirliyor-6390150

 

  • KONYA MUSALLA MEZARLIĞI’NDAKİ MÜSLÜMAN MEZARLARININ ARASINDA İKİ YAHUDİ ASKERİN DE MEZARI BULUNUYOR. YILLARCA KİMSENİN DİKKATİNİ ÇEKMEYEN BU İKİ MEZAR BAKIMSIZLIKTAN YOK OLMAYA YÜZ TUTMUŞ DURUMDA

Yirmi Kura Nafia askerleri içerisinde Konya’ya çalışmaya gelenler de vardı. Taş kırma işlerinde çalışan bu askerlerin bünyesi bir süre sonra bu şartları kaldıramadı. Konya’da yol yapımı ve taş kırma işlerinde çalışan gayrimüslim askerlerden de ölenler oldu. Nitekim Konya Musalla Mezarlığı’ndaki Müslüman mezarlarının arasında iki Yahudi askerin de mezarı bulunuyor. Yıllarca kimsenin dikkatini çekmeyen bu iki mezar bakımsızlıktan yok olmaya yüz tutmuş durumda.

 

Musalla Mezarlığı’ndaki bu askerlerden biri Vitali Benbasat, diğeri ise İzmirli Yuda oğlu Liya Asayaş.

İkisi de 1942’de hayatını kaybetmiş. Mezarlarında sadece doğdukları yıl ile öldükleri tarih yazıyor. Bir de tanınması açısından mezarın başına “Davut Yıldızı” işlenmiş; mezar taşı üzerine duygu yüklü yazılar yazılmış.

O dönemde Vitali Benbasat’ın ve Liya Asayaş’ın cenazalerini Amele Taburu’nda birlikte çalıştıkları Yahudi arkadaşlarının defnettiği tahmin ediliyor. Mezar taşlarında “Yuda oğlu” dışında anne ve baba adları yer almıyor.

1906 doğumlu Vitali Benbasat, 1942 yılında, yani 36 yaşında hayatını kaybetmiş. İstanbul’dan Konya’ya gönderildiği tahmin ediliyor. Yahudi cemaati arasında aynı isim ve soyisimden çok sayıda insan var. Mezar taşında şunlar yazıyor:

“Ocağına dönemedin / Asker iken vefat ettin / Zalim ölüm pençeledi / Gençliğini heder etti / Mezarını erken buldun / Ruhun Rahmete kavuşsun…”

Vitali Benbasat’ın mezarının iki metre ilerisinde başka bir Yahudi askerin mezarı bulunuyor. İzmirli Liya Asayaş 8 Ağustos 1942’de ölmüş. Mezar taşındaki yazılar ise zor okunuyor. Biri İstanbullu biri İzmirli olan iki Yahudi vatandaşın yolları Konya’da kesişmiş. Taş ocaklarında çalışan Vitali Benbasat ve Liya Asayaş, zorla askere alındıktan bir buçuk yıl sonra hayatlarını kaybetmiş.

O yılları yaşamış olan 1903 yılı doğumlu İsrael Geron, o günleri şöyle anlatıyor:

“İkinci Dünya Savaşı’nda bütün azınlıkları topladılar. 45 yaşına kadar olan bütün erkekleri askere aldılar ve Anadolu’ya gönderdiler. Ben önce Konya’ya gönderildim. Taş kırdık, yol yaptık. O zamanlar yaklaşık 39-40 yaşımdaydım. Türkiye savaşa girmedi. Haberleri radyodan dinler, sıramız ne zaman gelecek diye beklerdik. Hitler’in Yahudileri öldürdüğünü bilmedik, detaylı bilgi almak mümkün olmazdı, ancak subaylar bize bunu ima eder, bir daha İstanbul’a dönmeyeceğimizi söylerlerdi.”

Merhaba gazetesinden İbrahim Büyükeken’in özel haberi

Tamamı : https://serbestiyet.com/featured/konya-mezarliginda-iki-musevi-gencin-hikayesi-48600/

 

  • İKİ ÜLKENİN KAPI ARDI İLİŞKİSİ İÇİN İSRAİL’İN KURUCUSU BEN GURİON “METRES” BENZETMESİ YAPMIŞTI. HAFTA SONU, “NELER OLUYOR” DİYE SORDUĞUM İSRAİLLİ GAZETECİ, BANA BİR YAHUDİ ATASÖZÜNÜ HATIRLATTI: “DÜNÜRLÜK ETMEK İSTEMEYEN ÇOK DRAHOMA İSTER”

Tankın içinden kafasını çıkarmış bir asker. Miğferini gevşetmiş, sakalı çıkmış. “Adın ne” sorusuna “Albert” yanıtını veriyor. Kökeni sorulunca Yahudi olduğunu ekliyor. Gazeteci, “Yahudileri Azerbaycan toprağını korumaya ne mecbur ediyor” diye sorunca, tankçı Albert, Azeri aksanıyla devam ediyor: “Doğmuşam burada, yaşayıram burada, ayrı heç ne mecbur eylemir.”

Şalom’da yazan Denis Ojalvo kısa belgeselini göndermeseydi, Albert Aqarunov’un hikâyesini bilmeyecektim. Azerbaycan Türkleri onu “Milli Kahramanımız” diye tanıtıyordu. 1967 doğumlu Albert, gönüllü gittiği Karabağ Savaşı’nda, 1992 yılında şehit olmuştu. Ermeni ordusuna o kadar zarar vermişti ki hikâyeleri dilden dile konuşuluyordu. Başına ödül konduğu söylenen tankçı Albert’in, iki tankı tek atışla vuran tekniğine, Azerbaycan Türkçesiyle “Yahudi Buterbrodu taktikası” deniliyordu.

Şehit arkadaşlarını almak için tanktan inince, keskin nişancı kurşunuyla vurulmuştu. 25 yıllık kısa hayatı kitaplara girmiş, heykelleri dikilmişti. Bakû’daki Türk şehitliğinde, Albert için hem imam hem haham dua ediyordu.

(...) Ortada bir gerçek var ki Karabağ Savaşı, son 10 yılda dibe vuran Türk-İsrail ilişkilerini, yeniden aynı çizgiye oturttu. Buna diğer faktörler de eklenince, hükümetin İsrail’le yeni yol arayışı başladı. İddia o ki bu ilişkiyi kurmak için aktif rol oynayan da Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in ta kendisi.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in, İsrail-Türkiye anlaşması için “Türkiye tarafında bazı işaretler gördük, Joe Biden yönetimi de bunu destekler” demesi… Türkiye’nin İsrail’e yeni büyükelçi göndereceği sızıntısı… Emekli Tümamiral Cihat Yaycı’nın İsrail’de yayımlanan, Türk-İsrail deniz anlaşmasının kazanımlarını anlatan makalesi… Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Mesut Hakkı Caşın’ın “Eğer yeşil ışık görürsek, Türkiye büyükelçiliğimizi tekrar açacağız ve büyükelçimizi göndereceğiz. Belki mart ayında, tüm diplomatik ilişkilerimizi yeniden restore edebiliriz” sözleri… Erdoğan’ın Karabağ zafer kutlamalarında okuduğu, İran’ı kızdıran Aras şiiri… İran’la savaşın kıyısından dönen bir başka ülkeye, Suudi Arabistan’a verilen “normalleşme” mesajı…

Hepsi yeni bir başlangıcın taşları gibi görünüyor. İsrail’den resmi bir yanıt gelmedi. Ama dün basına konuşan İsrailli üst düzey yetkili, iki ülkenin ana meselesinin Hamas’a destek krizinde kilitlendiğini söyledi. Bu da bir zamanlar İsrail’le en iyi ilişkilere sahip Müslüman lider olan Erdoğan’ın, aklındaki adımı atmak için, yapması gereken “feda”yı da gösteriyor.

Erdoğan çözüm sürecinde de “PKK ile görüşen hükümet değil, devlet” diyerek sürecin sorumluluğunu üzerinden atmıştı. Bu kez de “istihbarat görüşüyor” diyerek benzer bir adım attı.

İki ülkenin kapı ardı ilişkisi için İsrail’in kurucusu Ben Gurion “metres” benzetmesi yapmıştı. Hafta sonu, “Neler oluyor” diye sorduğum İsrailli gazeteci, bana bir Yahudi atasözünü hatırlattı: “Dünürlük etmek istemeyen çok drahoma ister”.

Kim bilir, belki o drahoma ödenir. Belki o evlilik yapılır. Kuşkusuz “tankçı Albert”in şimdilerde yeniden hatırlanan ruhu da tazelenen nikâhın görünmeyen şahidi olur.

Barış Terkoğlu

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/israille-nikah-nereden-cikti-simdi-1801883

 

  • BU İKİ SORUYA TAKILIP KALMAKTANSA YENİ SAYFALAR AÇARAK İLERLEMEYE ÇALIŞMAK OLUMLU TAVIRDIR.ÖRNEĞİN BÜYÜKELÇİ TAYİNLERİNİN YAPILMASI...

Bir süredir zaman nehri yatak değiştiriyor gibi...

İsrail ve Yahudi lobisinin etkili olduğu ABD, Türkiye’nin en hassas olduğu konuda farklı rotaya sapma yaptı.

Kuzeydoğu Suriye’de bir -PKK uzantısı- Kürt özerk yönetiminin oluşması için artık gizlisi saklısı olmayan desteği vermekteler.

Bu sorun çözülmeden Türkiye-İsrail ilişkileri nasıl restore edilecek?

Madalyonun diğer yüzünden bakalım.

Hamas ve Müslüman Kardeşler konularında da İsrail’in hassasiyeti nasıl karşılanacak? Ancak...

Bu iki soruya takılıp kalmaktansa yeni sayfalar açarak ilerlemeye çalışmak olumlu tavırdır.

Örneğin büyükelçi tayinlerinin yapılması...

(...) İsrail ile Azerbaycan arasında yıllara dayalı dostluk hiç bozulmamış.

İlham Aliyev’in de “Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilerin restore edilmesi için devrede olduğu” diplomatik çevrelerde konuşulmakta.

İsrail, Arap ülkeleri tarafından tek tek tanınırken, Ortadoğu yeni ittifaklarla yeniden yapılanırken, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi de bu süreçte yer alırken Türkiye’nin kaptan köşkünde seyir defterine yeni sayfalar açmak, yeni rotalar belirlemek gerekmiyor mu?

Güneri Cıvaoğlu

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/israil-faktoru-6391712

 

  • KANAATİMCE BU YÜKSEK DRAHOMA TALEBİ DAHA UCUZ BİR FİYATA ANLAŞABİLMEK İÇİN KULLANILAN BİR STRATEJİDİR. HEM DE YENİ ABD BAŞKANI BİDEN’A BAKIN BİZ İSRAİL İLE UZLAŞMAK İSTİYORUZ ANCAK İSRAİL CEVAP BİLE VERMİYOR DİYEBİLMENİN YOLUDUR

Gelelim Türkiye Cumhuriyeti saygıdeğer Cumhurbaşkanının İsrail ile uzlaşmak için öne sürdüğü ön şartlara…

1- İsrail Filistin topraklarında istediğini yapamamalıdır. (Olmayan bir devletin olmayan toprakları kastediliyorsa ) veya eski Ürdün vatandaşı Araplara ait tapulu arazilerden söz ediliyorsa ki ikisi arasında fark vardır. Bu açıklığa kavuşturulmalıdır. Şayet FKÖ ve HAMAS kuruluş beyannamelerinde sözü edilen Filistin topraklarından yani İsrail Devletinin bütün topraklarından söz ediliyorsa bunun İsrail Devleti ile konuşulacak bir yönü ve ihtimali bile yoktur. Ki Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri ve Cumhurbaşkanlığının bunu gayet iyi bildiğinden de kuşkum yoktur.

2- Kudüs konusu da kırmızı çizgi olarak belirtilmiş olup İsrail Devletinin Kudüs’ten söz etmeye bile niyeti yoktur. Kaldı ki müteaddit defalar bu şehrin aslında iki şehirden ibaret olduğunu anlatmışımdır. Bir kısmı Küdüs’dedir ve kesinlikle Yahudilerin ikamet ettiği bölümdür. Diğer kısmı ise Doğu Kudüs denilen ve Arapların yaşadığı şehirdir ve zaten Başkan Donald Trump’ta bu şehrin Mutasavver Filistin Devletinin başşehri olabileceğini ve olursa bu şehirde bir ABD Büyükelçiliği açmaya hazır olduğunu da beyan etmişti. Kısaca bu konu bu şekli ile konuşulursa bir çözüm yolu bulunabilir. Geriye El-Aksa ve Ağlama Duvarı ve Hz. Süleyman Tapınağı Arkeolojik Kalıntılarının bulunduğu bölge vardır. Bu konu Türkiye ile değil bu bölgede yerleşik olan El-Aksa Vakfı ve Ermeni Cemaati ile konuşulabilir. Türkiye’nin bu mekanlarda bir söz hakkı yoktur.

3- Talepler arasında Gazze ablukasının kaldırılması sözü geçmiştir ki bu konuda İsrail’in tutumu kesindir ve bellidir. Aklına estikçe Gazze’den gerek HAMAS gerekse İslami Cihad örgütlerinin füze roket ve benzeri silahlar atmakta olan bir yönetim oldukça abluka kalkmayacaktır. Bu İsrail Yahudi Devletinin iç meselesi konumundadır ve kimsenin karışmaya ve şart ileri koşma yetkisi ve de hakkı yoktur. Bunu ben söylemiyorum İsrail Devleti Savunma Bakanı ve Başbakanı ile bütün parti yöneticileri söylemektedir.

Gazze’deki halk mazlum değildir ve her gün yüzlerce TIR gıda maddesi ile inşaat malzemesi ve giyim kuşam İsrail Devleti kontrolünde giriş yapabilmektedir. Ne kadar ne girdi incelemek isteyenler devlete ait COGAT web sitesinden takip edebilirler. (https://www.gov.il/en/departments/coordination-of-government-activities-in-the-territories)

Gazze’de ablukanın birinci gününden itibaren eksikliği olan bir şey mevcut değildir. Halkın hepsi zengin değilse de hepsi de fakir değildir.

4- Türkiye’nin taleplerinden biri de İsrail’in gaz kaynaklarından çıkan gazı KKTC ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya göndermesidir ki bu konuda İsrail tarafı defalarca Enerji Baknaı Yuval Steinitz’i Türkiye’ye gönderdiğini ve eli boş geri geldiğini biliyoruz. Bu ticari bir meseledir ve her an bu tartışmalar yenilenebilir ve müşterek menfaatlerin kesiştiği yerde anlaşmalar tesis edilebilir tabi ki. İsrail’in de bir kırmızı çizgisi vardır ki böylesi bir anlaşmanın İsrail’in ortaklığı bulunduğu Güney Kıbrıs ve Yunanistan menfaatlerine zarar vermemesi gerekir derler.

5- Söylemler arasında Golan Tepelerinin de İsrail toprağı olmasının kabul edilemeyeceğine dikkat çekilmiştir. Bu türden talepler uzlaşmak istemeyenlerin ileri sürecekleri türden taleplerdir. İsrail Golan tepelerinde Suriye’nin oturmasından doğan sorunlarını biliyordur bu mevkileri Suriye gibi dengesiz bir ülkeye bırakılamayacağını biliyor olmaları gerekir.

Kanaatimce bu yüksek drahoma talebi daha ucuz bir fiyata anlaşabilmek için kullanılan bir stratejidir. Hem de yeni ABD başkanı Biden’a bakın biz İsrail ile uzlaşmak istiyoruz ancak İsrail cevap bile vermiyor diyebilmenin yoludur.

Geçtiğimiz haftalarda Sn. Ufuk Alataş’ın büyükelçi atanacağı haberi dolaştı ancak Türkiye Dışişleri bunu teyit etmedi ve de bu haber İsrail Dışişlerine de ulaşmadı.

Geleneklere göre bu türden bir atama yapılmadan Dışişleri yetkilileri atanacak ismin agreman yani onay alıp almayacağı konuşulur ve ondan sonrada atanır.

Dikkat ederseniz ortada sadece basın yolu ile dolaşan söylemler mevcut ve iki ülkem Dışişlerinden de ses seda yoktur.

İsrail Dışişleri, “bize resmi bir müracaat olmadan bir söylememiz doğru olmaz” diyor.

Rafael Sadi

https://odatv4.com/israil-turkiye-iliskileri-duzelir-mi-29122017.html

 

Takılan tweetler

  • Özgür Celâleddin@ozgurcelaleddin

“Utz diyarında bir adam yaşar idi. Adı Eyüb idi.”

Varşova, 1875

https://twitter.com/ozgurcelaleddin/status/1342892484586856449

  • Gökhan Çınkara@gcinkara

@yhazony 'nın son kitabı "Medinat Yehudit: Hertzel ve Etgar HaLeumiyut" yani Yahudi Devleti: Herzl ve Milliyetçi Meydan Okuma tartışmaları beraberinde getirdi.

Bu bilgi-selinde bu yazıyı ve birkaç bağlantılı diğer yorumu özetlemeye çabalayacağım:

Hazony'e yönelik temel eleştiri tarihsel gerçeklikleri günümüzün siyasal bağlamına uygun olarak manipüle etmesidir.

Rousseau'nun toplum sözleşmesindeki teorik açıklamasının merkezinde yer alan halk iradesinin özgürce bir devleti oluşturmaktaki esas dinamik olduğu düşünülürse Herzl'in Siyonist Kongre'deki tutumu nasıl açıklanabilir?

Herzl, devletin bir ulusun var oluş mücadelesiyle yaratılacağını söylüyor. Böyle bir mücadelede yetki ediniminin mümkün olmayacağını da ekliyor. Bu nedenle yönetici kişilik halkın iradesinin temsilcisi olarak ilerleyecek ve gerekli mücadeleyi verecektir.

Hazony bu noktada Herzl ve Rousseau'yu karşı karşıya getiriyor.

Rousseau onun için liberal ve evrensel değerlerin bir temsilcisi olarak öne çıkıyor. Rousseau ulusu önceleyen bir hükümet tarzını öne çıkarıyor. Herzl ise acil olarak hükmetmenin tesisini öne çıkarıyor.

Tamamı : https://twitter.com/gcinkara/status/1342393910308593670

  • sanjoy ghose@advsanjoy

Kalküta'nın Maghen David Sinagogu artık yıllardır dua etmeye gelen hiçbir Yahudi ziyaretçiye sahip değil, ancak Müslüman bir aile tarafından nesiller boyu bozulmamış haliyle korunuyor ve korunuyor!

https://twitter.com/advsanjoy/status/1342323141570396162

  • bir vakitler Edirne...@birvakitler1

Memleketten havadis var...

"Edirne Musevileri ve spor...

Musevî vatandaşlarımız burada futbol, voleybol, basketbol, tenis şubelerini ihtiva eden bir spor kulübü tesis etmişlerdir.

Kulüp (Yavuz kulübü) ismini taşımaktadır."...

Tarih, 22 Kânunuevvel [Aralık] 1932"...

https://twitter.com/birvakitler1/status/1341343174166536192

  • edirneyahudiyemekleri@eyahudiyemekler

Koftes de Prasa

Pırasa köftesi Sefaradların özel yemeğidir. Annem pırasa köftelerini yaptıktan sonra tencereye tavuk suyu ve göğsü ile beraber sobanın üzerine koyarlardı. İki saat yavaş pişerdi. Pırasa köftesinin kızarmış halinden çok bu halinden daha çok severdim

Avram Avigdor

https://twitter.com/eyahudiyemekler/status/1343464675191779334

 

Netten okumalar - Linkler

  • Soğuk Savaş döneminin en ünlü çifte ajanlarından biri olan George Blake öldü

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55452174

  • Antik İsrail ve Mısır ilişkileri (2): Amarna çağında İbraniler – Umut Ataseven

https://www.indyturk.com/node/290816/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/antik-i%CC%87srail-ve-m%C4%B1s%C4%B1r-ili%C5%9Fkileri-2-amarna-%C3%A7a%C4%9F%C4%B1nda-i%CC%87braniler

  • İsrail'de neler oluyor? - Turgut Alp Boyraz

https://www.aa.com.tr/tr/podcast/israilde-neler-oluyor/2088479

  • İsrail'de Arap ülkeleriyle normalleşme ve koalisyon krizi 2020'ye damga vurdu – Mustafa Deveci

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilde-arap-ulkeleriyle-normallesme-ve-koalisyon-krizi-2020ye-damga-vurdu/2088293

  • Ladino Cazın Büyücüsü - İBRAHİM KARAOĞLU

http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/ibrahim-karaoglu/ladino-cazin-buyucusu/2431/

  • Türkiye-İsrail ilişkileri: Silbaştan mümkün mü? – Dr. Selin Nasi ile söyleşi

https://medyascope.tv/2020/12/28/turkiye-israil-iliskileri-sil-bastan-mumkun-mu-dr-selin-nasi-ile-soylesi/

  • Türkiye ile İsrail'in saklanan işbirliği

https://odatv4.com/turkiye-ile-israilin-saklanan-isbirligi-28122048.html

  • İsrail yeniden erken seçim sarmalına girdi – Mustafa Deveci

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-yeniden-erken-secim-sarmalina-girdi/2085961

  • Solu eritme planı – Rafael Sadi

https://odatv4.com/yazar/rafael-sadi/israil-solunu-eritme-plani-24122050.html

  • Yazar İlkay Öz: Mülksüzleştirme yerel, bürokrasi ve eşraf iş birliği ile gerçekleşti – Şerif Karataş

https://www.evrensel.net/haber/422294/yazar-ilkay-oz-mulksuzlestirme-yerel-burokrasi-ve-esraf-is-birligi-ile-gerceklesti

  • İsrail'in yeni füze sistemi ne anlama geliyor? – Serdar Turgut

https://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/2919124-israil-in-yeni-fuze-sistemi-ne-anlama-geliyor

 

Instagram’dan

  • israelinistanbul

Hürriyet Cumartesi’de İsrailli sevilen yazar Etgar Keret’in pandemiden etkilenerek senaryosunu yazıp, yönettiği, kısa filmi Outside(Dışarısı)ve daha fazlası ile ilgili röportajını bulabilirsiniz.

Kısa filmde Keret ve İsrailli koreograf ve dansçı Inbal Pinto birlikte çalıştılar.

https://www.instagram.com/p/CJDZ7pSrty7/

  • ‘Normale dönünce gerçekten sevdiğimiz şeylere ve ihtiyaçlarımıza sahip çıkacağız’

https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-cumartesi/normale-donunce-gercekten-sevdigimiz-seylere-ve-ihtiyaclarimiza-sahip-cikacagiz-41692647

 

Bir Makale

  • 1911 Yılında Meclis-i Mebusan'da Gerçekleşen Siyonizm Tartışmaları: Tartışma Söylemlerinin İncelenmesi ve Bir Bağlam Önerisi – Selim Sezer

https://www.academia.edu/38228458/1911_Y%C4%B1l%C4%B1nda_Meclis_i_Mebusanda_Ger%C3%A7ekle%C5%9Fen_Siyonizm_Tart%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1_Tart%C4%B1%C5%9Fma_S%C3%B6ylemlerinin_%C4%B0ncelenmesi_ve_Bir_Ba%C4%9Flam_%C3%96nerisi

 

Bir Tavsiye Site

  • Yahudi Soykırımından (Holokost) Hayatta Kalan Son İsviçreliler

Tarafsız bir ülke olarak, İsviçre II. Dünya Savaşı'ndan zarar görmedi. Holokost'tan kurtulan İsviçreliler kimlerdi? Onların çoğunluğu o zamanlar İsviçre vatandaşı değildi. Almanya’dan veya diğer Avrupa ülkelerinden gelmişlerdi; Nazi zulmünün doğrudan hedefiydiler, bazıları toplama kamplarından ve imha kamplarından sağ olarak çıkabildi, bazıları da kaçarak veya saklanarak kurtuldular, çoğu ise II. Dünya Savaşı'ndan sonra İsviçre'ye geldi.

Yahudi Soykırımından kurtulanların İsviçre’deki mevcudiyeti, 1990'ların sonlarında, pasif varlıklar tartışması ve Bergier Komisyonu’nun yaptığı tarihsel araştırma üzerine kamuoyunun dikkatini çekti.

2017/18'de İsviçre, Uluslararası Holokost Anma İttifakı Başkanlığını yaptı. Son İsviçreli Holokost Hayatta Kalanları Sergisi, Holokost’un son şahitlerine ve onların soyundan gelenlere söz hakkı veriyor.

https://www.last-swiss-holocaust-survivors.ch/tr

 

Nostalji Köşesi

Tire 5000 yıllık tarihi olan eski bir yerleşimdir. Üzerinden birçok topluluk gelip geçmiştir. Birçok Rum ailesi Tire’de yaşamıştır. Yahudi ailelerin çok büyük kısmı ise, 1492’de Kraliçe I. Isabel ve Kral II. Ferdinand tarafından imzalanan Elhamra Kararnamesi sonrasında İspanya’dan sürülen Sefarad Yahudilerince oluşturulmuştur. Seferad Yahudi’leri demiri işleyerek -şimdide çok azını görebildiğimiz kapı ve kapı tokmaklarını- Tire’ye miras olarak bıraktılar.

https://medium.com/@ayesevgiiek/ev-bir-insan%C4%B1n-hayat%C4%B1nda-ki-en-%C3%B6nemli-%C5%9Feydir-f28a065a9b7a

  • ÇANAKKALE'DE 1960'LI YILLARDA YAYINLANAN TELEFON REHBERİNDEKİ FİRMA REKLAMLARI...

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün