Şarkıcı - aktör Aznavour

´CHARLES´IN BAKIŞI´, Aznavour´un bir kamera aracılığıyla tuttuğu günlükten oluşan bir belgesel.

Viktor APALAÇİ Sanat
16 Aralık 2020 Çarşamba

Edith Piaf’ın 1948’de kendisine hediye ettiği kamera ile Aznavour seyahat notlarını görsel olarak kayda geçirir. Ancak bu16 mmve Süper 8 kayıtlarını hiç izlemez. Ölümünden bir yıl önce (2017’de) bunları Marc di Domenico’ya verip kendisinden görsel kayıtlarını bir filme dönüştürmesini ister. Domenico senaryosunu yazarken sanatçının bıraktığı notlardan ve yazılarından esinlenerek edebi bir metin oluşturmuş. ‘Charles’ın Bakışı’ İKSV Kasım seçkisinin en kaliteli filmiydi. Bu yazımda Aznavour’un zengin sinema kariyerine de değineceğim.

Charles Aznavour’un bir konserini 70’li yıllardaki bir Cannes Festivali sırasında, Ambassadeurs salonunda verilen bir resepsiyonda dinledim. Kısacık boyu, çirkin sayılabilecek fiziği ve çelimsiz haline rağmen müthiş karizması, sahne hâkimiyeti ve büyüleyici sesiyle, bir müzik şöleni sayılabilecek konserin beni çok etkilediğini hatırlıyorum.

Ayakta başladığı konseri, yorulunca uzun bir bar iskemlesinde sürdürdüğünü, terleyince smokin ceketini çıkarıp fırlattığını, papyonunu çözüp gömleğinin üst düğmelerini açtığını, romantik melodilerle başlattığı konserini gittikçe hızlı tempolu besteleriyle sürdürüp, yoğun alkış taleplerine birkaç ‘bis’ şarkıyla cevap verdiğini hatırlıyorum.

Fransa’nın Frank Sinatra’sı

39. İstanbul Film Festivali Kasım seçkisinde yer alan ‘Charles’ın Bakışı / Le Regard De Charles’ belgeseli programda yer alan filmlerin en iyisiydi. Charles Aznavour, Edith Piaf’ın 1948’de kendisine hediye ettiği kamera ile çıktığı seyahatlerdeki notlarını görsel olarak kayda geçirir. Ancak bu16 mm ve Süper 8 kayıtlarını hayatı boyunca hiç izlemez. Ölümünden bir yıl önce (2017’de) bunları Marc di Domenico’ya verip,  görsel kayıtları bir filme dönüştürmesini ister.

Aznavour’un çektiği görüntüler yalnızca onun güncesi olarak değil, bir ozanın iç sesine eşlik eden çağrışımlarıyla da, izleyeni büyüleyen bir albeniye sahip.

Şarkıcı- söz yazarı- oyuncu ve diplomat Charles Aznavour, Fransa’ya Gürcistan’dan göç eden şarkıcı bir baba ve Adapazarı’ndan göç eden oyuncu bir annenin oğlu olarak 1924’te Paris’te doğdu. 1967’de evlendiği ve hayatının sonuna kadar birlikteliğini sürdürdüğü üçüncü eşi İsveç asıllı Ulla Thorsell’in dışında, Aznavour hayatına giren tüm kadınları terk etti. İlk evliliğini yaptığı Micheline Rugel (1946) ve ikinci eşi Evelyn Plessis’te (1956) olduğu gibi.

Belgeselde Aznavour’un, Arlette adlı bir kadından doğma, evlilik dışı bir erkek çocuğunu bir Ermeni gibi yetiştirdiğini öğreniyoruz. Ulla ile tanışmasından önce hayatına giren Arlette’ten filmde hiç söz edilmiyor. Ancak Ulla’nın, ABD’deki nişanlılık dönemi uzayınca rest çekip İsveç’e döndüğünü, Aznavour’un pes etmesiyle çiftin Las Vegas’ta evlendiğini öğreniyoruz. Düğündeki ünlüler arasında Kirk Douglas’ı, Sammy Davis Jr.’u görüyoruz.

Aznavour, hayatı boyunca çektiği filmleri Demenico’ya teslim ederken “Hiç anlatmadığım hayatımın hikayesi bu filmlerde gizli” demişti. Domenico senaryosunu yazarken Aznavour’un bıraktığı notlardan ve yazılardan esinlenerek edebi bir metin oluşturmuş. Fransız aktör Romain Duris’in sesinden dinlediğimiz dış sesli metin belgesele zenginlik katıyor. 

Risk almayı seven bir sanatçı

Belgesel Aznavour’un 50’li yıllardaki Londra seyahatinde çektiği videolarla başlıyor. Paris’teki ilk Olympia konserlerine geçiş yapan film, sonradan karısı olacak Micheline’i tanıtıyor. Aznavour’un Amerika’ya gemiyle yaptığı seyahatte ikinci karısı olacak Evelyn’i, New York’ta Edith Piaf ile tanıştırmasını ve birlikte Charles Chaplin’in ‘Sahne Işıkları / Limelight’ı izlemeye gittiklerini görürüz.

Aznavour Amerika turnesindeyken Ağustos 1959’da François Truffaut’dan bir mektup alır. Truffaut senaryosunu yazdığı ‘Piyanisti Vurun / Tirez Sur Le Pianist’in başrolü için kendisini düşündüğünü ve tarih konusunda esnek davranıp kendisine uyacağını bildirir. Edouard Saroyan karakterini canlandırdığı bu polisiye filmde, Aznavour sinema kariyerinin en parlak performansını çıkarır. Yeni Dalga Akımı’nın başyapıtlarından biri olan ‘Piyanisti Vurun’ (1960) ABD’de büyük sükse yapınca, Amerikalılar filmin başrolündeki Aznavour’u canlı görmek için konser salonlarını doldurmuşlardı.

Belgeselde Aznavour’un bir yıl sonra rol aldığı ‘Tobruk İçin Bir Taksi/ Un Taxi Pour Tobrouk’ filmindeki rol arkadaşı, kendisinden dört yaş büyük Lino Ventura ile çocukluk yıllarında Paris sokaklarında birlikte gazete satarak harçlıklarını çıkardıklarını öğreniyoruz.

Charles Aznavour’u bir İsrail seyahatinde Kudüs’te Ağlama Duvarı önünde gösteren belgeselde, sanatçının Filistinli Yahudilerin yaşadığı bir kibutzda kaldığını, annesiyle babasının II. Dünya Savaşı sırasında işgal altındaki Paris’te bazı Yahudileri saklayıp, toplama kamplarına gönderilmelerini engellediklerini de öğreniyoruz.

Aznavour, 20. yüzyılın ilk yarısında Ermenilerle Yahudilerin benzer acılar yaşayarak yazgılarının kesiştiğini ve hayatı boyunca Yahudilere sempati beslediğini belgeselde söylüyor.

Büyükannesini kırkında tanıdı

Charles Aznavour ilk Ermenistan ziyaretini 1964 yılında 40 yaşındayken yaptı. Hayatında ilk kez gördüğü büyükannesiyle Erivan’daki buluşması belgeselin en duygu yüklü bölümü. Sanatçının Ermenice söylediği şarkı eşliğindeki bir sekanstan sonra Aznavour’u Moskova’da, Kızıl Meydandaki uzun bir kuyrukta, Lenin’in mezarını ziyaret etmek için bekleyen insanların filmini çekerken görüyoruz.

Belgeselde Uzakdoğu, Japonya ve egzotik beldelerdeki seyahatlerinde izlediğimiz Aznavour’un verdiği konserlerde, yerel halkın kendisine gösterdiği ilgiyi izliyoruz. Ardından popüler şarkıları eşliğinde Broadway, Londra ve Paris Olympia konserlerinden hareketli bölümler belgeselde yer alıyor.

Aznavour’un döneminin ünlü şarkıcıları Dalida, Johnny Hollyday, Nicoletta gibi pop starlarıyla, aralarında Catherine Deneuve’ün de bulunduğu ünlü oyuncularla birlikte çekilmiş görüntüleri, titiz bir arşiv çalışmasıyla filme kurgulanmış.

Filmin final bölümünde Aznavour’un Ulla’dan olan 4-5 yaşlarındaki çocuğunu muhtelif yerlerde kendi çektiği filmlerde görüyoruz. Kapanış jeneriğinde sanatçı itiraf ediyor: “Hayatım boyunca özel hayatımda ve seyahat ettiğim muhtelif şehirlerde büyük keyifle çektiğim filmleri hiç izlemedim. Onları izlemeniz için size bırakıyorum.”

Parlak sinema kariyeri

Charles Aznavour,  94 yıllık ömründe şarkıcılık ve söz yazarlığı dışında önemli bir sinema kariyerine sahip oldu. 1950’li yıllardan öldüğü 2018’e kadar 79 filmde irili ufaklı rollerde yer aldı. Başrolünü üstlendiği en önemli iki film, François Truffaut’nun ‘Piyanisti Vurun’ (1960) ve Lino Ventura ile başrolü paylaştığı, Denys dela Patelliére’in ‘Tobruk İçin Bir Taksi’si (1961).

Fransız ve uluslararası çok önemli yönetmenlerle çalışan Aznavour, bunlardan André Cayatte’ın Venedik Film Festivalinin Büyük Ödülünü kazanan ‘Ren Geçidi / Le Passage Du Rhin’inin (1960) başrolünü üstlendi. Tiyatro ve sinema dehası Jean Cocteau’nun yönetip aktör olarak da yer aldığı ‘Orfe’nin Mirası /Le Testament D’Orphé’ Aznavour’un 1960 yılındaki üçüncü önemli filmi oldu.

Altı yıl sonra Pierre-Garnier Deferre’in romantik komedisi ‘Ağustosta Paris / Paris Au Mois D’Aout’ta başrolü oynadı. Julien Duvivier’nin ‘Şeytan ve 10 Emir / Le Diable Et Les Dix Commendements’ (1963) komedisinde Alain Delon ile oynadı. Jean-Pierre Mocky ile ‘Bakireler/ Lers Vierges’ (1963) komedisi ile dram filmi ‘Les Dragueurs’ü yaptı.

Alman Volker Schlöndorff’un Altın Palmiye ve Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödüllerinin sahibi ‘Teneke Trampet’ (1979) başyapıtında Aznavour yan rollerin birinde yer aldı. Ermeni asıllı Kanadalı yönetmen Atom Egoyan’ın büyük yankı uyandıran ‘Ararat’ında (2002) ve yine Ermeni asıllı Fransız yönetmen Henri Verneuil’ün ‘Aslanları Saldılar/ Les Lions Sont Lachés’ (1961) filmlerinde Aznavour yan rollerde yer aldı.

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün